Banishers: Ghosts of New Eden içerisinde Red ve Antea, 1695 yılında, yeni kurulmuş bir New England kasabası olan New Eden’da bir hayalet vakasıyla ilgilenmek üzere görevlendirilir. Ölülerin ruhları ortalığı kasıp kavurmaktadır. Haziran ayında kar yağmaktadır ve yaşayanlar ile ölülerin dünyaları arasındaki perde artık incedir. Dolayısıyla, bu işi düzeltmek sürgüncülere (banisher) düşmektedir. Yalnız, bu ikili kendilerini boylarından büyük bir işin içinde bulur ve Antea ölür.
Red, büyük bir pişmanlık ve şok içinde, Antea’nın artık bedeninden ayrılmış olan ruhunu bulur. Yalnız, yeni hayaletimiz, eski bedenini geri istiyor. New Eden’a barış getirmek için gelmiş olsalar da ikilinin arayışları bir işten daha çok kişisel bir şeye dönüşür. Red, bedeni bulduktan sonra ne yapacağı sorusu da hâlâ cevapsızdır ve bu sorunun kolay bir cevabı da yoktur zaten. Biraz romantik belki ama daha çok karanlıkta çaresizce çırpınmaya benziyor hikaye.
Banishers: Ghosts of New Eden içerisinde Red ve Antea’nın önünde uzun bir yol var. Antea’nın ölümüne neden olan ilk olaydan bu yana kasaba dışında bir yaşam arayışına giren kasaba halkının etrafında hâlâ pek çok hayalet dolaşıyor. Ne de olsa Red ve Antea hala sürgüncüler ve New Eden bir bütün olarak kaybolmuş göründüğü için artık bir anlamda da olsa hayaletleri yollarına göndermek onların işi. Maceramız bu şekilde başlamış oluyor.
DON’T NOD ekibinin diğer oyunlarını oynadıysanız, yapmanız gereken seçimler olduğunu biliyorsunuzdur. En önemlisi de Banishers: Ghosts of New Eden oyununun başlarında ortaya çıkıyor; asıl soru, şu andan sonuna kadar devam edecek midenizin olup olmadığı. Seçimler tek kilit unsur olmasa da en ilginç kısmı onlar. New Eden’ı çevreleyen uçsuz bucaksız vahşi doğada ilerlerken, musallatlarla karşılaşıyorsunuz. Sürgüncüler için bir musallatı kovmanın adımları var.
Hayaletlere gitmelerini söylemek veya onları özel silahlarıyla dövmek kadar basit değil. Hayaletler birçok insanı etkilediğinden, zamanınızın önemli bir kısmı bu hayalet vakalarını araştırmakla geçiyor. Bu genellikle hayaletlerin bağlı olduğu nesneleri temin etmeyi, hayaletli kişiyi tanıyan insanlarla konuşmayı ve muhtemelen kaybolan yaşayan insanları izlemeyi içeriyor. Dedektif tarzı oyundan her zaman memnun olmuşumdur ve Banishers: Ghosts of New Eden, bu işi başarıyor.
Soruşturma bölümleri bir L.A. Noire kadar detaylı değil ama temel olarak, Telltale Games ekibinin oyunlarında olduğu gibi yaklaştıkça vurgulanan önemli nesneleri bulmayı ve ardından cismani izler kaybolduğunda ruhani yardım için Antea’ya dönmeyi içeriyor. Antea bir hayalet olmasına rağmen yine de bir sürgüncü, bu da onu diğer hayaletlerden daha havalı yapıyor. Fiziksel varlığındaki eksikliği, hayalet güçleriyle telafi ediyor. Hangi güçler diye mi?
İz sürme gücüne ne dersiniz? Antea, nesnelerdeki ve havadaki hayalet varlıklarını algılayabilir, böylece Red’in insan sezgisi onu hayal kırıklığına uğrattığında, Antea’nın bakış açısına geçebilirsiniz. The Witcher 3: Wild Hunt oyununa benzer bir şekilde, hayalet duyuları aradığınız şeyin izini sürebilir. Bu arada, köylüleri korkutmamak için konuşmayı Red yapıyor, Antea kendisini pek göstermiyor bu analrda. Birlikte harika bir iyi polis/ölü polis ekibi oluşturuyorlar.
Banishers: Ghosts of New Eden içerisinde insanlarla konuşmak için çok zaman harcadığınızdan, konuşmak için sürükleyici karakterlere sahip olmak yardımcı oluyor. Hepsinden önemlisi, Red ve Antea oldukça sevimli. Bir çift olarak harika bir kimyaları var ve aralarında bolca eğlenceli şakalaşma var. Red’in deyimiyle “patron” olan Antea’nın ölmüş olması çok yazık. İngiliz olan Antea daha deneyimli ve kendine güvenen bir sürgüncü; Red ise yetenekli ama rolü daha çok bir yardımcı.
Gerçek bir İskoç olan Red, derinlere atılmış, kendine güveni olmayan ama şimdi sürgün işinde başrolü üstlenmek ve deneyiminin sınırlı olduğu konularda yardım için Antea’ya güvenmek zorunda olduğu için ilgi çekici bir kahraman oluşturuyor. Kasaba halkı da ilginç ama hepsi karanlık sırlar barındırıyor gibi görünmektedir. Banishers: Ghosts of New Eden, irfan dolu kitaplarla boğucu değil ama Red ve Antea’nın sürgüncülerin ritüelleri, kültürü ve aletleri hakkında gelişigüzel bahsettikleri küçük parçalara karşı hafif bir hayranlık geliştirdim.
Yol boyunca size yardımcı olacak birkaç arkadaş ediniyorsunuz ve onlar da mükemmel bir şekilde yazılmış. Seeker, sevdiğim karakterlerden biriydi. Kasaba halkıyla ne kadar çok zaman geçirirseniz, onları o kadar çok tanırsınız. Banishers: Ghosts of New Eden oyununun ana hikayesinde, diğer insanların hayatlarını takip etmek hastalıklı bir hayranlık uyandırıyor ve rolleri tamamlandığında bile yan görevlerde gelişmelerini izlemeye devam edebiliyorsunuz. Yalnız, bu ilgi çekici ve sevilen karakterlerin hikayelerinin birçoğu mutlu sonla bitmiyor.
Bu durum, bazı noktalarda sizin hatanız olabilir. Red ve Antea rolünü üstlenerek, Antea’nın cesedini bulduktan sonra planları için aralarında bir anlaşma seçiyorsunuz. Bir musallat vakasını bitirmek için yargıç, jüri ve sürgün eden rolünü üstlenerek hayaletin sürgün edilip, edilmeyeceğine ve neden olmuş olabilecekleri acı için yaşayanları suçlayıp, suçlamayacağınıza karar veriyorsunuz. Davalar ahlaki belirsizlik açısından çılgınca çeşitlilik gösteriyor; en kötü insanın bile verdiği tüm zarara rağmen, bu acımasız dünyada en iyisi olarak belirledikleri şeyi yaptıkları için onları suçlamak zor.
Bir diğer yandan, Antea’nın sadece can alarak elde edilen enerjiye ihtiyaç duyması işleri karmaşıklaştırıyor. Hangi rotayı denerseniz deneyin, Red ve Antea’nın hikayesinin bağlamı, art niyetinize bağlı olarak değişir. Banishers: Ghosts of New Eden, her bir vatandaş veya ruh için yaptığınız seçimin rahatsız edici sonucunu size göstermekten geri durmuyor. Red ve Antea, başkalarını yargılamakta bir sakınca görmüyorlar ama ya başkalarını kınadıkları aynı günahlardan kendileri de suçlu hale gelirlerse?
Birçok oyun ahlaki seçimler yapmanıza izin verir ama karakterlerinizin temel ahlakının Banishers: Ghosts of New Eden içerisindeki kadar değiştiği ya da bu seçimlerin bu kadar kişisel olduğu pek görülmemiştir. New Eden, hayaletleri araştırmak arasında keşfedilecek yarı açık bir dünyaya sahip ve haritasında birçok ilgi çekici nokta bulunuyor ve yan görevlerde ilerledikçe daha fazlası ortaya çıkıyor. Ana hikayeyi bitirdiğimde, harita bana yaklaşık %25’ini tamamladığımı bildirdi. Oyun, ana hikayesi için yaklaşık 25-30 saatle övünse de bunun ötesinde yapacak çok şey var.
Banishers: Ghosts of New Eden içerisinde daha fazlasını keşfetmekten mutluluk duyuyorum ve bu minimum oynanış süresi, adeta bir “speedrun” gibi hissettiriyor. Yine de eğer bu oyun süresi sizin için kulağa yorucu geliyorsa, en azından yaşam kalitesi unsurları bunu sorunsuz bir deneyim haline getiriyor. Özellikle navigasyon rehberliğinin engebeli arazide beni yönlendirirken ne kadar akıllıca davrandığından çok etkilendim. Hikayeyi ve dünyayı ne kadar sevsem de bu sevgi, dövüşü kapsamıyor. Oyunun dövüşü kötü değil, sadece fazla basit.
Banishers: Ghosts of New Eden oyununu sanırım FromSoftware şirketinin oyunlarının karmaşıklığı olmadan Bloodborne benzeri bir yapıt olarak tanımlayabilirim. Hafif ve ağır yakın dövüş saldırılarınız, kombolarınız, kaçışlarınız ve zamanlamayı tutturursanız ödüllendiren bir savuşturmanız var. Tüfeği aldığımda benim için her şey yoluna girmeye başladı ama bu oyunda çok ileri bir anda yaşanıyor. O noktada oyunun artık sıkıcı olmaması için yeterince numara vardı. Tüfek ise keyifli bir denge unsuru oldu. İşleri güzelce değiştirdi.
Tüfek, düşmandan bir parça koparıyor, yalnızca bir atış yapıyor ve yeniden doldurması yavaş. Savaş anlarında genellikle Red olarak savaşırsınız ama daha güçlü saldırıları olan ve hasar almayan, sadece sınırlı bir şekilde görünebilen Antea’ya da geçiş yapabiliyorsunuz. Red, kılıç ve özel bir meşale kullanırken, Antea diğer hayaletleri, hayalet yumruklarıyla dövüyor. Standart dövüşten daha heyecanlı olan belalar (boss) var ama ana hikayede sadece üç tane var ve aynı birkaç düşmanla bu kadar sık savaşmak yerine birkaç tane daha olması güzel olurdu.
Dediğim gibi Banishers: Ghosts of New Eden içerisinde savaş anları kesinlikle iyi ama asla arayacağım kadar eğlenceli değil ve oyunun tavsiye edebileceğim yanlarından biri değil ne yazık ki. Ancak buradaki tek zayıflık savaş. Oyun çok güzel görünüyor; New England’ın farklı bölgelerinin çeşitliliğinin bir örneğini alıyorsunuz; yoğun ormanlık alanlardan, kayalık kayalıklara ve plajlara seyahat ediyorsunuz. Tüm bunlar güzel bir kontrast oluşturuyor.
Karakterler dışarıda sohbet ederken saçlarına ve kıyafetlerine kar yağdığını ve biriktiğini görmek iyi anlamda biraz şaşırtıcı bir dokunuş ve detay. Karakterler de etkileyici görünüyor ve birçok kıyafetin eski zaman tarzına bayıldım. Sinematik korku görselleri, ara sahnelerdeki muhteşem kompozisyon ve çerçeveleme ile muhteşem duruyor her şey. Yani, oyunun özellikle sunum alanına ek bir emek harcandığını fark etmemek neredeyse imkansız bence.
Banishers: Ghosts of New Eden oyununu dinlemek de ayrı bir keyif. Müzik daha basit ve seyrek, neredeyse daha çok ortam gürültüsü gibi ama uygun bir şekilde ürpertici bir ruh hali oluşturma işini yapıyor. Seslendirme muhteşem; Red, Antea ve diğer birkaç karakteri çok sevimli hale getirmek için çok çalışıyor. Musallatlarla ilgili son kararlarınızı verdiğinizde ses efektleri uygun bir şekilde rahatsız edici bir hal alıyor. Kontroller çoğunlukla başarılı ki bu, kaçışlarınızı ve savuşturmalarınızı zamanlamanız gerektiğinde önemli bir unsur haline geliyor.
Bununla birlikte, iyileştirici iksirleri kullanmak için kullanılan düğme daha az duyarlı görünüyordu ve çalışması için bazen iki kez basmam gerekiyordu. Her şeye rağmen Banishers: Ghosts of New Eden, sizi ruhunuzdan yakalıyor ve cehenneme kadar sürüklüyor. Bu, öncülden beklemeyeceğiniz bazı dönüşler alan üzücü bir hikaye. Cansız savaş anlarına rağmen, ormanda ve New Eden’in muhteşem ve korkutucu dünyasında kaybolmak çok eğlenceli. DON’T NOD, çok sevdiğim bir stüdyo ve bu oyunu ile de beni hayal kırıklığına uğratmadı açıkçası.