Mundfish isimli yeni bir oyun geliştirme stüdyosu ile tanışma vaktimiz geldi. Atomic Heart oyununa baktığınız zaman aslında bunun bir stüdyonun ilk oyunu olduğunu hemen tahmin etmezsiniz ama bu bilgi gerçek. Bu oyun, 2017 senesinden beri geliştiriliyor ve Mundfish stüdyosunun da ilk piyasaya sürülen projesi olmaya hazırlanıyor. Focus Entertainment tarafından PC, PlayStation 4/5, Xbox One ve Xbox Series X/S için 21 Şubat 2023 tarihinde piyasaya sürülecek bu oyun aslında birçok noktasında bir takımın ilk projesi olduğunu da belli ediyor. Şimdi, dilerseniz bu noktalara biraz daha yakından bakalım ve oyunu derinlemesine inceleyelim.
Atomic Heart oyununun hikayesinde 1955 senesine gidiyoruz. Yalnız, alternatif bir tarihteyiz. Bu tarihte Sovyetler Birliği, teknoloji alanında ciddi anlamda bir ilerleme sağlamış durumda ve artık insanlara benzeyen robotlar, insanların yaptığı ağır işleri yavaş yavaş kendi üstlerine alıyorlar. Bu robotlar, Kollektiv isimli bir yapay zeka sistemi ile birbirine bağlı ve Thought isimli bir başka sistem ile de insanlar, bu robotları yönetebiliyor. İşte bu, Kollektiv 2.0 ile insanlara sunulacak bir özellik ama tahmin edebileceğiniz üzere işler çok da iyi gitmiyor ve bir anda Sovyetler Birliği, tüm dünyadan saklanması gereken bir kaos içerisinde kendisini buluyor.
Atomic Heart, Facility 3826 isimli bir teknoloji araştırma bölgesinde geçiyor. Bu bölgede Sergei Nechaev isimli bir subayı kontrol ediyoruz. Biraz önce söylemiş olduğum kaos, sizin de rahatlıkla tahmin edebileceğiniz üzere robotların kendisinden geçip, insanları öldürmeye başlaması. Oyunun geçtiği alanlardaki neredeyse herkes ölüyor ve bu durumu düzeltmek de P-3 lakabına sahip olan bizim karakterimize kalıyor. Yalnız, oyun içerisinde sadece robotlara karşı bir savaş vermiyoruz, kısa bir süre sonra kendi problemlerimiz de baş gösteriyor. İşin güzel yanı, hikayenin aslında ilgi çekici olması, kötü yanı ise oyunda yaşanacak her şeyi anında tahmin edebiliyor olmanız.
Atomic Heart, aslında bir stüdyonun ilk oyunu olduğunu hemen hikayesi ile belli ediyor. Hikayenin kendisi gayet ilgi çekici fakat yaşanacak sürprizler hiçbir şekilde saklanmamış. Bu oyun hakkında hiçbir şey bilmeseniz bile daha oyuna attığınız ilk adımda başınıza neler geleceğini görebiliyorsunuz. Daha sonra, yaşanacak sürprizleri de verilen ilk sinyalde hemen anlıyorsunuz. Kim, kimi arkasından bıçaklayacak filan hiçbir şekilde sürpriz olarak kalmıyor. Hikayeye kesinlikle emek verilmiş ve deneyimlemeye değer anlar yaşatılıyor ama bu anlar hiçbir zaman sizi şaşırtıp, ağzınızı açık bırakmıyor; yaşanacakları zaten saatler önce tahmin etmiş oluyorsunuz.
Atomic Heart, diyaloglarıyla da biraz üzüyor
Atomic Heart oyununun hikayesindeki sürprizlerini daha ilk andan itibaren görebiliyor olmanız tek problem değil ne yazık ki. Aynı zamanda diyalogların yazım kalitesi de çok zayıf. Bu noktada öncelikle ana karakterin “havalı” konuşması dikkat çekebilir. Sürekli küfür eden, hiçbir şeyi kafaya takmayan, hiçbir duygusu olmayan, bomboş bir insanı kontrol ediyorsunuz. Bu insan eğer konuşmasa sıkıntı olmayacak ama konuşuyor işte. Sürekli konuşuyor ve kendisinin artık kurduğu bomboş cümleleri duymamak istiyorsunuz. Belki karakterimizin bu yapısı hikayedeki bazı detaylar ile mazur görünebilir ama yine de tatsız, yer yer utanç verici anlar yaşatılıyor diyaloglarla.
Atomic Heart oyunundaki ana karakterimiz oldukça basmakalıp bir kişilik. Aynı durum ne yazık ki oyundaki diğer tüm karakterler için de geçerli. Oyunda karşınıza çıkacak yaşayan veya ölü herkes, inanılmaz tek boyutlu kişiliklere sahip. Kimsenin nasıl bireyler olduğunu merak etmiyorsunuz; ilgi çekici hiçbir yan sunulmuyor. Karakterlerden sadece elimize bağlanmış ve bizimle konuşan Char-les idare eder bir varlık gibi görünüyor. Bu noktada da Forspoken ile çok büyük bir benzerlik olduğunu söylemek istiyorum. Yani, o oyundaki Frey ve Cuff, bu oyundaki P-3 ve Char-les ile neredeyse birebir aynı dinamiğe sahip. Yalnız, ben bu oyundaki dinamiği daha ilgi çekici buldum.
Bu arada Atomic Heart, Forspoken oyunundan fikir çalmış filan demiyorum. Bu zaten mümkün olamaz; iki oyun da birbirine çok yakın tarihlerde geliştirilmeye başladı ve piyasaya sürüldü. Sadece ilgimi çeken bir tesadüf olduğu için belirtmek istedim. Bu oyunda P-3 ve Char-les, daha ilgimi çeken bir dinamiğe sahip dedim; oyundaki herkesin aksine Char-les, çok kaliteli yazılmış diyaloglara sahip. Ayrıca, kendisi üzerinden verilecek bir sürpriz varsa da kesinlikle belli edilmiyor, oyunun tamamının aksine… Aynı zamanda, Char-les ile P-3 arasındaki ilişkinin zamanla ilerlemesi de ayrıca ilgimi çekti. Bu da gayet güzel hazırlanmış, tempolu bir mini hikaye parçasıydı bence.
Yani, Atomic Heart oyununun hikayesindeki sürprizler hiçbir şekilde saklanamıyor. Karakterler de tek boyutlu, basit kişilikler olarak sunuluyor. Diyaloglar da çoğu zaman rahatsız edici ve “cringe” oluyor. Yine de bu oyunun hikayesini tamamen yerin dibine gömebilmek imkansız. Evet, karakterler ve diyaloglar biraz sıkıntılı; sürprizler de kendisini belli ediyor ama en azından hikayenin temeli kaliteli ve aynı zamanda da ilgi çekici. Bu yüzden, tüm bu rahatsız edici elementlere rağmen ben bu oyunu oynayıp, hikayenin sonunu görmek istedim. O sona kadar yaşanacak olan macerayı deneyimlemek istedim. Bu yüzden, hikaye için “çöp” demek mümkün değil.
Oynanış tarafında işler biraz daha iyiye gidiyor
Atomic Heart oyununu birinci şahıs bakış açısından oynuyoruz ve genel anlamda nişancı tarzı bir deneyim yaşıyoruz. Oyunda birkaç farklı ateşli silah mevcut. Yani, standart bir tabancadan tutun da Railgun gibi bazı çılgın silahlar var. Oyunda aynı zamanda yakın dövüş silahları da mevcut. Bunlar da bayağı bir modifiye edilmiş balta ve testere gibi yapılarda sunuluyor. Oyundaki neredeyse her silaha ikincil bir yetenek eklenebiliyor ve böylece karşınıza çıkan robotlara karşı bir savaş veriyorsunuz. Oyunda yakın dövüş silahları kesinlikle eğlenceli, ateşli silahlar da bir tık atış hissinden uzak ama yine de onlar da belli bir eğlence sunmayı başarıyor.
Atomic Heart aslında göründüğünden daha detaylı bir oynanış sunuyor. Mesela, silahlara ek parçalar ekleyip, onları farklı teknolojik açılardan geliştirebilmek mümkün. Bu parçalardan biri de Cartridge sistemi. Bu sistem sayesinde silahlara elementsel hasarlar ekleyebiliyorsunuz. Mesela, baltanıza dondurma efekti ekleyip, tabancanıza da yakma efekti ekleyip, düşmanlara normalden çok daha fazla hasar verebiliyorsunuz. Ayrıca bu efektleri, Char-les üzerinden kullanabileceğiniz yeteneklerle de birleştirebiliyorsunuz. Mesela, silah değiştirip, balta ile düşmanları doldurmak yerine Char-les üzerindeki dondurma yeteneğini daha kolay bir şekilde kullanabilirsiniz.
Atomic Heart oyununda bir de enerji sistemi bulunuyor. Enerjiniz, otomatik olarak zamanla da doluyor ama en hızlı enerji doldurma şekli, yakın dövüş silahları ile düşman öldürmek. Daha sonra, doldurmuş olduğunuz bu enerjiyi, enerji silahları kullanarak harcayabiliyorsunuz. Bu silahların en büyük avantajı, mermi kullanmıyor olmaları. Ayrıca bazı düşmanlar da enerji silahlarına karşı daha dayanıksız olabiliyor. Bu tür taş-kağıt-makas sistemi oyundaki tüm düşmanlarda mevcut. Yani, herkes farklı bir silah tipine ve elemente karşı hem güçsüz, hem de dayanıklı olabiliyor. Enerji sistemi bunların üzerine yeni bir katman ekliyor.
Atomic Heart içerisindeki oynanışı özelleştirebilecek son element ise yetenekler. Char-les, kendisini ve sizi yeni yeteneklerle güçlendirebiliyor. Oyunda şu anda sekiz farklı yetenek ağacı mevcut ama bunların hepsini aynı anda kullanamıyorsunuz. Oyunda aynı anda üç yetenek aktif olabiliyor; bunlardan biri zorunlu, diğer ikisi de sizin isteğinize bağlı. Yalnız merak etmeyin, yetenekleri her zaman, hiçbir şey kaybetmeden sıfırlayabiliyorsunuz. Böylece, kullanmaktan vazgeçtiğiniz yeteneğe harcadığınız puanları daha farklı şeylere veya karakterinizin direkt kendisine yatırabiliyorsunuz. Karakterin kendi yetenekleri de canınızı, envanter boyutunu filan etkiliyor.
Atomic Heart, sıradan mekanikleri ile kaybediyor
Şimdi, Atomic Heart oyununun hikayesi hoş, diyalogları kötü, karakterleri çok basit ama macerası güzel dedik. Temel oynanış tarafında da tahmin edilenden biraz daha fazla sistem ve derinlik bulunuyor, bunu da söyledik. Bu oyunun kötüye gittiği asıl nokta, ne yazık ki içerikleri. Şimdi, oyunumuz aslında kısmen çizgisel bir şekilde başlıyor. İlk bölüm gayet kapalı bir tasarım sunuyor. İkinci bölümde ufak bir açık alan görüyoruz, üçüncü bölümde ise asıl açık dünya ile tanışıyoruz. İlk sıkıntı şu ki açık dünyaya ulaşana kadar bir ömür geçiyor. Oyun gerçekten çok yavaş başlıyor ve ben açıkçası açık dünyaya ulaştığım zaman artık hafif hafif sıkılmaya başlamıştım.
Tek sıkıntı Atomic Heart oyununun yavaşça başlaması da değil. Oyun boyunca genellikle kapalı mekanlarda ilerliyor hikaye. Açık dünyaya yerleştirilmiş bir nevi zindan aslında her şey. Neredeyse her zindanda olaylar şu şekilde gelişiyor: Hedefin kolay olduğu vurgulanıyor, daha sonra her şey kötüye gidiyor, gereksiz yere içerik uzatılıyor ve hedefe ulaşıyoruz. İçeriklerin uzatılma kısmı sürekli zindanın içinden birden fazla öge toplamak üzerinden kuruluyor ve oyun, diyalogları ile bu durumun üzerinde de duruyor, karakterimiz bu kötü şans için söyleniyor. Yani, geliştirici ekip de ne yaptığının farkında ama bunu komik görüyor kendileri. Ne yazık ki ben bu anlarda gülmedim, sinirim bozuldu.
Atomic Heart oyunundaki bir bölümde üç parçadan oluşan bir eşyayı toparlamamız gerekiyor. Ondan sonraki bölümde beş parçalık bir elektrik açma sistemiyle uğraşıyoruz. Ondan sonra da 3-4 parçalık bir robot topluyoruz ve oyun aynen bu şekilde devam ediyor. Hikaye tam hız kazanmış, içerikler yağ gibi akıyor derken oyun bir anda karşınıza, “Git de bütün zindana yayılmış 5 adet şu parçayı topla, gel.” diyor ve bu tüm tempoyu öldürüyor. Tabii oyundaki her şey hikayenin ilerlediği ana mekanlar da değil. Oyunda ayrıca opsiyonel zindanlar da bulunuyor. Bunlar genellikle bulmaca temelli bir deneyim sunuyor ve içlerinden de değerli silah parçaları tarifleri elde ediliyor.
Atomic Heart oyununda bolca bu opsiyonel içerikler mevcut. Yani, ana hikaye 20 saat filanken, opsiyonel içerikler de 15 saatten oluşuyor ve aslında oyun, sürekli yeni mekanik tanıtma kategorisinde de ayrı bir başarı gösteriyor. Yani, oyunda ilerledikçe farklı bulmaca tipleri sunuluyor ve halihazırda tanıtılan bulmacalar da zorlaşıyor. Böylelikle kendinizi sürekli aynı şeyi yapıyormuş gibi hissetmiyorsunuz. Yalnız, benim bu noktadaki sıkıntım da haritanın temizlenmiyor olması. Yani, o bitirdiğiniz opsiyonel içeriklerin bitirildiği işaretlenmiyor, içinden elde ettiğiniz ganimetler de sanki hiç alınmamış gibi kullanıcı ara yüzünde duruyor. Bir açık dünya oyunu için adeta bir kabus bu.
Sunulan açık dünyanın yüzeyinde pek de bir şey yok
Atomic Heart oyununun açık dünyası, pek de açık bir dünya gibi hissettirmiyor. Evet, açık bir dünya sunuluyor ama ulaşmanız gereken içerikler genellikle “kesinlikle yükleme ekranı olmayan” asansör yolculukları ile ayrılıyor. Açık dünyanın yüzeyinde ise sadece “lore” seviyesinde toplanabilir ögeler bulunuyor. Açıkçası bu oyunun açık dünya değil de çizgisel bir yapıda sunulmasını tercih ederdim; açık dünya neredeyse hiçbir şey sunmuyor. Mesela, oyunda araba da kullanabiliyorsunuz ama arabalar size sadece gerçekten ihtiyacınız olduğu anlarda beliriyor, onun haricinde yürüyorsunuz. Bir de aranma seviyeniz var ki o da oldukça yüzeysel bir halde sunuluyor.
Atomic Heart oyununun bahsetmiş olduğum tüm bu problemleri, sanıyorum ki stüdyonun ilk oyunu olmasından kaynaklanıyor. Yani, oyunun belli bir kalitesi gerçekten var, emek verildiğini görebiliyorsunuz ama stüdyo deneyimsiz olduğu için çok bariz hatalar da yapılıyor. Mesela, ben hala neden açık dünyada bitirilen opsiyonel zindanların “bitirilmiş” olarak işaretlenmediğini anlamıyorum. Yani, bu nasıl gözden kaçmış olabilir? Benzeri yorumları, bu oyunun olumsuz olarak gösterdiğim tüm noktaları için de yapabilirsiniz bence. Şimdi, son olarak bir de oyundaki eşya üretme sisteminden bahsetmek istiyorum; en azından onda sıkıntı bulunmuyor.
Atomic Heart oyununda oldukça aktif olarak kullanabileceğiniz bir eşya üretme sistemi mevcut. Oyunda öldürdüğünüz düşmanlardan ve çevreden topladığınız birbirinden farklı materyaller ile yeni silahlar, mermiler, bombalar ve benzeri şeyler yapabiliyorsunuz. Aynı materyallerle silahlarınızı farklı şekilde güçlendirip, yeni parçalar da ekleyebiliyorsunuz. Alakalı olarak, oyunda bir envanter ve depo sistemi bulunuyor. Envanteriniz sınırlı, Resident Evil serisindeki gibi bir sistem sunuluyor. Bu yüzden her silahı aynı anda yanınızda taşıyamıyorsunuz ama en azından deponuzda bir sınır yok. Duruma göre deponuzdan silah değişikliği yapabiliyorsunuz güvenli alanlarda.
Envanter sistemi bence Atomic Heart oyununu biraz geride tutuyor. Sonuçta, oyundaki silahlar birbirinden güzel ve hepsini aynı anda yanımızda bulundurup, hep farklı şeyler kullanmak daha eğlenceli olurdu. Şu andaki haliyle yanınızda en fazla 4-5 farklı silah bulundurabiliyorsunuz; sonuçta mermilere ve can ögelerine filan da yer açmanız gerekiyor. Ayrıca, bir başka şey de oyunda ganimet toplamak oldukça eğlenceli. DualSense üzerinden örnek vermek gerekirse sadece R1 tuşuna basılı tutup, çevredeki dolapların hepsinin açılıp, havada uçuşan ganimetlere şahitlik ediyorsunuz. Oyun, bu sistemi iyi düşünmüş, geleneksel yöntemden daha hızlı ve tatmin edici.
Atomic Heart, sunum tarafında başarı elde ediyor
Atomic Heart oyununu PlayStation 5 konsolumda deneyimledim. Oyunun yeni nesil sürümü de mevcuttu. Sonucunda ise aldığım görsellik gayet memnun ediciydi. Yani, oyun gayet güzel görünüyor. Atmosfer özellikle dış dünyada biraz zayıf kalsa bile iç bölümler yer yer korkunç bile olabiliyor. Karakter modelleri, düşman tasarımları, silahlar ve çok daha fazlası da kesinlikle göze hitap ediyor. Yani, bir video oyununun görselliğine önem veriyorsanız, eminim ki bu yapıt sizi tatmin edecektir. Sadece, görüş açısının biraz dar olması ve bu ayarı değiştiremiyor olmanız benim için sıkıntıydı; zaman zaman baş döndürücü bir deneyim oluşturdu.
Atomic Heart, görsellikte olduğu gibi performansta da gayet başarılıydı. Oyunu stabil bir şekilde, 60 FPS olarak rahatlıkla oynayabiliyorsunuz. Ekranda çok fazla düşman varken bile ben herhangi bir FPS düşüklüğü yaşamadım, her şey sıkıntısız bir şekilde ilerledi. Ayrıca, oyunu oynama sürem boyunca hiçbir hata ile de karşılaşmadım. Sadece oyunun açık dünya içerisindeki yükleme süreleri biraz uzun sürüyor. Yani, o yaptığınız asansör yolculukları bir tık uzuyor. Ek olarak, DualSense de pek aktif olarak kullanılmıyor. Açıkçası bu kontrolcü üzerindeki hoparlörün kullanılmasından biraz daha fazla kreatif olan ögeler beklerdim bu video oyunundan.
Sesler ve müzikler de Atomic Heart oyununda fena sayılmaz. Öncelikle, yazılan diyaloglar kötü olsa bile karakter seslendirmeleri oldukça başarılı ki ben bunu İngilizce olan dublaj için söylüyorum. Oyunun orijinal dili Rusça ve ben Rusça bilmesem bile en azından seslendirme performanslarının biraz daha etkili olduğunu hissedebiliyorum. Oyunun geliştiricileri de zaten Rusça seslendirme ile İngilizce altyazı kombinasyonu şeklinde bu oyunu oynamanızı öneriyor ama İngilizce dublajda da sıkıntı yok. Ses efektleri de aynı şekilde başarılı, sadece müzikler pek ön plana çıkamıyor. Oyunda kesinlikle müzik var ama ne çaldı, ne melodiler vardı derseniz, hiçbir şey hatırlamıyorum.
Atomic Heart, bir oyun geliştirme stüdyosunun piyasaya sürdüğü ilk yapıt olarak kesinlikle şaşırtıcı seviyede bir kaliteye sahip. Buna karşılık, ne yazık ki ekibin deneyimsizliği de kendisini gösteriyor. Tabii ki ekipteki herkes ilk defa oyun yapmıyordur ama bu insanların bir ekip olarak birleşmesi ve ilk defa bir oyunu piyasaya sürmesi, tabii ki o deneyimsizliği ortaya çıkıyor. Bana soracak olursanız, bu video oyununun olumsuz noktalarının büyük bir kısmı da o deneyimsizlikten kaynaklanıyor. Bu oyunu eğer ilginiz çektiyse size kesinlikle önerebilirim. Ülkemizdeki fiyatları göz önünde bulunduracak olursak, belki güzel bir indirim beklemek isteyebilirsiniz.