Diablo ve benzeri oyunlara günümüzde çok ilgi duysam bile Diablo II, benim oynadığım bir video oyunu değildi. Ben bu seriye Diablo III ile ilk adımımı atmıştım. Tabii yine de bu serinin oyunlarını biliyordum, neler olduğundan haberdardım. Bu yüzden de Diablo II: Resurrected için içimde ufak bir heyecan vardı. Bu heyecanı biraz da olsa bastırabilmek adına oyunun test versiyonunu PlayStation 5 konsolumda deneyimledim ve aslında gördüklerime şaşırdım. Ben açıkçası çok daha modern bir hale getirilmiş bir video oyunu deneyimi beklerken, yapılan tüm iyileştirmelere rağmen orijinal Diablo II ile neredeyse aynı hissi vermeyi başarmıştı geliştirici ekip.

Şimdi, bu dediğimi eğer dilerseniz olumlu, dilerseniz de olumsuz bir şekilde karşılayabilirsiniz. Sonuçta, Diablo II: Resurrected oyunu bir yeniden yapım gibi geliyor. 2021 senesinde piyasaya sürülen bir yeniden yapımın da 21 yaşındaki bir oyun gibi hissettirmesini istemeyebilirsiniz. Bu durumda sizi anlarım. Aynı zamanda da Diablo II gibi ikonik bir oyunun iyileştirilirken temel hissinin korunmasını bekleyebilirsiniz. Blizzard Entertainment da aslında bunu yapmaya çalışıyor gibi görünüyor. Oyun, birçok yönden iyileştiriliyor ama aynı 21 sene önce piyasaya sürülen orijinal oyun gibi hissettirmeyi de başarıyor benim gözümde.

Böyle dedim diye oyunun görsel anlamda hala piksel piksel göründüğünü düşünmeyin tabii ki. Orijinal oyunun görselliği o kadar düşük bir seviyedeydi ki karakterlerin yüzlerinde 2-3 adet piksel anca vardı. Diablo II: Resurrected ise inanılmaz bir detay sunuyor. En azından artık karakterlerin neye benzediğini görebiliyorsunuz. Yenilenen oyunun görselliği aslında, nostalji hissi yüzünden çok güzel diye hatırladığınız orijinal oyunun görselliği tadında diyebilirim. Yani, direkt bu yenilenen oyuna girerseniz, belki görsellikte çok büyük bir fark görmezsiniz ama orijinal oyuna dönüp, bir baktığınız zaman iki oyun arasında dağlar kadar fark olduğunu anlarsınız.

İyileştirilen kısımlarda sadece görsellik de bulunmuyor. Aslında yine gözünüze hitap edebilecek bir şekilde oyunun animasyonları da artık inanılmaz akıcı duruyor. Karakterlerin yürüyüşleri, efektlere tanımlanan animasyonlar, saldırı hareketleri ve çok daha fazlası orijinal oyunla karşılaştırdığınız zaman inanılmaz akıcı duruyor. Aynı şeyleri belki sesler ve müzikler için de söyleyebiliriz. Aslında en az belirgin olan geliştirmeler o tarafta ama yine de orijinal oyunla yan yana karşılaştırma yaptığınız zaman her şey çok daha kolay bir şekilde ortaya çıkıyor. Peki, Diablo II oyununun varlığını unutursak, nasıl hissedeceğiz?

Diablo II: Resurrected

Diablo II: Resurrected, sadece nostalji için mi var?

Ön inceleme yazımın başında da söylediğim gibi ben, Diablo serisine Diablo III ile giriş yaptım. Yani, Diablo II oyununu deneyimlemedim. Bu yüzden de aslında Diablo II: Resurrected oyununa ilk giriş yaptığım zaman beklentilerim minimum seviyede idi. Özellikle de oynanış tarafında çok bir şey görmeyi ummuyordum; birkaç saat oynayıp, bırakacaktım. Tahmin edersiniz ki hiç de öyle olmadı. Bu iyileştirilmiş versiyon, aslında birçok kategoride günümüz şartlarının altında ama ona rağmen temel oyunun kalitesi o kadar yüksek bir seviyede ki size sunulan her içerik, müthiş eğlenceli duruyor. Özellikle de Diablo III oyununda 20 küsür sezonu geride bırakmışken…

Evet, Diablo III oyununda o kadar ileri gidildi ki oyun artık sayılardan başka bir şey değil. Bu yüzden de Diablo II: Resurrected oyununu deneyimlemek oldukça ilginç bir tazelik, ferahlık hissi verdi. Ayrıca, hiçbir şey olmasa bile zaten bu iki oyun, orijinal olarak da birbirinden çok farklı. Yani, Diablo serisini veya sadece Diablo III oyununu sevip, ön incelemesini yazdığım bu oyundan zevk almamak biraz garip kaçacaktır. Yani, sadece modern özelliklere ve oyun sunumuna çok önem veriyorsanız bu oyundan pek zevk almazsınız; dediğim gibi bu yapıt, 21 sene öncesinin oyunu gibi hissettirmeye devam ediyor.

Diablo II oyununun en sevilen yönlerinden bir tanesi atmosferi idi. Diablo II: Resurrected da bu atmosferi bir üst seviyeye çıkartmayı başarıyor. Karanlık ve kanlı dünya, en iyi şekilde yansıtılıyor. Düşmanların hareketleri, saldırı stilleri, çevre detayları ve çok daha fazlası aslında Diablo III oyununda eksik olan yönleri ortaya koyuyor. Zaten, bu ikinci oyunun çok sevilmesinin sebeplerinden bir tanesi de karanlık ve kanlı yapısıydı. İyileştirilmiş versiyon da bu yapıyı olabildiğince iyi bir şekilde sunuyor. Zaten, bunu beğenmeyecek olsanız bile benzer bir yapıya sahip olan Diablo IV, yolda gibi görünüyor. Şahsen onu büyük bir merakla bekliyorum.

Diablo III oyunundan çıkıp, Diablo II: Resurrected oyununa giriş yapacak olursak da muhteşem bir zorluk bizi bekliyor olacak. Sınırlı yetenekler, sınırlı silahlar, silahlarla birlikte değiştirebileceğiniz yetenekler, oyunun özellikle en başlarında mana üzerinden yaşayacağınız problemler ve çok daha fazlası, sizi klasik bir oyun oynuyormuş gibi hissettiriyor. Daha da önemlisi, 20 sezon ardından Diablo III oyununda topladığınız tüm güç fantezisi hissini alıp, bir camdan dışarı fırlatıyor. Muhtemelen, bu iyileştirilmiş versiyonda o kadar güçlenebilmek de mümkün olmayacak ama arada sırada böyle güçsüz hissetmek, olumlu sonuçlar doğurabiliyor.

Diablo II: Resurrected

Eski oyunların ne kadar zorladığını unuttunuz mu?

Diablo II: Resurrected oyununda dikkatimi çeken bir diğer şey ise verilen görevler oldu. Daha doğrusu, görevler ve hikaye üzerinden oyunun ilerleyişini beğendim. Günümüz video oyunlarında birçok oyuncu, bu tip video oyunlarında hikayeye önem vermiyor, diyalogları okumuyor, her şeyi olabildiğince hızlı geçip, aksiyona dalmak istiyor. Görevleri de zaten haritadaki işaretlerden takip ediyoruz. Bu oyun ise orijinal yapısındaki güzelliğini koruyor ve oyunda ilerleyebilmek için diğer karakterlerle gerçekten konuşup, diyalogları anlamanızı, o şekilde hareket etmenizi istiyor. Bu da yine günümüz modern oyunlarına göre güzel bir farklılık sağlıyor.

Tüm güzelliklerine, koruduğu hislerine ve nostalji noktalarına rağmen Diablo II: Resurrected oyununun denemiş olduğum sürümü kusursuz değil. PlayStation 5 konsolunda bile yaşanan performans problemleri, bazı görsel hatalar, çökme problemleri, oyun içi hatalar ve çok daha fazlası karşınıza çıkabiliyor. Yalnız, bu tip şeyleri net olarak dert edebilmek mümkün değil; sonuçta oyunun test versiyonunu oynuyoruz. Final sürüm kadar cilalanmış olması mümkün değil. Yalnız, bunların yanında yürüyüş animasyonlarının çok yavaş hissettirmesi, sağa-sola dönmenin çok yavaş olması ve dayanıklılık barının varlığı, muhtemelen final oyuna da yansıyacak.

Tüm bunlara rağmen, Diablo II: Resurrected oyunu aslında bazı ufak ama kritik yenilikler de bulunduruyor. Mesela, artık ganimetleri karakterler arasında direkt olarak aktarabiliyorsunuz. Bu da orijinal oyunda mümkün olmayan bir şeydi. Daha doğrusu, ek bir karakter açarak, gereksiz bir karışık yol ile eşya aktarımı yapılabiliyordu. Ayrıca, orijinal oyunda var olmayan bir özellik de bazı tüccar karakterlerin envanterini hızlıca sıfırlayabiliyor/yenileyebiliyor olmanız. Bu da orijinal oyunda olmayan ama çok istenen bir özellikti. En azından kendisini bu iyileştirilmiş sürümde görmüş olduk efendim.

Diablo II, kendi serisinin kesinlikle en iyi oyunu. Evet, ikonik olsa bile günümüz şartlarında bu oyun herkese hitap etmeyecektir. Yine de Diablo serisinin hayranıysanız, Diablo IV oyunu piyasaya sürülene kadar Diablo II: Resurrected ile idare edebileceğinizi düşünüyorum. Bunun haricinde, sadece nostalji yaşamak için bile bu oyuna bir şans verebilirsiniz. Hem birçok yönde kendisini iyileştiren, hem de orijinal ruhunu tamamen korumayı başaran oyunlar karşımıza çok nadir çıkıyor. Bu oyun da kesinlikle onlardan bir tanesi benim gözümde. Umuyorum ki final versiyonuna kadar bahsettiğim problemler de düzeltilmiş olacak.