Assassin’s Creed Valhalla için bugüne kadar birçok yeni içerik gördük. Bu içerikler bazen genişletme paketi olarak karşımıza çıktı, bazen ek paket olarak kendisini gösterdi, bazen de sezonluk içerikler olarak güncellemelerle sunuldu. Şimdi ise sırada bir başka yeni içerik olarak The Siege of Paris isimli genişletme paketi var. Aslında bu içeriğin, bahsi geçen oyun için son genişletme paketi olacağı düşünülüyordu ama Ubisoft, 2022 senesinde de yeni genişletme paketleri ile desteğin devam edeceğini açıkladı. Yani, Eivor isimli karakterimizin macerası daha yeni başlıyor diyebiliriz. Peki, The Siege of Paris ile neler yaşanıyor?
Adından da tahmin edebileceğiniz üzere The Siege of Paris aracılığı ile Fransa, Paris’e gidiyoruz. Oyun içerisinde, döneme uygun olarak West Francia olarak adlandırılıyor oyun alanı. Tarihte, Viking tarafı için en büyük savaşlardan birinin verildiği bu olaylarda, Assassin’s Creed Valhalla oyununda da Charles the Fat ile karşı karşıya kalıyoruz. Amacımız ise Charles the Fat ile savaşmak, Paris içerisinde yeni dostlar edinmek ve bu krallığı, tam da kalbinin ortasından fethetmek. Tabii bunu yapabilmek hiç de kolay değil. Yalnız, en azından ilgi çekici; bu genişletme paketi ile Assassin’s Creed Valhalla, kendi temellerine biraz daha dönüyor gibi hissettiriyor.
Ubisoft, kendi video oyunlarında fantastik ögelere yer vermeyi çok seviyor. Assassin’s Creed Valhalla için de tam olarak bu temaya sahip olan koskoca bir genişletme paketi yayımlanmıştı. Evet, o içerikler de gayet güzeldi ama temel oyunun verdiği o aynı tadı vermiyordu. The Siege of Paris ise bolca kan, şiddet ve siyasetin olduğu temalara bizi geri döndürüyor. Ayrıca, yine Wrath of the Druids isimli ilk genişletme paketinin tam tersine, bu yeni içeriklerde Eivor, olması gerektiği gibi bir Viking Assassin oluyor. Hoşunuza gidebilecek bir diğer şey olan Black Box tipi görevler de serinin geçmişinden geri döndürülüyor. Daha güzel ne olabilir ki?
Black Box tipi görevlerde hedeflerimizi iyice anlıyoruz, onları keşfediyoruz, takip ediyoruz ve gizliliği kullanarak öldürüyoruz. Tabii ki 2021 senesindeki Ubisoft şirketinin bir oyununda, elinize yeni eklenen tek elli kılıçları alıp, herkesi öldürüp, her yeri kan ile boyayabiliyorsunuz ama bir Assassin gibi hareket ederseniz, çok daha dehşet verici ölüm sahneleri görebiliyorsunuz ve yeni ara sahnelerin kilitlerini açabiliyorsunuz. Assassin’s Creed Valhalla, temel oyununda ve ek içeriklerinde Assassin mantığından biraz uzaklaşmaya başlamıştı. The Siege of Paris ise o mantığa, Black Box sayesinde bizleri bir tık yaklaştırmayı başarıyor.
Assassin’s Creed Valhalla: The Siege of Paris sayesinde bir Assassin gibi hissediyoruz
Assassin’s Creed serisi o kadar uzun bir zamandır kendi köklerinden uzak kalmıştı ki The Siege of Paris, bizleri serinin geçmişine götürünce, her şey taptaze göründü. Bunu artık iyi bir yorum olarak mı alırsınız, yoksa kötü bir yorum olarak mı görürsünüz, bilemiyorum efendim. Ayrıca, bu genişletme paketinde sunulan görevler de kesinlikle övgüyü hak ediyor. Yine, temel oyunun ve ilk genişletme paketinin aksine, bu yeni içerikte sunulan görevler daha yavaş bir tempoda ilerliyor ve aynı zamanda hikaye de güzel bir şekilde anlatılıyor. Bu sayede, her görevin tehlikesini en iyi şekilde hissedebiliyorsunuz. Karakterler de buna en iyi şekilde destek oluyor.
Assassin’s Creed Valhalla oyununun temel görevleri ve karakterleri kesinlikle fena değil. Wrath of the Druids ile sunulan temel görevler ve karakterler de aynı şekilde fena değildi. Yalnız, The Siege of Paris aracılığı ile bu konudaki her şey, bir seviye yukarıya çıkartılmış gibi hissediliyor. Temel görevler, bu görevler ile anlatılan hikayeler ve karakter kadrosu, tüm oyundan çok daha kaliteli duruyor. Bunun karşılığında ne yazık ki harita boyutu birazcık düşüyor. Yani, ilk genişletme paketinde sunulan açık dünyadan bile daha küçük bir oyun alanı karşınıza çıkıyor. Yine de Paris, içinde kaybolabileceğiniz, kalabalık bir şehir gibi hissettiriyor.
Aslında bu noktada yine serinin geçmişine bakmak gerekiyor. Serinin eski oyunlarında sunulan açık dünyalar, tek bir şehir içerisinde yer alabiliyordu veya en azından dev gibi bir şehri, farklı noktalar kaplıyordu. Assassin’s Creed Valhalla: The Siege of Paris, tam olarak bu formülü takip ediyor. Yani, genişletme paketine girdikten sonra adeta seride senelerce geriye gitmiş gibi hissediyorsunuz. Bu, yine bazı oyuncular için iyi, bazı oyuncular için de kötü haber olabilir. Kendi adıma konuşmam gerekirse, Ubisoft tarafının atmış olduğu bu klasik adımlara ben bayıldım. Öyle görünüyor ki bu içerik ile yapılmak istenen şey, klasik Assassin’s Creed hissini tekrar yaşatmak.
Paris içerisinde aslında temel oyunda yer alan birçok açık dünya ögesini ve içeriğini bulabilmek mümkün. Aynı şekilde, şehri sarmalamış olan çevrede de benzer içerikler var. Tamamen opsiyonel olan bölüm sonu canavarları, düşmanların kurduğu kamplar, keşfedilmesi gereken gizli alanlar ve çok daha fazlası sizi bekliyor olacak. Bu içeriklerin çoğu, genişletme paketi ile eklenen Rebel Mission tipi görevlerle birleşiyor. Bu görevlerdeki hedefler, rastgele olarak belirleniyor ve özetle, açık dünyada noktaları temizliyorsunuz. Yine de Rebel Mission sistemi, kendisine has ödüller ve bazı ufak tefek mekanikler ile geliyor.
Birbirinden farklı ganimetler toplayabileceğiniz, 10-12 saatlik bir genişletme paketi
Assassin’s Creed Valhalla: The Siege of Paris, acele ederseniz 10 saatte, biraz oyalanırsanız da 15 saatte, %100 bir biçimde bitirilebiliyor. Yani, ilk genişletme paketinden çok daha kısa sürüyor deneyiminiz. Malum, Wrath of the Druids tarafında 20-25 saatlik bir oynanış süresi elde edilebiliyordu. Yalnız, bu genişletme paketinin daha kısa sürüyor olması benim için hiçbir problem değil. Tam tersine, bu tip kısa deneyimler benim daha çok hoşuma gidiyor ve kesinlikle de içeriğe olan bakışımı olumsuz bir noktaya çekmiyor. Tam tersine, belki tekrardan 20-25 saatlik bir deneyim sunulsaydı, bu kadar zevk almayabilirdim içerikten.
Bu deneyiminiz boyunca yine yeni silahlar, yeni zırhlar ve yetenekler elde edebiliyorsunuz. Silahlar arasında tamamen yeni tipler olan tek elli kılıçlar ve çift elli tırpanlar bulunuyor. Tek elli kılıçlar, kesinlikle muhteşem. Ayrıca, elde edebileceğiniz zırh seti de ciddi anlamda güçlü bir hale sokulabiliyor. Yetenekler de aynı tek elli kılıçlar gibi muhteşem. Yani, güç fantezisi tarafında da Ubisoft, oyuncuları başarılı bir şekilde besliyor. Buna rağmen, Assassin’s Creed Valhalla: The Siege of Paris, ne yazık ki kusursuz değil. Bu noktaya kadar herhangi bir kusurdan bahsetmemiştim; problemler içerik değil, sunum tarafında.
Görsellikten filan bahsetmeyeceğim. Zaten oyun, bildiğiniz Assassin’s Creed Valhalla gibi görünüyor. Problem, ne yazık ki oyunun performansında. Genişletme paketini, PlayStation 5 konsolumda, oyunun performans modunda deneyimledim ve özellikle şehrin kalabalık noktalarında çok yoğun bir şekilde ekran yırtılmalarının olduğunu ve FPS değerinin keskin bir şekilde düştüğünü fark ettim. Bu da benim oyun zevkimi ne yazık ki ciddi anlamda baltaladı. Aynı problemler, kalite modunda da var mı, ne yazık ki bilmiyorum. Bu arada, sunumdan bahsetmişken, yeni müzikler ve seslerin de kaliteli olduğunu söyleyebilirim ve son paragrafa geçebilirim.
The Siege of Paris, Assassin’s Creed Valhalla için sunulmuş olan en iyi ek içerik. Bu genişletme paketine hangi yönden bakarsanız bakın, kalite göreceksiniz. Sadece performans tarafında kritik bir problem bulunuyor ve umuyorum ki Ubisoft, bu problemlerin üstesinden gelebilir. Eğer bu problemler de çözülürse, eski Assassin’s Creed oyunlarının verdiği hissi özlerseniz, bu genişletme paketini kesinlikle ama kesinlikle deneyimlemenizi öneririm. The Siege of Paris sayesinde, bu oyuna 2022 senesinde verilecek olan desteği çok daha büyük bir merakla ve sabırsızlıkla beklemeye başladım bile. Bakalım gelecekte neler göreceğiz?