Frictional Games, korku türünde devrim yaratan ilk oyunlarından bu yana şanlı bir kariyere sahip oldular. Penumbra serisiyle yaptıkları ilk çalışmalar çoğu oyuncunun zevkine göre biraz fazla epizodikti ama Amnesia: The Dark Descent, 2010 senesinde piyasaya sürüldüğünde her açıdan başarıyı yakaladılar. Sayısız yayıncı bu geliştirici ekibin oyunlarını oynarken büyük kitlelere ulaştı; oyuncular bu İsveçli stüdyo tarafından yaratılan deneyimlerden tamamen dehşete düştü. Tüm oyun net, berrak bir sese ve dehşeti gerçekten hissedilebilir bir atmosfere sahipti.

Amnesia: The Dark Descent, yine kendi zamanının güçlü oyunlarından olan Outlast ile sıkça karşılaştırıldı, ancak bence Amnesia serisi çok daha acı ve alaycı bir korku anlayışına sahipti. Frictional Games ekibinin tartışmasız başyapıtları olan Soma; o kadar kasvetli bir oyun ki çoğu insan muhtemelen altta yatan nihilizmi fark etmiyordu bile ama fark etmelilerdi; bu sadece insan ruhunun bir makinenin gözünden ölçülmesiyle ilgili değildi, aynı zamanda geliştiricilerin kendileri hakkında da göstermeye çalıştığı kişisel bir ifadeydi.

O zamanlar herkes Soma isimli efsanevi yapıtı pek takdir etmemişti; hikayesini daha etkili bir şekilde anlatmak için geleneksel oyun mekaniklerinden kaçınmıştı. Bu yüzden Frictional Games, Amnesia serisine geri döndü ve klasik hayatta kalma ve korku tipi oyun tasarımına kendi yaklaşımlarını sunmayı amaçladılar – Soma yapıtının minimalizmiyle tam olarak ters düşüyordu yapılan yeni leyler. Şimdi ise Frictional Games ekibinin yeni oyunu olan Amnesia: The Bunker çıktı ve kendileri yeni bir başyapıt mı yarattı? İnceleme yazımızda bunlara parmak basacağız.

Frictional Games ekibinin korku oyunları söz konusu olduğunda çok özel bir felsefesi vardır. Bu felsefe, oyuncuya müdahale etmemek veya oyundaki kurallara ilişkin zihinsel modelleriyle çatışmamak etrafında dönüyor. Buradaki fikir, oyuncuları mümkün olduğunca oyunun içine çekmek ve oyun sistemlerinin anlatı ya da atmosferin önüne geçmesine izin vermemek. Soma ile geliştirici ekip, tehlikeli canavarlarla uğraşırken oyuncuları hikaye ve atmosferle meşgul etmek istedi. Savaşsız bir oyundu ancak her bir tehditle benzersiz şekillerde başa çıkılması gerekiyordu ve sadece tehlikelere bakmak bile olumsuz etkilere neden oluyordu. Eğer çok fazla ölürseniz, düşmanlar oyuncuya ilerlemesi için nefes aldıracak şekilde ortadan kayboluyordu. Önemli olan oyuncuyu rahatsız etmemek ve baskıcı bir ambiyans yaratmaktı.

Amnesia: The Bunker

Amnesia: The Bunker ile Birinci Dünya Savaşı dönemine geri dönüyoruz

Amnesia: The Bunker ile Frictional Games, kendilerine özgü tarzına ve hassasiyetlerine sahip olmayı başaran doğrusal olmayan “sandbox” tarzı bir hayatta kalma ve korku oyunu denemek için kolları sıvamaya karar verdi. Sonuçlar ise 2007 senesinden bu yana en korkunç korku oyunlarından bazılarını yapan ekipten beklenecek kadar etkileyici oldu. Bu yapıtın konusu, geliştirici ekibin önceki oyunlarına kıyasla şaşırtıcı bir şekilde çok basit. İlk başta bir korku oyunu gibi görünmüyor; oyuncular patlayıcı bir aksiyon sekansında I. Dünya Savaşı sırasında Batı Cephesi’ndeki siperlerden aşağı iniyor olacaklar ve bir anda nerede olduğunuzu şaşıracaksınız.

Amnesia: The Bunker içerisinde oyuncular, Henri Clément karakterinin rolünü üstleniyor ve Amnesia serisi için bir ilke imza atıyor çünkü silah kullanabilen tek kahraman o. Giriş bölümündeki savaş sırasında karakterimiz, bir yoldaşını kurtarmaya çalışırken Almanlar tarafından pusuya düşürülüyor ve kötü bir hafıza kaybıyla bir sığınakta uyanır. Karakterimizin saldırıdan kaynaklanan kısa süreli koması sırasında, sığınakta bulunan diğer adamların başına korkunç bir şey gelir. Burası tam bir enkazdır; etrafa saçılmış ürkütücü ölümler, barikatlarla kapatılmış geçitler, parçalanmış makineler ve büyük parlayan gözleri olan devasa fareler vardır.

Büyük fare istilası Henri Clément isimli karakterimizin sorunlarının en küçüğüdür; aynı zamanda sığınağı kâbus gibi iri bir varlık ile paylaşmaktadır. Bu canavar, en iyi Quasimodo ve Nemesis’in bir karışımı olarak tanımlanabilir; ışıktan nefret eden, amansız ve dirençli bir canavar karşımızda var artık. Amnesia: The Bunker yapıtının amacı hayatta kalmak ve bir çıkış yolu bulmaktır. Sığınak oldukça küçük bir yer olmasına rağmen, benzersiz işaretler ve ilgi çekici noktalarla çok yoğun ve son derece ayrıntılıdır. Bu ortamı ilgi çekici kılan şey, geliştirici ekibin, oyuncuyu nasıl etkileşime girebileceği konusunda sınırlamamasıdır.

Kapıdaki büyük asma kilit mi? Bir yerlerde kilidin anahtarı var. Nereye bakacağınızı bilmiyor musunuz? Bir tuğla ile kırmayı deneyin ve tüm gürültüden canavarı çekme riskini alın. Belki de jeneratörün benzini azaldığı için zaman kısadır? Kilidi vurmak da bir seçenek olabilir ama sonra cephane bulma konusunda sıkıntı çekebilirsiniz çünkü bu yaratıkla savaşırken ölen adamlar mermi stokunun çoğunu tüketti. Canavarın kilitli bir kapıyı kırmasını sağlamak da mümkün tabii ki. Yani, oyun inanılmaz bir özgürlük sunuyor temel oynanış mekanikleri içerisinde.

Amnesia: The Bunker

Bu oyunda çevreyle etkileşime geçebilmek bambaşka bir seviyede

Amnesia: The Bunker, oyuncuların dünya ile nasıl etkileşime girebileceği ve olasılıkların çeşitliliği konusunda çok ayrıntılı ve kapsamlı. Tüm silahlar sadece canavarı geçici olarak uzaklaştırmak için değil, aynı zamanda engelleri aşmak için de kullanılabilir, bu da deneyimi çok sürükleyici hissettiriyor. Oyuncuların deney yapabileceği durumlar, yeni alanlara ulaşmanın yollarını bulmakla sınırlı değil. Silahları yeniden doldurma eylemi gergin ve karakterimiz her hazneyi teker teker dikkatlice dolduruyor. Her eylem kasıtlı ve ağır hissettirmek için tasarlanmış. Tüm bunlar köşelerde ya da oyuklarda gizlenen korkunç canavara hizmet ediyor; her eylem riske girme hissi uyandırıyor.

Bazen üstesinden gelinmesi en zor zorluk, korkunun kendisidir ve kendinizi merkezdeki güvenli odada saklanırken, ayrılmayı reddederken bulabilirsiniz. Oyunda rastgele bir unsur var; tüm dolaplar her oyunda farklı kombinasyonlara sahip ve kodları bilmenin tek yolu ölü askerlerin künyelerini kontrol etmek. Bazı kaynaklar farklı yerlerde görünebilir, bu da iyi bir tekrar değeri sağlar. Ayrıca bu sayede oyunu internetten rehberlere bakarak oynamak da oldukça zor bir hale getirir. Bu sırada, Abomination isimli düşmanımız ile de anlamlı şekillerde etkileşime girilebilir.

Işık için jeneratöre güvenmek için sınırlı yakıt kullanılmadığında, oyuncular güç için düzenli sargıya ihtiyaç duyan kurmalı bir el fenerine sahip olurlar. Sorun şu ki, sarım yapmak çok ses çıkarıyor ve canavarı çekiyor. Bu oyun oyuncuları sürekli olarak korkunç durumlara sokuyor ve onlardan anında doğaçlama yapmalarını bekliyor. Saklanma noktaları sadece bir süreliğine teselli sağlayabilir çünkü yaratık gerçekten sinirlenebilir ve onları parçalara ayırabilir. Alien: Isolation içerisinde olduğu gibi, tehdidin yapay zekası şaşırtmacalarla kandırılabilir ve el bombası veya hatta av tüfeği gibi silahlar canavarı kısa bir süre için engelleyebilir.

Ne olursa olsun, Amnesia: The Bunker, özellikle de ne kadar sıkı ve yalın olduğu için asla sıkıcı bir an yaşamaz. Ne yazık ki, bu aynı zamanda bir zayıflık çünkü tüm oyun çok hızlı bir şekilde yenilebilir. Etrafta çok fazla karışıklık ile ilk kez oynadığınızda, en fazla beş saatlik bir deneyim beklemelisiniz. Bu video oyununun sistemleri ve düzeni ile tanıştıktan sonra, yaklaşık iki saat içinde sonuna ulaşmak kolaydır. Evet, geliştirici ekibin kurduğu planlar sayesinde oyun oldukça kısa bir hale gelse bile denenen bu yenilikçi oynanış hissini kesinlikle tebrik etmek gerekiyor.

Amnesia: The Bunker

Amnesia: The Bunker, oldukça güçlü ve ağır bir atmosfere sahip

Amnesia: The Bunker, öncülünden en iyi şekilde yararlanıyor ve tüm potansiyelini tam olarak gerçekleştiriyor. Hayranlar kendilerini daha fazlasını isterken bulacaklar; yeni alanlar, farklı takip eden canavarlar ve daha fazla bulmaca… Neyse ki bu video oyunu 245 TL gibi fiyatıyla kısalığına göre oldukça makul bir fiyata sahip. Eğer fiyat daha fazla olsaydı, oyunun kısalığını bir problem olarak gösterebilirdik ama özellikle de günümüzün ekonomisinde 5 saatlik, tekrar oynanabilecek bir video oyunu için bu fiyat etiketi çok da kötü durmuyor. Özellikle de indirim bekleyecek olursanız, çok daha ideal fiyatlara satın alabilirsiniz kendisini.

Mütevazı fiyatı göz önüne alındığında, Amnesia: The Bunker aslında herhangi bir AAA seviyesindeki video oyunu kadar iyi görünmeyi de başarıyor. Frictional Games, ortamı döneme uygun hissettirmek için gerçekten çalışmışlar ve ambiyansı gerçekleştirmek için sığınağı her türlü Birinci Dünya Savaşı ekipmanı ve aksesuarıyla süslemişler. Varlıkların yeniden kullanımı da uygun olan yerlerde asgari düzeyde tutulmuş ve her ölü Fransız’ın kendine özgü parçalanmış bir cesedi var. Yani, konu görsellik ve çevre detayları olduğu zaman bolca detay bulabilmek mümkün.

Işıklandırma ve fiziğe büyük özen gösterilmiş. Oklüzyon efektleri çok inandırıcı ve gölge kalitesi inanılmaz net. Her nesnenin bir ağırlığı var ve etrafa savrulduğunda veya fırlatıldığında gerçekçi davranıyor. Bu, peşinizdeki canavarı yavaşlatmaya çalışırken ve elinizde sadece bir sandalye veya ilk yardım kutusu varken önemli. Ses tasarımı ise tamamen uhrevi ve tedirgin edici. Yaratıktan gelen insanlık dışı, gırtlaktan gelen inlemeler ve hırıltılar oyuncuların ters yöne kaçmasına yetiyor. Oyun, sunum tarafında gerçekten güçlü bir şekilde karşımıza çıkıyor.

Sunumla ilgili tek sorun, sığınaktaki diğer alanlara giden koridorlardan geçerken yaşanan aksaklıklar. Amnesia: The Bunker normalde konsollarda 60 FPS olarak kusursuz bir şekilde çalışıyor ancak bu geçiş bölgeleri oyunu biraz zorluyor. Takılma çok kısa sürüyor ve muhtemelen oynanışı büyük ölçüde etkilemiyor ama rahatlıkla fark edilebiliyor. Frictional Games nihayet Amnesia: The Bunker ile “walking-sim” tarzı korku oyunlarını terk etti. Bu deneyim, oyuncunun eylemlerinin ve seçimlerinin kritik önem taşıdığı amansız bir dehşet. Alien: Isolation ve klasik korku hayranları bu oyundan çok keyif alacaklar diye düşünüyorum.

Amnesia: The Bunker
Olumlu
Görsellik ve ses elementleri ile güzelce desteklenen muhteşem bir atmosfer mevcut.
Oluşturulan oldukça açık uçlu oynanış özellikleri, benzersiz bir özgürlük hissi yaratıyor.
Hayatta kalma ve korku türlerinin vazgeçilmez materyal yönetimi oldukça dengeli.
Peşimizde koşan canavar oldukça korkutucu; bulmacalar da akıllıca tasarlanmış.
Olumsuz
Yükleme koridorlarında performans problemleri ortaya çıkabiliyor.
El feneri zaman zaman sinir bozucu bir şekilde dikkat dağıtıcı olabiliyor.
9