Şu ilkbahar dönemi için heyecanlı olmamı sağlayan iki video oyunu bulunuyor. Bir tanesi God of War idi, çıktı, oynadık, inceledik. Bir diğer oyun ise Detroit: Become Human. Bu oyunun tam olarak çıkmasına daha 1 ay kadar bir süre var ama oyuna göz atmak için o kadar beklememize gerek yok. Çünkü oyunun geliştirici ekibi ve Sony, 24 Nisan 2018 tarihinde Detroit: Become Human oyununun bir demo sürümünü yayımladı PlayStation Store üzerinde. Bu sayede bizler oyuna yakından bakabildik ve sizlere bir ön inceleme sunabildik.
Modern ve oyuna yakışır bir arayüz karşılıyor bizleri
Demosunu oynadığımız bu video oyunu, bizleri oldukça modern ve oyuna yakışan bir arayüz ile karşılıyor. Bu arayüz, hem diğer video oyunlarından daha farklı bir yapıya sahip olduğu için benzersiz hissettiriyor, hem de oyunun evrenine uyum sağladığı için kendimizi tamamen o evrenin içerisine ait hissediyoruz. Arayüzden kastım hem oyunun menüsü, hem de oyun içerisinde karşımıza çıkan o kullanıcı arayüzü kısımları tabii. Menü bir tarafa, zaten Quantic Dream ekibi genelde arayüzlerini bu şekilde hazırlıyordu. Bu yüzden oyuna girince de çok şaşırmadık.
Tabii oyuna girmeden önce dikkatimizi çeken birkaç ufak nokta daha oldu. Mesela, öncelikle oyunda Türkçe metin desteği bulunuyor. Dublaj yok, bence gerek de yok. Buna karşılık, oyunda Türkçe metin desteği bulunması gayet hoş bir şey. Yine de ben İngilizce alt yazılar ile yoluma devam edeceğim. Bu şekilde oyunu daha net anladığıma inanıyorum. Her neyse, dikkatimi çeken üçüncü öge ise oyunun zorluğu ile alakalı.
Oyuna başlamadan önce oyunculara iki farklı zorluk seviyesi sunuluyor. Bunlar Basit ve Tecrübeli olarak karşımıza çıkıyor. Zorluk seviyelerinin açıklamalarına bakacak olursak, Basit seviyesinde ölmesi gerekmeyen karakterler hiçbir şekilde ölmüyor. Tecrübeli modunda ise her şey oyuncunun elinde. Açıkçası, ilginç bir zorluk seviyesi konsepti olmuş ama bizler oldukça beğendik. Ayrıca, yolumuza Tecrübeli seviyesi ile devam ediyoruz bu noktada.
Quantic Dream ekibine yakışır bir tasarım
Detroit: Become Human oyununun demosu, hepimizin artık bildiği o rehine kurtarma görevi ile başlıyor. Yalnız görevden önce dikkatimizi öncelikle oyunun grafikleri çekiyor. Bir video oyununun grafikleri benim için çok önemli değil ama başarılı bir tasarım gördüğümde de mutlaka övmem gerektiğini düşünürüm. Şimdi de Detroit: Become Human oyununun grafiklerini övmem gerekiyor. Çünkü ben, PlayStation 4 Pro üzerindeki God of War grafikleri ile gözlerimi şenlendirirken, bir anda bu oyun karşıma çıktı ve bu oyunun grafikleri, God of War’dan çok daha yüksek seviyede. Grafiklerin seviyesi yüksek ve gözleri de kesinlikle yormuyor.
Bu grafiklerin üzerine şöyle güzel bir performans ve ses ögeleri de iyi gider değil mi? Oyundaki performansı çok anlayamadım. Yani, kesinlikle yağ gibi akan, stabil bir FPS değeri var oyunda ama bu değer 30 FPS mi, yoksa 60 FPS mi, açıkçası anlayamadım. Yine de, bu değer 30 FPS olsa da, 60 FPS olsa da, oyun çok stabil bir seviyede çalıştığı için benim beğenimi kazandı. Sesler konusunda da çok yorum yapamayacağım çünkü oyunda tek bir bölüm var ve ses konusunda farklı farklı örnekler bulunmuyor bu demoda. Yine de ben beğendim. Kötü veya ortalama diyemem. Duyduğum kadarı ile ortalama üstü bir seviyede ses tasarımı var oyunda.
Genel olarak tüm bu konularda küçük bir kaygım da bulunuyor. Oyunun grafikleri her ne kadar şu an güzel olsa da, oyunun final çıkışında neler görebileceğimizi bilemiyorum. Oyunun 2017 ile 2018 grafikleri arasında sadece ışıklandırma farkı vardı. Bu yüzden oyunun final sürümünde grafiklerin daha düşük olacağını sanmıyorum. Buna karşılık, performans yönünde sıkıntılar yaşayabiliriz. Çünkü bu demoda sunulan bölüm oldukça kapalı bir mekanda geçiyor ve açık bölümlere göre çok daha az detay içeriyor. Bu yüzden oyunun daha açık bölümlerde, daha aksiyonlu bölümlerde nasıl bir performans sergileyeceğini çok merak ediyorum.
Bir oyunda her şey mi güzel olur?
Detroit: Become Human içerisinde dikkatimi çeken bir diğer şey ise genel olarak tüm karakterlerin animasyonları oldu. Quantic Dream, oyundaki sahnelerin yüzlerce oyuncu ile neredeyse 2 senede çekildiğini belirtmişti. Oyunu oynayınca ortada nasıl büyük bir emek olduğunu daha rahat anladım. Çünkü oyundaki tüm karakterlerin animasyonları çok doğal, izlemesi, görmesi çok kolay. Böyle bir senaryo temelli oyunda da karakterlerin animasyonlarının doğal olması oldukça önemli. Sadece beden hareketleri değil, yüz mimikleri gibi daha küçük detaylar bile bu video oyununda çok başarılı bir şekilde oyunculara sunuluyor.
Bu güzel animasyonlara, kamera da destek oluyor. Çünkü bu video oyununda, üçüncü şahıs bakış açısı üzerinden bir kamera kullanılıyor. Tabii bu sadece oynanış anlarında. İşte bu oynanış anlarında kamera çok güzel çalışıyor ve bence gerekli olan deneyimi, oyunculara çok güzel bir şekilde sunuyor kamera. Sinematik sahnelerde ise daha film seviyesindeki kamera açıları ile karşılaşıyoruz. Bu açılar da oyuna çok yakışıyor çünkü zaten kendimizi bir film izliyor gibi hissediyoruz. Daha doğrusu, filmi oynuyoruz.
Filmi oynuyoruz, doğal olarak ortada bir kontrol şeması var, değil mi? İşte oyundaki kontrol şeması benim biraz garibime gitti. Bu kontrol şeması kesinlikle kötü değil, çok süper bir şey de değil. Sadece garip. Bu garipliği sağlayan şey ise, eşyalarla olan etkileşime sağ analog tuşu ile geçiyor olmamız. Eğer yanlış hatırlamıyorsam Beyond: Two Souls oyununda da böyleydi ama o oyunun üzerinden çok zaman geçtiği için, bu oyundaki kontrolleri de biraz garipsedim. Bu kontroller kesinlikle birkaç saat içerisinde alışabileceğiniz kontroller ama yine de daha etkili bir yol seçilebilirdi bence. Çünkü sağ analog tuşunu bu şekilde kullanırken, ister istemez yanlış kararlar verebiliyorsunuz. Belki de bu benim sakarlığımdır, bilemiyorum.
Her şey ortada
Detroit: Become Human, genel olarak çok başarılı bir video oyunu gibi görünüyor. Şimdi dilerseniz oyunun en temeline inelim, oynanışa. Oyunda sadece tek bir karakterin, tek bir bölümünü oynadık. Bu bölümde etrafı araştırıyoruz ve bir rehineyi kurtarmaya çalışıyoruz. Fakat öyle oyun bizim araştırmayı tamamlamamızı beklemiyor. Rehine durumu sürekli dışarıda devam ediyor ve biz zamana karşı yarışıyoruz. Bu gerçeklik adına güzel bir şey.
Bölüm boyunca etraftan bilgi topluyoruz, bazı geçmişleri görüyoruz ve ardından saldırgan ile konuşmaya gidiyoruz. Tabii konuşmaya gitmeden önce sürekli olarak başarı seviyemizi gösteren bir belirteç oluyor. Her işe yarar bilgi topladığımız zaman, başarı ihtimalimiz yükseliyor. Ayrıca, zaman geçtikçe de bu ihtimal düşüyor. Saldırgan ile diyaloğa girdiğimizde de aynı başarı yüzdesi devam ediyor. Saldırganı sinirlendirirseniz, başarı seviyeniz doğal olarak düşüyor. Çünkü saldırganın elinde küçük bir kız var ve çatıdan atlayacağını söylüyor. Amacınız, saldırganı sakinleştirip, kızı almak olmalı.
Bölüm bittiğinde ise o tüm bölümde neler yaptığımızı ve neler yapacağımızı rahatlıkla görebiliyoruz. İşte ben bunu çok sevdim. Çünkü bu tip video oyunlarında neler kaçırdığımı içten içe bilmek istiyorum. Oyun yine sizlere, “Al bak, bunu kaçırdın.” demiyor. Sadece şöyle yapsan, şöyle bir şey vardı diyor. Yani ne olduğunu net olarak görmüyorsunuz, tüm finalleri açıkça görmüyorsunuz. Bu da sistemi çok dengeliyor. Bu sayede bir bölümü %100 olarak bitirebiliyorsunuz. Oynanış açısından bu sistemi muhtemelen herkes sevmeyecektir ama ben sevdim. Oyunu tekrar ve tekrar oynamam için güzel bir sistem bu. Eğer bu sistem olmasaydı, muhtemelen oyunu sadece 1 kez bitirecektim. Geçmiş deneyimlerimden biliyorum.
Ezber bozan finaller
Detroit: Become Human birçok şeyden korkmayan bir video oyunu. Bunu, bu demoda rahatlıkla görebiliyoruz. Mesela klasik video oyunlarında çocuk karakterlere zarar veremiyorsunuz. Video oyunu tasarımcıları bu tip şeylerden sürekli olarak kaçıyor ama bu video oyununda kesinlikle kaçma yok. Bölümün finali hakkında bilgi vermek istemiyorum ama dediğime güvenebilirsiniz. Tabii bir de sadece bu bölüm için geçerli bu. Final oyunda mutlaka ırkçılık gibi konulara da değinecektir oyun. Çünkü oyunun temeli, ırkçılık konusuna çok müsait.
Bahsetmiş olduğum bu korkusuzluk sayesinde oyunda ezber bozan finaller görebiliyoruz. Yani, hiç olmaz dediğiniz bir şey, başınıza gelebiliyor. Aynı şey sadece genelde oyunlarda korunan ögeler için değil, ana karakterler için de geçerli. Bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum çünkü geliştirici ekip bunun bilgisini çok önceden vermişti: Oyunda ana karakterlerimiz ölebiliyor ve ölürlerse oyun onlarsız devam ediyor. Bu bence bir video oyunu için ciddi anlamda büyük bir adım. Senaryo açısından çok büyük bir değişiklik demek bu. Tebrik etmek lazım.
Demek istediğim şudur ki, Detroit: Become Human kesinlikle güzel bir video oyunu olacak gibi görünüyor. Oynamış olduğum bu demo, beni kesinlikle ana oyun için daha fazla heyecanlandırmaya yetti. Bu bir ön inceleme yazısı olduğu için puan sistemi kullanmayacağız ama bu demoya bayıldığımı ve hayran kaldığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Artık Detroit: Become Human için çok daha fazla heyecanlıyım.