Techland, 2015 senesinde piyasaya sürmüş olduğu Dying Light ile oyuncuların ilgisini çekmeyi başarmıştı. O dönemde oldukça popüler olan açık dünya, zombi ve hayatta kalma temalarını birleştiren bu oyun, yenilikçi yapı olarak da parkur sistemlerini tercih etmişti. Yani, parkur yetenekleri sayesinde çevrede çok akıcı bir şekilde dolaşabilen, zombilerden kaçabilen ve/veya onları öldürebilen, eğlenceli bir oyun sunulmuştu. Oyunun temel kalitesi yetmemişti, Techland ayrıca bu oyunu başarılı bir şekilde hem ücretli, hem de ücretsiz içeriklerle seneler boyunca desteklemişti. Doğal olarak Dying Light 2: Stay Human için de oldukça büyük bir heyecan vardı.
Techland, ilk oyuna verdiği emek ve sevgi sayesinde ikinci oyun da merakla beklenmeye başlamıştı ve şimdi bu video oyunu piyasaya sürüldü. Dying Light 2: Stay Human oyununu ben de PlayStation 5 konsolumda deneyimleme şansı elde ettim ve şimdi de sizlerin karşısına yepyeni bir inceleme yazısı ile çıkıyorum. Bu yazımda oyunun hikayesine, oynanış mekaniklerine, içeriklerine, sistemlerine, sunumuna ve daha fazlasına parmak basmaya çalışacağım. İlk oyunu ben de oldukça sevmiştim, parkur ve gece-gündüz döngüsü üzerinden kurulan sistemler bence çok başarılıydı. Şimdi, bakalım bu başarı nasıl bir şekilde devam ettirilmiş?
Dying Light 2: Stay Human, ilk oyunun sonrasını anlatıyor. İlk oyunda Harran içerisindeydik ve bu şehirdeki herkes, yayımlanan raporlara göre ölmüştü. Yani, zombi salgınından sağ çıkan kimse kalmamıştı. Her şeye rağmen Global Relief Effort (GRE), bir aşı üzerinde çalışmıştı ve bu virüsü sözde yenmeyi başarmıştı. GRE, zombi salgınını bir aşı ile çözmüştü ama aynı zamanda zombiler üzerinde de deneyler yapmaya devam ediyordu. İşte bu deneklerden bir tanesi mutantlaşıyor, laboratuvardan kaçıyor ve bir zombi salgını daha başlıyor. Yalnız bu salgın, ilkine göre çok daha hızlı yayılıyor ve tüm dünyayı kısa bir süre içerisinde kapsıyor.
Dünyanın tamamı zombi salgını ile kaplandıktan sonra The Fall adı verilen bir olay yaşanıyor ve özetle tüm insanlık çöküyor. Bu olaylardan 15 sene sonra ise dünya üzerinde ayakta kalmayı başaran ama parçalara ayrılmış olan tek bir şehrin olduğu biliniyor. Bu şehir de Villedor adına sahip. Şehrimiz, 1’den fazla grup tarafından yönetiliyor ve tahmin edebileceğiniz üzere iç savaşlar başlıyor. Bu noktada da kayıp kız kardeşini arayan Aiden Caldwall isimli karakterimiz devreye giriyor. İnsanlıkların var olduğu bölgeler arasında seyahat ederek kardeşini arayan Aiden Caldwall için ise sıradaki hedef Villedor oluyor.
Dying Light 2: Stay Human oyununun ilk yalanı ortaya çıkıyor
Techland, Dying Light 2: Stay Human oyununu tanıttığı zamanlarda hikayeye verilen önemden bahsetmişti. Bu önem, oyuncuların yapacağı çok anlamlı ve hem hikayeyi, hem de oyunun dünyasını etkileyen seçimlerle zenginleştirilecekti. Burada oyun hem doğru, hem de yalan söylüyor ne yazık ki. Özellikle de orijinal oyun ile karşılaştırdığınız zaman bu devam oyunu, hikayeye kesinlikle daha fazla önem veriyor. Hikayenin kendisi, akışı, anlatımı, temposu, karakterleri ve çok daha fazlası ilk oyuna göre daha etkili ama o çok anlamlı denilen seçimler ne yazık ki hiçbir anlam taşımıyor ve oyunun ilk yalanı bu noktada ortaya çıkıyor.
Dying Light 2: Stay Human oyununun hikayesi boyunca bazı seçimler yapabiliyorsunuz. Bu seçimler, final görevine kadar da devam ediyor ve yine seçiminize bağlı olarak iki farklı final görebiliyorsunuz. Yalnız, oyun boyunca yaptığınız seçimlerin çoğunluğu, uzun vadede ve kısa vadede neredeyse hiçbir olay örgüsünü değiştirmiyor. Yani, eğer bir karakter ölecekse, yaptığınız seçimler ne olursa olsun, onu kurtaramıyorsunuz. Sadece ölümler değil, hiçbir olayın önüne geçemiyorsunuz seçimlerle. Bu da doğal olarak seçimleri tamamen önemsiz hale sokuyor. Yani, oyunun sonunda verdiğiniz seçim bile finali ikiye ayırıyor ama bu iki finalin sonunda da aynı olay yaşanıyor.
Evet, oyuncu seçimlerinin yön verdiği hikayeleri açık dünya temelli bir ortamda hazırlamak zor ama Techland, burada pek de savunulacak bir şey bırakmıyor. Bu stüdyo, seçimlerin önemli ve anlamlı olacağını söyledi ama ortada ne yazık ki böyle bir durum yok. Aslında seçimler, onları yaptığınız sırada önemli görünüyor ama hikayede ilerledikçe ve diğer seçimleri de keşfettikçe, aslında verdiğiniz hiçbir kararın önemli olmadığını daha net görüyorsunuz. Finalin de bunun bir parçası olması, ekstra puan oluyor sanırım. Peki, hikaye yerine dünyanın etkilenmesi konusunda ne gibi adımlar atılıyor? İşin asıl komik kısmı da burada.
Techland, hikaye boyunca yapılan seçimlerin, açık dünyayı da değiştireceğini söylemişti ama Dying Light 2: Stay Human oyununda yaptığınız seçimlerin açık dünyada değiştirdiği tek şey, çevrede yapılan boyalar. Bazı hizmet merkezlerini Survivor veya Peacekeeper taraflarından birine verebiliyorsunuz ve seçimleriniz oyun boyunca bundan ibaret oluyor. Yani, sadece Survivor veya Peacekeeper var açık dünyayı etkileyebilen. Bu etkiler de sadece çevrenin boyasını değiştiriyor. Bilmiyorum, belki benim yaptığım seçimler dengesizdi de bir şey olmadı oyunun içinde. Belki de geliştirilme sürecinde bir şeyler ters gitti ve bu özellik ciddi anlamda kısıldı.
Oyunun kendine gelmesi için biraz beklemeniz gerekiyor
Evet, Dying Light 2: Stay Human oyununun hikaye tarafı ne yazık ki ciddi problemlerle baş etmek zorunda. Oyuna ilk başladığınız zaman aslında oynanış tarafı için de aynı şeyi düşünebilirsiniz; her şey biraz yavaş başlıyor bu deneyimde. Zombileri öldürmek, kombolar yapmak, etrafta hareket etmek ve çok daha fazlası, tüm yeteneklerin kilidini açtığınız zaman inanılmaz eğlenceli oluyor. O zamana kadar biraz idare etmeniz gerekecek ne yazık ki. Yalnız, oyunda belli bir noktaya ulaştıktan sonra elde ettiğiniz hız hissi inanılmaz bir noktaya ulaşıyor. Özellikle de çevrede daha serbest bir şekilde dolaşmanızı sağlayan ekipmanlar, bunların üzerine bir kaymak gibi geliyor.
Oyunun açık dünya tasarımı da aslında sonradan açılıyor. Oyunun ilk açık dünya bölümleri özellikle ilk oyuna çok benzeyebiliyor. Bu yüzden etrafta pek yenilikçi şeyler göremeyebilirsiniz ama ikinci açık dünya bölümünden itibaren Dying Light 2: Stay Human, muhteşem bir tasarım sunuyor. Gökdelenlerin de artık oyun dünyasının net bir parçası olduğu bu yapıtta açık dünya sadece enlemesine değil, boylamasına da geniş ve bu da parkur temelli oynanışı olumlu bir şekilde etkiliyor. Paraglider gibi yeni ekipmanlar sayesinde de bu açık dünyayı çok daha eğlenceli, rahat ve hızlı bir şekilde keşfedebiliyoruz tabii ki.
Açık dünya ve parkur ile bu dünyada dolaşmak, Dying Light 2: Stay Human oyununun önemli bir parçası ama aynı zamanda savaş/dövüş mekanikleri de oldukça önemli. Yalnız, bu kısım için ne yazık ki çok da olumlu bir şekilde konuşamayacağım. Konu, yenilik ve geliştirme olduğu zaman bu oyunun savaş/dövüş sistemleri ne yazık ki pek yeterli gelmiyor. Yani, hala ilk oyundan kalma sistemler, pek de yenilik ve iyileştirme olmadan kullanılıyor. Techland, oldukça şanslı ve yetenekli olacak ki ilk oyunun bu sistemleri oldukça kaliteli ve eğlenceliydi. Bu yüzden, serinin devam oyunu da çok olumsuz bir şekilde etkilenmiyor bu durumdan.
Dying Light 2: Stay Human oyununda daha fazla yetenek ve daha fazla ekipman olsa bile bunlar, ne yazık ki savaş ve dövüş sistemlerini seviye atlattırmaya yetecek kadar yüksek seviyeli şeyler değiller. Yine de bu sistemlerin temeli berbat olmadığı için çok da olumsuz bir yorum yapamayacağım. Yalnız, savaş ve dövüş ile alakalı olarak, açık dünyada dolaşan zombi sayısının inanılmaz yetersiz olduğunu ve benim adıma büyük bir hayal kırıklığı yarattığını söylemek istiyorum. Oyun boyunca zombiler, sayıca üstünlük bakımından bana hiçbir zaman tehlike gibi görünmedi. Tabii akşam olduğu zaman tehlikelerin boyutu artıyor.
Dying Light 2: Stay Human oyununda gecelerden korkun
Dying Light oyununda olduğu gibi Dying Light 2: Stay Human oyununda da bir gece-gündüz döngüsü bulunuyor. Bu döngü sadece aydınlatma için değil, oyun mekanikleri için de kullanılıyor. Mesela, gündüz olduğu zaman zombiler genellikle karanlık binaların içine kaçmış oluyor ve sokakları daha rahat bir şekilde keşfedebiliyorsunuz. Akşam olduğu zaman ise zombiler, sokaklara çıkıyor ve bu sefer de binalar boş kalıyor. Yalnız, gece olduğu zaman hem yeni zombi tipleri görebiliyorsunuz, hem var olan zombiler güçleniyor, hem de devreye bazı ek sistemler giriyor. Yani, akşam olduğu zaman biraz da korku dolu bir deneyim sunuluyor.
Ne yazık ki bu korku dolu deneyim, hiçbir zaman orijinal oyunun seviyesine çıkamıyor. Malum, ikinci oyundaki karakterimiz çok daha deneyimli ve bu yüzden de daha güçlü hissettiriyor. Dying Light 2: Stay Human oyununda geceleri sunulan tehlikeler, bu gücün ne yazık ki biraz altında kalıyor. Evet, geceleri zaman zaman korkabiliyorsunuz ve tehlikeyi hissedebiliyorsunuz ama bunlar hiçbir zaman orijinal oyundaki seviyelere ulaşamıyor. Sanıyorum ki bu bilinçli olarak yapılmış bir şey; ilk oyunda birçok oyuncu gece dışarı çıkmıyordu. Şimdi, gece dışarı çıkmak hem daha az tehlikeli, hem de daha çok ödüllendirici.
Dying Light 2: Stay Human oyununda gece olduğu zaman daha fazla tecrübe puanı kazanabiliyorsunuz ve oyun sonu içeriklerde de en değerli ve en güçlü ganimetleri, sadece gece vakitlerinde bulabiliyorsunuz. Oyundaki gece tehlikesi, ilk oyundaki kadar yüksek olmadığı için artık geceleri dışarı çıkıp, karakterinizi güçlendirmek daha ideal görünüyor. Ayrıca, ilk oyunda olduğu gibi bu oyunda da sadece gece tamamlanabilecek içerikler ve görevler de bulunuyor. Yani, bu durum yine pek keyfi değil; hala geceyi sevmiyor olsanız bile oyunu tamamen bitirebilmek için gece mekaniklerini de 1’den fazla kez deneyimlemeniz gerekecek.
Tüm bu söylediklerimi, Dying Light 2: Stay Human oyunundaki yeni ekipmanlar ve yetenekler ile birleştirdiğiniz zaman gerçekten eğlenebiliyorsunuz. Özellikle de daha önce bahsetmiş olduğum Paraglider, sizi adeta bir Batman yapıyor. Çatılardan bu ekipman ile sokaklara inip, birkaç zombiyi öldürdükten sonra tekrardan hızlıca yükselebilmek, oldukça güçlü hissettiriyor. Bu ekipmanı, ilk oyundan geri dönen Grappling Hook ve bazı yeteneklerle birleştirdiğiniz zaman çok daha eğlenceli anlara imza atabiliyorsunuz. Evet, bu video oyununun bazı sıkıntılı noktaları var ama en azından temel oynanış eğlencesini korumayı başarıyor.
Karşımızda adeta hafif bir rol yapma oyunu var
Günümüzde piyasaya sürülen birçok video oyununda farklı rol yapma sistemleri kullanılıyor. Dying Light 2: Stay Human da bu noktada hafif bir rol yapma oyunu gibi hissettiriyor. Oyundaki silahlar ve diğer ganimetler, farklı özelliklerle geliyor ve yüzdelere dayanan bazı avantajlar sunuyorlar. Tabii tüm bunlar size yetmezse, ganimetlerinizi modlayıp, çok daha güçlü hallere de sokabiliyorsunuz. Ardından da yetenek puanlarınızı, ganimetlerinizde seçtiğiniz özelliklere ve avantajlara göre harcıyorsunuz ve gerçekten bir rol yapma oyunu deneyimi yaşayabiliyorsunuz. Her şey, ilk oyundan iyileştirilmiş gibi hissettiriyor.
Dying Light 2: Stay Human oyununun rol yapma hissini daha da derinleştirmek isterseniz, az da olsa karakter sınıfı sistemine benzeyen ufak tefek özellikler de yer alıyor oyunun içinde. Bu sistem dahilinde farklı yetenekleri ve avantajları kullanarak, tek bir sınıf üzerinde yoğunlaşabiliyorsunuz ama bu sınıf sistemini, iş birlikçi bir şekilde arkadaşınızla oyunu oynamıyorken, hissetmeniz pek mümkün değil. Yani, siz bir sınıftan olacaksınız, arkadaşınız da bir başka sınıftan olacak ki farkı net bir şekilde hissedebilin; güçlü ve zayıf olduğunuz yanları keşfedebilin. Oyunun tamamını iş birlikçi bir şekilde oynayabildiğiniz için de bunu yapabilmek gayet mümkün.
Büyük bir emekle kurmuş olduğunuz bu karakterinizi de bölüm sonu canavarları ve mini bölüm sonu canavarlarında veya oyun sonu içeriklerde test edebiliyorsunuz. Tabii oyunda başarılı olabilmek için rol yapma ögelerine önem vermek zorunda da değilsiniz. Ben bu sistemlerin ortasında yer almaya çalıştım; yani kendilerine ne tam olarak önem verdim, ne de görmezden geldim. Sonucunda elde ettiğim deneyim de idealdi. Yalnız, oyunun genelindeki sıkıntı sanıyorum ki yeni oyunculara çok dengesiz bir şekilde hitap etmeye çalışıyor olması. Bu beni rahatsız etmedi ama serinin sıkı oyuncuları, tahmin ediyorum ki rahatsız olacakır.
Yani, gece konusuna bir kere daha dönmek istemiyorum ama ilk oyunla karşılaştırdığınız zaman geceleri gerçekten çok bir tehlike yok ve oyun ilerledikçe de daha sıkıcı bir hale geliyor. Durumu size şöyle özetleyeyim: Gece olduğu zaman zombiler tehlikeli ama oyunda artık çok daha sık bir şekilde yer alan çatılarda takılarak, tüm bu tehlikeleri atlatabiliyorsunuz. Binaların içleri ise gizlilik temelli oynanış için hazırlanmış ama oyunda doğru düzgün bir gizlilik mekaniği olmadığı için de eğlenceli bir deneyim sunulmuyor. İşte bu tip örnekler, oyunun birçok alanında yoğun bir şekilde yer alıyor; deneyimi tatsızlaştırıyor.
Dying Light 2: Stay Human, üç farklı performans modu sunuyor
Dying Light 2: Stay Human hakkındaki inceleme yazımı bitirmeden önce oyunun sunumuna da değinmek istiyorum. Öncelikle de söylemem gerekiyor ki bu oyunun PlayStation 5 versiyonunda üç farklı performans modu var. İlk mod, oyunun FPS değerine önem veriyor ve onu 60 FPS ile kitliyor. Bir diğer mod, oyuna gerçek zamanlı ışın izleme teknolojisi ekliyor ve diğeri de çözünürlüğü 4K yapıyor. Tabii ki bu iki son oyun modunda performans 30 FPS oluyor. Problem şu ki çözünürlük ve kalite modu, hiçbir şekilde tatmin edici bir deneyim sunmuyor. Özellikle kalite modunda, o sözü verilen kaliteyi hiçbir şekilde hissedemiyorsunuz.
Dying Light 2: Stay Human oyununun görselliği kesinlikle başarılı. Zaten oyunun yeni nesil versiyonu da mevcut ve performans modunu seçseniz bile elde ettiğiniz görsellik, kalitesini belli ediyor. Buradaki problem sadece 30 FPS değerine düştükten sonra o çözünürlüğü, kaliteyi veya gerçek zamanlı ışın izleme teknolojisinin tatmin edici bir şekilde sunulamıyor olması. Bu arada, performans modunda oyun, akıcı bir şekilde 60 FPS değerini sunuyor ama diğer iki modda, çok nadiren de olsa performans problemleri yaşayabilmeniz mümkün. Özellikle zombi sayısı yükseldiğinde, patlamalar ve aksiyon yükseldiğinde oyun, 30 FPS olarak kalamayabiliyor.
Asıl problem, Dying Light 2: Stay Human oyununun seslendirmeleri ve müziklerinde. Çok net bir şekilde söyleyebilirim ki ben bugüne kadar, AAA seviyesindeki bir oyunda bu kadar berbat bir seslendirme duymadım. Diyalogların yazımı da ciddi anlamda zayıf olunca, seslendirmelerin kalitesizliği çok daha fazla dikkat çekiyor ve gerçekten dayanılmaz bir deneyim sunuyor. Bir diğer yandan da oyun, akılda kalıcı olmayan, atmosferi belki de minimum seviyede etkileyebilecek, vasat seviyede müzikler sunuyor. Yani, bir AAA seviyesindeki oyun olarak bu yapıt, sunum tarafında beni ciddi anlamda hayal kırıklığına uğrattı.
Özetle, Dying Light 2: Stay Human aslında çok iyi yönlere ve aynı zamanda da çok kötü yönlere sahip olan bir oyun. Hikaye ve sunum tarafındaki ciddi problemler, savaş/dövüş mekaniklerindeki neredeyse hiç olmayan yeniliklerle buluştuğu zaman oyun, çok zayıf hissettirebiliyor. Bu oyunu vasat seviyenin üzerinde tutan tek şey, temelinin sağlam olması, parkur sistemlerin ciddi anlamda geliştirilmiş olması ve son olarak da açık dünya tasarımının gerçekten büyük bir kalite sunması. Bu yüzden de bu oyunu sadece indirim döneminde satın almanızı öneriyorum. Techland, ne yazık ki bu sefer tam fiyattan satın alınabilecek seviyede bir oyun yapamadı.