Her yıl bazı oyunlar takılıp kalıyor aklımda. Geliştirme sürecini merakla takip ettiğim, çıkar çıkmaz alacağım veya ilk gelen indirimde üzerine balıklama atlayacağım dediğim bu tip oyunların bazılarını, çeşitli nedenlerden ötürü bir türlü oynayamıyorum. Bu oynayamama süreci ayları, bazen de yılları bulabiliyor. İşte 2017 senesinin sonlarında çıkışını gerçekleştiren, öncesinde merakla beklediğim ve çıkışının ardından bir türlü deneyimleme imkanı bulamadığım bir oyun da Call of Duty: WWII idi. Steam Yaz İndirimleri 2018 kapsamında edindiğim oyunu almaktaki amacım, tek kişilik senaryo modunu bitirip, silmekti. Yalnız oyun, kendisini geri plana atmamın intikamını alırcasına bana sürprizler hazırlamıştı ve tahmin ettiğimin çok ötesinde bir eğlence sunuyordu. Bu eğlence hem senaryo modunda hem de ucundan bakmayı bile aklıma getirmediğim çoklu oyuncu modunda mevcuttu. Haydi, beraberce Call of Duty: WW2 oyununun şahsımı şaşırtan yanları neymiş, bir bakalım.

8 ay sonra Call of Duty: WW2 denemek ve hayran kalmak

Call of Duty: WW2 ile Battlefield 1 oyunlarını karşılaştırmak

Giriş kısmında da belirttiğim gibi oyunu edinme amacım, senaryo moduna şöyle bir göz atmaktı. Niyeyse bilmiyorum, geçtiğimiz yıllarda da Call of Duty serinin oyunlarını bitirme hastalığına tutulduğum dönemler olmuştu. Eskiden olsa çıktığı gibi bitireceğim ve zaten çok uzun olmayan bu tek kişilik oyun modları böyle bekleyemezlerdi. Tabii serinin eskisi kadar heyecan vermediğini ve beklentilerimi günden güne düşürdüğünü de söylemeliyim. Bana göre, Call of Duty WWII oyunuyla; serinin son oyunlarındaki beğenmediğim atıcılık mekanikleri aynen taşınarak, yalnızca silahların şekilleri değiştirilmiş olmalıydı. O eski tatmin edici vuruş hissini, kurşunun dokunduğu yerde etki göstermesi gibi dinamikleri beklemiyordum bile. Lafı daha fazla uzatmayayım; çok büyük eleştiriler almasa da çıkışından sonra takip ettiğim kadarıyla, hiç de heyecan verici olarak görünmeyen bir oyuna dönüşmüştü gözümde Call of Duty: WW2 ama oynadığımda şaşırtıcı bir biçimde hayran kaldım.

Aslına bakarsanız, senaryo modunun girişinden itibaren sürekli olarak eleştirel yaklaştım oyuna. Çünkü aklımda önemli bir kıyaslama mevcuttu. Bir kere ben; FIFA ve Pro Evolution Soccer serileri oyuncuları gibi bir yol ayrımına gelmiştim. Karşımda iki seçenek vardı askeri FPS oyunları bazında. Ya, yıllardır takip ettiğim Call of Duty serisini bırakamayacaktım ya da hızlı ataklarıyla gelen ve olayın önemli kısmının çoklu oyuncu olduğunu gösteren Battlefield serisine yönelecektim. İlginç bir biçimde, eskiden hiç önemsemediğim EA bünyesindeki FPS oyunu serisine, Battlefield 1 ile bağlandım. Hiç tercih etmediğim çoklu oyuncu modlarını elimden bırakmaz oldum ve oyunun çıkışından itibaren hayranlığımı geri plana atamadım. Belki Battlefield 1 oynama sürelerim çok azaldı zamanla ama beğenimi hiçbir zaman gizleyemedim. İşte bu yazıda da başlarda eleştirel yaklaştığım ama zamanla beni kendisine tutsak eden Call of Duty: WWII ile nasıl bir dönüşüm etkisi yaşadığımı anlatmak istiyorum.

Call of Duty: WW2 ile her anlamda zamanda yolculuk yapmak

Yukarıda bahsettiğim gibi Call of Duty: WW2 oyununa başladığım andan itibaren eleştirel yaklaştım ve niyeyse bu  oyunu sürekli olarak Battlefield 1 ile karşılaştırma gereği hissettim. Uzun süre PlayStation 4 ile denediğim Battlefield 1 oyununu PC ile deneyimlemenin keyfini de sürüyordum tam bu sıralarda. Böylesine beğendiğim bir oyundan daha güzel görünen bir oyunun olmasını kabul edemeyecek seviyedeydim. İstediğim de oldu aslında. Call of Duty: WWII oyununun grafikleri, Battlefield 1 gibi ağzı açık bırakmak şöyle dursun, gayet eski ve özensiz görünüyordu. Bu arada oyunu PC üzerinden AOC AGON AG271QX ile 1080p çözünürlük, ultra grafik ayarları ve 60 FPS kare hızıyla deneyimlediğimi söyleyeyim. Yani tüm bu olumlu verilere karşın, eski bir oyun gibi hissettiriyordu Call of Duty: WWII. Neyse dedim, aldık bir kere, bari bitirelim. Yalnızca, aldığımı oyunu bitirip silmeyi amaçlayarak başladığım macera ise bir süre sonra farklı boyutlara ulaştı.

Bir kere, grafikler, aydınlatma ve parlama efektleri gibi detaylara takılmadan oynamayı sürdürdüğümde oyuna alıştım. Sinema filmlerinde kullanılan renk paletlerinin, bilerek oyuna yansıtıldığını anladığımda kendimi kaptırmıştım bir kere. Bazı bölümlerde, gerçekten eski Call of Duty oyunlarının ve yeni neslin karışımını hissederken keyif de aldım. Keskin nişancı olduğum anlarda, o meşhur tren sahnesi hayli başarılı olmuştu. Nihayetinde oyunu bitirdim ve kısa ama güzel bir yapım olduğunu düşünüp silecektim ki bir de çoklu oyuncu moduna göz atayım dedim. İşte olanlar ondan sonra oldu. Oyunun çoklu oyuncu modunda; sürekli ölürken, rakipler benden puan almakta birbiriyle yarışırken bu kadar eğleneceğimi tahmin etmiyordum. Aslında rakiplere kafa tutabilecek derecede bir oynayış sergileyeceğim de aklımda yoktu ama yem olmamayı kısa sürede öğrendim. En azından oyunda öldüğüm kadar öldürebilecek seviyelere ulaştım. Peki neydi beni çoklu oyuncu moduna bağlayan en önemli etken, hemen anlatayım.

Çoklu oyuncu modundaki cahilliğimi atmak ve eğlenmek

Seriyi 2. Dünya Savaşı’na taşıyan bu son oyundan önceki birkaç Call of Duty oyununda; çoklu oyuncu moduna uzaktan bakmıştım desem yalan olmaz. Girer girmez, benden kat kat üstün silahlarla donanmış düşmanlar, beni gördükleri anda alt ediyorlardı. PlayStation 4 platformunda deneyimlediğim bu oyunlardan da haliyle keyif alamıyordum. Bu kez PC’de oynamamın farkı da vardı ama Call of Duty: WWII oyunundaki Wonderlust çoklu oyuncu modunun büyük etkisi oldu. Çünkü bu modda, rastgele silahlar veriliyordu ve herkes eşit şartlardaydı. Başlarda yenilmedim mi yenildim ama diğer oyun modlarında daha güçlü bir silahı alabilecek puanlara erişirken, oynanışı ve oyunun haritalarını da öğrenmiş oldum.

Tek tek tüm maceralarımı anlatmam gereksiz lakin vuruş hissinin Battlefield 1 oyununun ilerisine geçtiğine, çok daha tatmin edici hissettirdiğine şahit olduğumu söylemeden geçmek istemiyorum. Aldığım makineli silahım da tam istediğim gibi olunca çoklu oyuncu modlarının her birisinden ayrı bir keyif aldım. Bir de Grand War: War oyun modu var ki tadından yenmiyor denir ya o derece beni eğlendirdi. Er Rayn’ı Kurtarmak filmindeki, Medal of Honor oyunundaki ve Call of Duty: WW2 oyunundaki Omaha Sahili’nde geçen giriş sahnesini, çoklu oyuncuyla oynamanın heyecanı gerçekten muhteşem. Sırasıyla bir tarafın saldırı yaptığı bir tarafın ise savunmada kaldığı bu oyun modunda geçişler, farklı görevler ve topyekun savaş hissi, Battlefield 1 oyununun pabucunu dama attırmaya yetti. Tabii bu vuruş dinamiklerinin ve kurşun sapması olayının Battlefield V oyununda olacağını bilmek de ayrı bir heyecan oluşturmuyor değil.

Video oyunu oynamak eğlenmektir ama ne kadar süreceğini bilemeyiz

Bir oyunla aranızdaki bağın ne kadar süreceğine siz karar verirsiniz. Bazı oyunlar yıllar boyunca oynanır; bazıları tüm sene boyunca, bazılarıysa çok daha kısıtlı bir süre. Yoğunluktan dolayı Call of Duty: WWII öyle tüm sene elimin altında durur mu bilemiyorum ama çabuk sıkılan şahsım bile yaklaşık bir aydır bu oyundan eğlence çıkarmayı sürdürdüğüne göre, oyunun hayranlarını daha iyi anladığımı düşünüyorum. Anladığım bir başka nokta da var ki, geliştirilmekte olan Call of Duty: Black Ops IIII oyununda, neden senaryo modunun olmayacağı. Zaten yapılan araştırmalar, serinin oyunlarını alanların büyük kısmının, senaryo modunu bitirmediğini gösteriyor. Şu anda serinin geliştirilmekte olan oyununu alsam, senaryo moduna sahip olsa da ben önce çoklu oyunculu oyun modlarını oynamak isteyeceğimi biliyorum. Yaz aylarında eğlence arayan okurlarımız, mücadeleci oyun yapısından hoşlanıyorsa; Call of Duty: WW2 oyununa benim gibi bir şans verebilir, diyerek sözlerimizi sonlandıralım.