FPS türündeki video oyunlarının Doom türü diye nitelendirildiği bir zamandan, DOOM Eternal oyununa kadar geldik. Bu marka, tüm video oyunu dünyasına belli başlı yönleriyle öncülük etti fakat biraz nazlı bir ilerleyiş gösterdi. Bu markanın 3 farklı dönüm noktası yaşadığını söyleyebilirim. Bunlar, 1993 senesinde çıkan ilk Doom, 2004 senesinde çıkan Doom 3 ve günümüzdeki son tarzına sahip olan 2016 senesinde DOOM adıyla çıkan yapımlardı.
Markanın ilk oyunu, türe adını verebilecek bir etkiyle sunulmuştu. Üç boyut kavramını hızlı bir biçimde aktarıyor ve en önemlisi oyuncuları eğlendirmeyi başarıyordu. 1993 senesinde bu etkiyi gösterebilmek her babayiğidin harcı değildi. Bu ilk oyunun peşinden gelen yapımlar da kısmen gelişim gösteren fakat 1993 senesindeki temeli kullanan oyunlar oldular.
Takvimler 2004 senesini gösterdiğinde ise bu markanın 2. dönüm noktası niteliğindeki Doom 3 isimli yapım çıktı karşımıza. Aradan geçen 10 küsur senenin teknik etkileri bu yeni yapımda birleştirilmişti. Korku teması arttırılarak gelen Doom 3, pek çok kişi tarafından beğenildi lakin aynı dönemde çıkan Half-Life 2, Call of Duty gibi oyunların biraz gölgesinde kaldı.
Bu gölgede kalış durumu, bahsettiğimiz markanın geliştiricisi olan id Software ekibinin zihnini bulandırmıştı. İlerleyen dönemlerde dünya üzerinde FPS denildiğinde akla Doom oyunları değil de Call of Duty oyunları gelmeye başlayınca işler biraz değişti. Merakla beklenen Doom 4 isimli oyun bir türlü çıkmadı çünkü özünü kaybederek rakip markaları taklit eder hale geldiği söyleniyordu.
Doom markasının hayranlarının hasret dolu bekleyişi ise ancak 2016 senesinde bitti. Markanın hem yenilikçi olup, hem de özüne döndüğü bir yapımla 2016 senesinde DOOM isimli oyuna kavuşuldu. Kendine özgü yapı sunan bu video oyunu, aksiyon odaklı ve eğlenceliydi. id Software de bizleri benzer uzunlukta bir bekleyişi sürüklemeden, 2020 senesinde inceleme yazısını okumakta olduğunuz DOOM Eternal ile buluşturdu. Yalnız akıllarda önemli bir soru vardı: Bu yeni oyun, 2016 senesindeki yapımın çok benzeri mi olacaktı?
DOOM Eternal, 2016 senesindeki DOOM oyununun aynısı mı?
Giriş kısmında, Doom markasına dair kısa bir zaman turu yaptıktan sonra günümüze gelelim ve karşımızdaki yapımın bizlere neler sunduğunu gözlemlemeye başlayalım. Öncelikle bu oyuna dair pek çok kişi gibi benim de bazı şüphelerimin olduğunu itiraf etmek istiyorum. DOOM Eternal oyunu duyurulduğunda, isminin Doom 2 olmamasından ötürü şöyle bir fikir oluşmuştu zihnimde: Bu yeni oyun, 2016 senesindeki oyunun bir eklenti paketi niteliğinde olacak ve çok az değişiklik içerecek.
DOOM Eternal ile ilgili yeni bilgiler ve videolar geldiğinde, bu ön yargımın desteklendiğini gördüm. Hızlı ve saf aksiyon içeren mekaniklerle, yeni haritalarda mücadele edecektik yalnız bu kez olay dünyada geçecekti. 2016 senesinde çıkan DOOM oyunu zaten sağlam mekaniklerle sunulmuş bir yapımdı. Bu duruma, serinin hayranlarının pek itiraz etmesi de düşünülemezdi çünkü id Software ekibi kimsenin yapamadığına cesaret ediyordu.
Günümüzde hikaye olgusunun oldukça ön plana çıktığı video oyunu dünyasında, saf aksiyona önem veren ender yapımlar da olmalıydı tabii ve DOOM Eternal da beğenilene çeşitlik sunarak gelecekti. Bu düşüncelerimde kısmen haklı olduğumu bu yapımı deneyimlemeye başladığımda gördüm ama aynı olmayan pek çok durum vardı ve DOOM Eternal bunları bize hızlıca sunuyordu. Bir kere, oyunun belirli aşamasında bulabileceğimiz silahların biraz çabuk bir biçimde bizlere verildiğini gördüm.
Aynı çabuklukla, oynanış sırasında kullanacağımız çift zıplama, kaçınma gibi hareketler öğretildi. Bunlardan daha önemlisi ise gösterilen hareketlerin bölümler sırasında kullanılması gerektiğini anlamamdı. Bir diğer deyişle, oyunda ilerlemek için etraftaki iblisleri temizlemek yetmiyordu. Tüm bunlarla birlikte, Doom markasının oyunlarında pek alışık olmadığımız hikaye detaylandırılması kavramının DOOM Eternal oyunuyla sunulması da önyargılarımı yıkan unsurlar arasında yer aldı.
Markanın önceki oyunlarında pek rastlamadığımız hikaye derinliği, bu oyunda ara sahneler ve çeşitli noktalarda bulduğumuz tabletler yardımıyla veriliyordu. Kısacası, temelleri 2016 senesinde atılan oyunun bir ek paketi değil, oldukça gelişmiş ve oyuncuya el becerilerinden ziyade zekasını kullandıran bir yapım var karşımızda. Güçlü oynanış ve savaş mekaniklerini, çeşitlilik içeren unsurlarla buluşturan bir FPS oyunu DOOM Eternal.
DOOM Eternal değil, adeta Doom Souls
Üst kısımda anlattıklarıma bakarak, karşımızdaki yapımın 2016 senesinde çıkışını gerçekleştiren Doom oyunundan farklı mekaniklerin üzerine kurulu olduğu zannedilmesin lütfen. Aslında belirttim ama yineleyeyim: Bu markanın yeni oyunu, temellerini 2016 senesinde çıkışını gerçekleştiren yapımın üzerine kuruyor ve benzer bir aksiyon dozajıyla karşımıza çıkıyor. Bu oyunda yine sür’atle düşmanları öldürüyoruz, onlardan sağlık, zırh ve cephane alıyoruz ve heyecan dozajı yine doruklarda oluyor.
Yalnız, bu kez el becerilerimizin yanında biraz zekamızı da kullanmamız isteniyor. Şöyle söyleyeyim, incelemekte olduğum oyunun yine büyük bir kısmı bölgedeki düşmanları temizlemek adına savaşlarda geçiyor. Bununla birlikte bu yapımda bolca platform unsuru ve bilmecelerle de karşılaşıyoruz. Karşılaştığımız bilmecelerin de yine pek çoğu platform unsurlarıyla ilişkililer. Zıplama, kaçınma gibi hareketleri peşi sıra yaparak aradığımız yada doğru yolu bulduğumuz çokça bölge var.
Bununla birlikte bize sunulan hareket kabiliyetlerini savaşlarda da kullanmamız gerekiyor çünkü üst taraftaki başlıkta da anlatmak istediğim üzere bu oyun oyuncuları bir hayli zorluyor. Video oyunlarını en kolay seviyede kesinlikle oynamak istemem ve tercihim genelde normal zorluk seviyeleri olur. İncelemekte olduğum oyunu da ortalama zorluk seviyesinde deneyimledim ve şunu anladım ki bu epey zor bir oyun.
Bize pek çok silah ve yetenek veriliyor ama düşmanlarımız da bir o kadar acımasızlar. Özellikle arena savaşlarında birkaç darbe aldığımız anda gücümüzün tamamı gidebiliyor. Daha da önemlisi düşmanlarımızın çoğunu daha kolay öldürmek için farklı yöntemler kullanmamız gerekiyor. Örneğin; Cacodemon isimli uçan tek gözlü iblisin ağzına pompalı tüfeğimizle bomba bırakırsak hemen patlatılabilir hale geliyor. Aksi takdirde cephanemizin çoğunu boşaltsak dahi bu yaratığı öldüremeyebiliyoruz.
Cueball isimli intihar savaşçıları kurşun yediklerinde geriye doğru zıplıyor ve bunları diğer düşmanları öldürmek için açımızı kullanarak vurmamız gerekiyor. Benzer şekilde Mancubus isimli iblislerin önce silahlarını patlatmamız lazım. Aksi takdirde bizi kolaylıkla öldürebildikleri gibi kendileri pek de o kadar kolay ölmüyorlar. Uzun lafın kısası oyunda hem kendi karakterimizi, hem düşmanlarımızı tanımamız, sür’atle ve doğru tercihlerle hareket etmemiz hayati önem taşıyor.
Koş, doğru silahı seç, iblisi öldür ve yine koş
DOOM Eternal oyununda en çok hareket döngüsünün hemen üstteki başlıkta yazdığım gibi geliştiğini söyleyebilirim. Düşmanlar akın akın üzerimize gelirken sadece onları kurşuna dizmek yetmiyor, üst kısımda anlattığım gibi. Darbe almadan, sürekli kaçmalı ve doğru silahı en hızlı şekilde seçerek iblisleri alt etmeliyiz. Tabii bu iblislerin arasında nispeten güçsüz olanlar var ki bunları da akıllıca kullanmak gerekiyor.
2016 senesinde çıkışını gerçekleştiren DOOM oyunundaki gibi bu iblisleri testeremizle doğrarsak cephane kazanıyoruz. Testere, PC platformunda C tuşu ile ortaya çıkıyor ama yeterli benzinimizin olması gerekiyor. Yine aynı oyundaki gibi ölüm vuruşlarıyla iblislerden can çıkmasını sağlayabiliyoruz. İncelemesini gerçekleştirdiğim oyunda bir de yakma mekaniği bulunuyor ki bunu gerçekleştirdiğimizde ise düşmanlardan yeşil zırhlar dökülüyor.
Kısaca, aynı anda; rakiplerimizin eğer varsa zayıf taraflarını çözmemiz, doğru silahlarla bu düşmanlara zarar vermemiz ve bize kazanç sağlayacak olan hareketleri yapmamız gerekiyor. Bu döngüde en ufak bir tıkanma yaşadığımızdaysa canımızın bir anda bitmek üzere olduğunu görüyoruz. Şimdi, aramızdan bazıları ne var ki bunda üç dört tane iblisin özelliğini çözdüğümüzde işin büyük kısmı hallolur diye düşünebilir.
Ne yazık ki, öyle olmuyor arkadaşlar. DOOM Eternal oyununda öyle hemen ezberlenecek kadar düşman yok. Tamam, oyun ilerledikçe yeni iblisler oyuna dahil oluyor ve bir alışma sürecimiz bulunuyor fakat bununla birlikte toplamda tam 27 farklı çeşitte iblis yer alıyor. Bu iblislerin her birisi için özel öldürme taktikleri bulunmasa da irili ufaklı toplam 27 çeşit iblise alışmak çok kolay değil. Öte yandan, düşman çeşitliliği açısından bu rakamın hayli tatmin edici olduğunu da söylemeden geçmeyeyim.
Açık konuşmak gerekirse, oyundaki pek çok savaş alanı deneyiminde yeter artık bitsin şunlar, derken buldum kendimi. Tam zorlu bir düşmanı öldürmenin sevincini yaşarken birkaç tane daha zorlayıcı iblisin üzerinize geliyor olması yer yer kalp ritminin artmasına sebep oluyor. Tabii, düşmanlar her ne kadar zorlayıcıysa, bizim de sahip olduğumuz donanım da azımsanacak seviyede değil. Dilerseniz, biraz da karakterimizin nelere sahip olduğundan bahsedeyim.
Pek çok silah ve yetenek bizimle birlikte ilerliyor
İnceleme yazısının genelinde belirttiğim gibi karakterimiz donanım anlamında gayet zengin bir içeriğe sahip. Bu geniş içeriği ilk bölümlerden itibaren kazanmaya başlıyoruz ve attığımız her adımda yeni silahlar ve modlar ediniyoruz. Temel olarak her silahın bir normal atış tarzı ve 2 adet özel atış modu bulunuyor. Silahların normal atışları farenin sol tuşuyla yapılırken, sağ tuşa dokunmak ve basılı tutmak vasıtasıyla silah modları kullanılabiliyor.
Silah çeşitliliği bakımından bu oyunu eksik bulunacağını zannetmiyorum. Her bir silah, modlarıyla birlikte aranılan özellikleri rahatlıkla sunuyor. Örneğin; bir pompalı tüfek normalde yakın menzilde işe yararken, sağ tuşuyla atılan yapışkan bombası sayesinde farklı bir ihtiyacı karşılıyor. Benzer şekilde, Heavy Cannon isimli silah normal olarak bir ağır makineli silah özelliğindeyken, modları yardımıyla bir dürbünlü tüfeğe dönüşebiliyor.
DOOM Eternal oyununda; lazer silahından, roketatara, arbalet tarzı silahlardan, üst kısımda belirttiğim makineli ve çeşitli pompalı silahlara kadar pek çok silah çeşidi ve atış modu yer alıyor. Yine üst kısımlarda anlattığım gibi bu silahların ve atış modlarının farklı düşmanlar üzerinde aynı olmayan etkileri yer alıyor. Silahların modlarını arttırmak için drone benzeri makinelerle etkileşime geçmemiz yeterli oluyor. Her bir drone, bize bir birim mod geliştirme parçası veriyor.
Oyunda toplanan parçalardan bahsetmişken dilerseniz buradan devam edelim. Oynanış boyunca karşımıza çıkacak olan kristaller, seçimli olarak karakterimize geliştirici unsurlar veriyor. Kristal topladıkça; can seviyemizi, zırh kapasitemizi ya da cephane birimlerimizi arttırabiliyoruz. Ayrıca, hologram şeklindeki kişilerden alınan jetonlar bulunuyor. Bu jetonlarla da giysimize yeni özellikler ekliyor ve bu özellikleri geliştirebiliyoruz.
Bahsettiğim bu giysi özellikleri oyunun menüsünde Suit seçeneği altında yer alıyor ve dairesel bir şemayla gösteriliyorlar. Her bir geliştirme, farklı sayıda jetonla alınabiliyor. Bahsettiğim tüm geliştirmelerin oyuncuların tercihleriyle şekillendirilebildiğini hatırlatayım. Bir diğer deyişle, savaşlardaki stratejik hamle yeteneğimizi karakter geliştirme mekaniklerinde de kullanmamız gerekiyor.
Dünya üzerindeki mücadele, mekan çeşitliliğini beraberinde getiriyor
Doom markasına ait oyunlarda şaşkınlıkla karşıladığım bir durumun mekanların tasarımları olduğunu itiraf edeyim. Örneğin, 2004 senesinde çıkışını gerçekleştiren Doom 3 oyununda Mars gezegeninin üzerindeki bir üstte hareket etmemize karşın, her bir bölümü birbirinde ayırabilecek mekan tasarımlarıyla karşılaşmıştık. Benzer şekilde, 2016 senesinde çıkışını gerçekleştiren DOOM oyununda da yine tek düze bir ortamda olmamıza karşın her bir bölüm birbirinden ayırt edilebiliyordu.
Sürekli birbirine benzeyen kapalı alanlarda takılmaktansa, farklı bölgelere gidebilmek, farklı bölgeler görebilmek şahsımı memnun etmiştir. Örnek vermek gerekirse, Doom 3 oyununun mekanlarındansa çeşitlilik gösteren Half-Life 2 oyununun mekanlarını tercih ederim. Şimdi, nereden geldin bu konuya diye sorarsanız hemen yanıtını vereyim: DOOM Eternal oyunundaki mekan çeşitliliği beni ziyadesiyle mutlu etti.
Bu kez, tek düze bir Mars gezegeni yerine genelde dünya üzerinde mücadele ediyoruz ve id Software ekibi bu durumun nimetlerini bize ziyadesiyle sunuyor. Ayrıca, dünya dışındaki bazı bölgelere de gidebiliyoruz. DOOM markasına ait oyunlarda görmeye alışık olmadığımız; bitkilerin, karların, sokakların bulunduğu mekanlara DOOM Eternal sayesinde kavuşuyoruz. Nihayetinde ben derin bir oh çekiyorum çünkü mekaniklerine bayıldığım bu markanın mekan çeşitliliğine sahip olabilmesi oyunun zenginliğine zenginlik katıyor.
Üst kısımda belirttiğim gibi bu markanın oyunlarında kısıtlı verilere karşın birbirinden oldukça farklı mekanlar görüyorduk lakin etrafımız hep bir toz bulutuyla kaplı oluyordu veya kapalı alanlara mahkum kalıyorduk. Şimdi ise her biri ayrı bölgede geçtiğini söyleyemesem de toplamda 13 farklı bölümden oluşan yapımda pek çok bölge yer alıyor. Kimisinde, karlı dağların enfes manzarasını seyrederken kimisinde yıkıma uğramış şehirlerin yalnızlığını, kimisinde masalsı mekanları gözlemleyebiliyoruz.
Tüm bunlardan daha önemlisi ise her bir bölüm ustaca tasarlanarak adeta bir yarı açık dünya tarzı oluşturulmuş durumda. Çizgisel bir ilerleyiş içerisinde olduğumuzu söylesek bile gizli noktaları haritamız vasıtasıyla keşfedebiliyoruz. Hiç beklemediğimiz bir noktadan yapacağımız geçişle bazen gizli bölgeye giderken bazen de ilerlemek adına bu noktaları görmemiz isteniyor. Yalnızca bölüm tasarımlarıyla bile bu yapım markanın bir önceki oyunundan kendisini ayırmayı başarabiliyor.
Battlemode nedir, gerekli midir?
İnceleme yazısı boyunca şimdiye dek DOOM Eternal oyununun tekli oyunculu kısmından bahsettim ki zaten bu markanın odak noktasında tekli oyunculu yapı yer alıyor. Bununla birlikte DOOM Eternal oyununda Battlemode adı verilen bir çoklu oyunculu oyun modu da bulunuyor. Bu oyun modunda, birbirinin aynısı olan savaşçılarla birbirimizle kapışmak yerine, oyunun temasındaki gibi insan ve iblislerin savaşını canlandırıyoruz.
Battlemode seçeneğine giren oyunculardan bir tanesi Slayer, diğer iki tanesi ise iblis oluyor. Slayer tek başınayken, iki iblise yapay zeka da yardım ediyor. Tabii yapay zeka olan düşmanların aynı zamanda Slayer karakterine; can, zırh ve cephane kazandırabildiklerini göz ardı etmemek gerekiyor. Müsabakalarda, Slayer ölürse iblislerin öldüğü takım, iblisler ölürse Slayer tarafı kazanmış oluyor. 3 maçı kazanan da oyunu kazanmış sayılıyor.
Bu oyun modunda 5 farklı iblis çeşidini seçebiliyoruz. Bunların; Archvile, Mancubus, Marauder, Pain Elemental ve Revenant türlerindeki iblisler olduklarını söyleyeyim. İşin eğlenceli tarafıysa hem iblislerin hem de seçilebilir olan iblislerin özelleştirilebilir olmaları. Seçilebilir olan tüm karakterlerin pek çok unsuruna özelleştirme ögeleri uygulayabiliyoruz. Bunlar arasında kostümlerden çeşitli ifadelere kadar seçenekler bulunuyor.
Ayrıca, oyunda bir Battle Pass sistemi ve haftalık bir görev ilerleyiş listesi yer alıyor. Hem tekli oyunculu, hem de Battlemode seçeneğinden kazanılan deneyim puanları ve başarımlar, bu ilerleyişlere etki ediyor. Nihayetinde, her bir adımımızda kozmetik unsurlar kazanıyoruz. Bunlarla, üst kısımda belirttiğim gibi Battlemode seçeneğindeki karakterlerimizi özelleştirebildiğimiz gibi kendi profilimize dair bazı özelleştirmeler de yapabiliyoruz.
Üst taraftaki ara başlıktaki sorunun yanıtına gelirsek, DOOM Eternal oyununun odağında tekli oyunculu bir macera yatmasına karşın, Battlemode oyunun eğlencesine katkı sağlayan bir etmen konumunda sunuluyor. Özelleştirme seçeneklerinin kullanımıyla ve oyuncu sayısının artmasıyla bu oyun moduna olan ilginin artacağını zannediyorum. Bununla birlikte, Battlemode seçeneğinin kapsamının biraz daha arttırılmasının daha faydalı olacağı görüşünde olduğumu söylemek isterim.
Grafik mi daha önemlidir, performans mı?
Doom markasının çıkışını gerçekleştiren en son iki oyununa bakarsak, grafik kalitesiyle birlikte akıcı bir oynanışın sunulmaya çalıştığını görebiliyoruz. Bu akıcı oynanış da takılmadan, FPS değeri yüksek bir performans ile sağlanabileceği anlaşılıyor. Zaten, id Software tarafı da bu görüşte olacak ki DOOM Eternal oyununun çıkışını gerçekleştirdiği tüm platformlarda bu akıcılığı sağlamak üzere optimizasyon sistemini işletiyor.
Bu yapımı PC üzerinden deneyimledim ve genel itibariyle oyunun grafiklerinden ve performansından memnun kaldım. Yalnız, dikkatimi çeken bir nokta vardı ki o da pek çok yerde kaplamaların geç yüklenmesiydi. Ayarlar kısmında ultra grafik ayarları ayarlandığı halde pek çok kısımda ultra diye tabir edilebilecek grafikler göremedim. Hızlı geçilmeyen noktalardaysa daha göz doyurucu grafiklerle karşılaştım.
Bu anlattığım sorunun başlıca nedeni de kaplamaların geç yüklenmesiydi. Bu sorunun kısa süre içerisinde güncellemelerle çözülebileceğini düşünüyorum fakat mevcut olması biraz can sıkıcıydı açıkçası. Bu sıkıntıya karşın performans anlamında en ufak bir sorunla karşılaşmadığımı belirtmeliyim. Her daim aynı akıcılıkla ilerleyen bir yapımla karşılaştım.
Aslında aklımda, oyunun zorlanacağı anlarda kendiliğinden kaplama kalitesini düşürdüğüne dair bir şüphe de geldi ama net olarak yanıtını bulamadım. Seslendirme açısından ise 2016 senesindeki DOOM oyunuyla yakalanan başarının tekrar edildiğini gördüm. Gerek silah sesleri, gerekse çevre ve düşman sesleri oyunun atmosferini destekler nitelikte olarak sunulmuşlar.
Ayrıca, oyunun müzikleri bu atmosfere yüzde yüz katkı sağlıyor ve kalp atışlarınızın hızının bir miktar artmasına etki ediyor. Oldukça başarılı şarkıların seçildiğini rahatlıkla sizlerle paylaşabilirim. Netice olarak, grafikler ve performans açısından, belirttiğim kaplamalara dair sıkıntılı durum olmadığı takdirde gayet başarılı bir işin çıkarıldığı yorumunu yapabiliyorum. Oyundaki mekanların sanatsal tasarımları ve etkileyiciliğini de bir kez daha hatırlatmak isterim.
DOOM Eternal, kendi markasına sınıf atlatmış mı?
Okumakta olduğunuz inceleme yazısı boyunca, DOOM Eternal oyununda yer alan pek çok unsurdan bahsettim. Sizlere aktaramadığım elbette pek çok nokta var ama bunları da burada söylersem bazı sürprizleri yok etmiş olacağım. Bu nedenle beni bağışlayın. Dilerseniz, son satırlara yaklaşırken karşımızdaki oyuna şöyle uzaktan bir bakış atalım ve bu oyun satın alınır mı, Doom markasına sınıf atlatmış mı gibi tartışmaları yapalım.
Bir kere, yine bu yazıda geniş bir biçimde anlattığım gibi karşımızda kesinlikle 2016 senesinde çıkan DOOM oyununun üzerine onlarca kat çıkmış bir yapım duruyor. Temelleri bu yapımın üzerine atılmış olsa da alınan bayrak bir üst noktaya taşınmış durumda. Dürüst olmak gerekirse, benzer bir gelişmenin bir sonraki Doom oyununda olabileceğini düşündüğümde heyecanlanmadan edemiyorum.
Zaten başarılı olan aksiyon mekaniklerinin üzerine platform ve bulmaca ögelerinin eklenmesi, savaş çeşitliliğinin arttırılması gibi unsurlarla DOOM Eternal, 2020 senesi içerisinde çıkışını gerçekleştiren en başarılı yapımlardan birisi olarak nitelendirilebilir. Tabii, yüksek aksiyon dozajını seviyorsanız ve kalbiniz biraz fazla heyecana dayanıyorsa bu yapımı her yönüyle beğenebilirsiniz. Bu arada yaşı küçük olan okurlarımızın uzak durması gereken bir oyun DOOM Eternal çünkü bu oyunun şiddet unsurları aşırı fazla.
Aksiyon tutkunu yetişkin oyuncuların ise bu yapımda doyurucu bir lezzet bulacağını rahatlıkla söyleyebilirim. Hiç de kısa olmayan bölümleri ve genel oyun süresiyle, ödenen paranın karşılığını ziyadesiyle karşılayacak bir video oyunu var karşımızda. Eğer bu yapımı PC platformunda oynamak istiyorsanız da Türk Telekom şirketinin bünyesindeki Playstore üzerinden oldukça uygun koşullarla DOOM Eternal oyununa sahip olabileceğinizi belirtmek isterim.
Bu oyunun PC platformundaki standart sürümünü, Playstore üzerinden yalnızca 178 Türk Lirası ödeyerek satın alabilirsiniz. Ayrıca, eğer Türk Telekom internet abonesiyseniz bu rakamı 12 taksite bölerek faturanıza aylık 14,83 Türk Lirası ekleterek de ödeyebilirsiniz. PlayStation 4 ve Xbox One platformlarında bu yapımın biraz daha pahalı olduğunu söyleyeyim ama oyunun kapsamına göre ödenen ücretin karşılığını oyuncular alacaklardır.