Luminous Productions tarafından geliştirilmiş olan Final Fantasy XV oyununa bayılmıştım. Durum böyle olunca kendilerinin ikinci oyunu olan Forspoken da ilgimi çekmişti. Yalnız, bu oyun için geçen aylarda yayımlanmış olan demo versiyonu, ilgimi birazcık azaltmıştı. Tabii ki yine de oyunu oynamak istiyordum. Şimdi de bu yapıt piyasaya sürüldü ve ben de kendisini PlayStation 5 ile oynama imkanı elde ettim. PC ve PlayStation 5 için 24 Ocak 2023 tarihinde piyasaya sürülmüş olan bu yapıt, ne yazık ki benim beklentilerimi karşılamayı başaramadı. Peki, neden böyle oldu? Bu oyunun yanlış yaptığı şeyler neydi? Doğru olan hiç mi bir şey yoktu?
Forspoken ile olan maceramız Alfre “Frey” Holland isimli ana karakterimizin yargılandığı bir sahne ile başlıyoruz. Bu noktada, siyahi bir insanın kabarık bir suç geçmişine sahip olması biraz tatsız durabilir ama oyun kısa bir süre sonra bu hikaye noktasından kendisini alıyor. Her neyse, kısa bir süre sonra öğreniyoruz ki karakterimizin ailesi, onu daha bebekken bir tünele bırakmış ve gitmiş. Karakterimiz de sokaklarda büyümüş, zamanla suça yönelmiş ve şimdi de evsiz bir şekilde New York içerisinde yaşamaya çalışıyor. Karakterimizin bir kedisi var ve amacı da biriktirmiş olduğu parayla şehirden uzaklaşmak ve yepyeni bir hayat kurmak.
Tabii ki Forspoken içerisinde hiçbir şey planlandığı gibi gitmiyor ve karakterimiz bazı olaylar sonrasında parasız kalıyor ve intihar etme fikri ile biraz oynuyor. Bu sırada, aynı zamanda karakterimiz suç işlemeye meyilli olduğu için görmüş olduğu parlak bir bileklik ilgisini çekiyor. Frey bilmiyor ki bu bileklik aslında yaşayan bir kişi ve kendisi, bilekliği taktığı anda bambaşka bir dünyaya kapı açılıyor, biz de oradan geçiyoruz ve New York gidiyor, Athia geliyor. Ayrıca bu bileklik bizlere büyü yapma gücü de tanıyor. Neden olduğu pek açıklanmıyor ama ayrıca ayakkabılarımız ile de sihirli parkur hareketleri gerçekleştirebiliyoruz.
Forspoken oyununun hikayesi Athia içerisinde net olarak başlıyor. Artık, Cuff adını verdiğimiz bilekliğimiz ile hiç durmadan kavga ederek, onunla laf atışmalarına girerek, kendi şehrimize geri dönmek için yollar arıyoruz. Bu sırada Frey, sadece gördüğü bir ejderhaya şaşırıyor ama daha sonra içerisinde bulunduğu ortama ve artık büyü yapabiliyor olmasına anında alışıyor. Yani, oyunun hikayesinde karakterimizin yeni evrenine alışması dönem dönem işlemiyor; sadece bu evrene olan bakış açısı zamanla değişiyor. Büyü yapmak mı? Frey için anında standart bir olay haline geliyor. Havada duran taşlar ve muhteşem manzaralar mı? New York zaten bunlarla dolu.
Forspoken, öncelikle anlattığı hikayesi ile üzüyor
Forspoken ile anlatılan hikaye ne yazık ki çok sıkıcı ve inanılmaz tahmin edilebilir bir yapıya sahip. Yani, eğer oyunu oynayacak olursanız diye büyük sürprizlerden bahsetmeyeceğim ama oyunun hikayesindeki büyük “plot twist” ne, bunu daha ilk saatten tahmin edebiliyorsunuz ve o tahmininiz doğru. Bunun haricinde, eve geri dönme çabasının uzadıkça uzayacağı da zaten belliydi ve oyun, bunu ne yazık ki zenginleştirmek için hiçbir şey yapmıyor. Onun yerine karşımıza dört farklı büyük lider çıkartıyor ve onların her birini öldürmemiz gerektiğini söylüyor. İlk lideri öldürdükten sonra, diğer üç liderin de nasıl deneyimler ve yenilikler sunacağını anında anlyorsunuz.
Forspoken oyununun hikayesi sadece kolayca tahmin edilebilir değil, aynı zamanda sıkıcı da. Oyun içerisinde gerçekleşen hiçbir mutlu olay sizi mutlu etmiyor, hiçbir şaşırtıcı sahne sizi şaşırtmıyor ve çoğu acı sahne sizi üzmüyor. Frey ve Cuff, minimum seviyede karakter gelişimi sergiliyor ve bu gelişimler çoğu zaman çok büyük adımlar olarak atılıyor. Yani, gelişmeler ufak ufak, adım adım gerçekleşmiyor. Karakterler büyük değişimleri bir anda gösteriyor. Bu da hikayenin/karakterlerin gerçekliğini birazcık eliyor. Diyalogların kalitesiz yapısı da ne yazık ki bunu olumsuz etkiliyor. Ben açıkçası oyunda ilgi çekici hiçbir diyalog anı yaşamadım.
Kötü karakterlerin yaptığı konuşmalar çok klişe. Karakterimizin verdiği tepkiler çok klişe. Karakterler arasındaki diyaloglar çok klişe. Monologlar klişe. Her şey klişe. Aynı zamanda da sinir bozucu anlar da bolca mevcut. Yani, Frey neden her dakika “Daha gelmedik mi Cuff?” demek zorunda? Bu cümlelerin sürekli kuruluyor olması ayrı bir şey, karakterimizin 8 yaşındaki bir çocuk gibi konuşması ayrı bir şey. Anlıyorum, yazarlar bunu komiklik olsun diye yapmış ama bunların hiçbiri komik değil. Ayrıca, diyalogları azaltabiliyorsunuz da ama beni memnun eden bir ayar bulamadım yine. Ayarlar ya yeteri kadar azaltmıyor, ya da diyaloglar tamamen kesiyor.
Forspoken oyununun hikayesindeki en iyi nokta, ilk 1-2 saatlik açılıştı ki o da ortalama üstü bir seviyedeydi bence, çok da yüksek değildi. Ayrıca, birçok karakterin seslendirme performansları da başarılı. Özellikle de ana karakterlerimiz olan Frey ve Cuff bence çok başarılı performanslara sahip. Bu noktadaki tek problem de seslendirmelerde bir tık duygu eksikliğinin olması; özellikle de Cuff sanki tek tondan konuşuyor gibi hissettim. Ayrıca oyunda yine biraz klişe olsa bile ilgi çekici/renkli karakterler bulunuyor. En azından kendileri akılda kalıcı oluyor. Fakat bu iyi yönler ne yazık ki kötülerin önüne çıkmayı başaramıyor ve hikaye beni hayal kırıklığına uğratıyor.
Oynanış ile de işler pek iyi bir hal almıyor
Forspoken, hikayesi ile hayal kırıklığı yaratıyor ve oynanış da ne yazık ki durumu kurtaramıyor. Oyunumuz büyü temelli bir savaş sistemini ele alıyor. R2 ile ana saldırıları, L2 ile de destek saldırılarını yapabiliyoruz. R1 ve L1 ile de alakalı saldırıların tiplerini değiştirebiliyoruz. R2 + L2 yaptığınız zaman da nihai büyü yeteneğinizi kullanıp, en büyük hasarı verebiliyorsunuz. Oyunda elde edebileceğiniz farklı büyü kategorileri var ve maceramız da Frey’in büyü seti ile başlıyor. Daha sonra da öldürdüğümüz liderin setini alıyoruz. Bu bir sürpriz sayılmaz; demo sürümünde de zaten bu iki set vardı. İşte bu setler daha sonra büyüyor; nasıl olduğunu zaten tahmin edebilirsiniz.
Yeni setlerin kilidini açmak haricinde Forspoken oyununda bir mana birimi bulunuyor. Mana, hem açık dünyada bulunabiliyor, hem de seviye atladıkça hediye ediliyor. İşte bu manaları kullanarak sahip olduğunuz setlerde yeni büyülerin kilitlerini açabiliyorsunuz. Mana başka bir işe yaramıyor. Ayrıca, sahip olduğunuz tüm büyüleri, alakalı mini meydan okuma görevlerini tamamlayarak bir kere güçlendirebiliyorsunuz. Bu görevler genelde “alakalı büyü ile 10 düşman öldür” seviyesinden ileriye gidemiyor. Güçlendirdiğiniz zaman da öyle benzersiz efektler elde etmiyorsunuz; büyünüz sadece daha fazla hasar veriyor, çok ama çok nadiren yeni özellikler kazanıyor.
Forspoken oyununda birbirine benzeyen, çoğu zaman birbirinden ayırt edilemeyen düşmanlar karşınıza çıkıyor. Düşmanlar, belli büyü setlerine dayanıklı, dayanıksız ve nötr olabiliyor. Bu sayede oyun zaten sizi farklı setler kullanmaya davet ediyor. Her büyü setinin de kullanım amacı biraz farklı oluyor. Mesela, Frey’in büyü seti menzilli savaşlara odaklanırken, Sila’nın seti yakın dövüşe önem veriyor. Aslında, kağıt üzerinde tüm bunlar ilgi çekici görünebilir ama oynanış anlarında ne yazık ki vasattan ileri bir seviyeye gidilemiyor. Yani, oynanış çok kısa bir süre sonra hikaye ve daha sonra bahsedeceğim içerikler gibi “grindy” bir hal alıyor.
Forspoken oyununda biraz farklı zorluk ayarları vardı ve ben normal seviyeyi seçtim. Bu seviyede elde ettiğim zorluk, yok denecek kadar azdı. Yani, hiçbir düşman bana zor gelmedi. Oyunda beni zorlayan tek şey bazı düşmanların büyü süngeri olması. Yani, kendisiyle 30 dakika boyunca savaşıyorum, bana sunduğu tek zorluk, savaşın uzun sürmesinden başka bir şey değil. Bu da beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Özetle, bu yapıtın temel oynanışı ne yazık ki kolay, tek boyutlu ve yüzeysel hissettiriyor. Farklı büyüler filan olsa bile hiçbir şey temel oynanışı vasat bir seviyenin üstüne çıkartamıyor. Savaştığımız düşmanların aynı olması da durumu iyileştirmiyor.
Forspoken, savaş stilinizi değerlendirmeyi unutmuyor
Forspoken, vasat bir savaş sistemine sahip olsa bile geliştirici ekip, sizi çok iyi bir şekilde oynamaya yöneltmek için Devil May Cry serisinde olduğu gibi savaş sırasındaki saldırılarınızı ve savunmalarınızı derecelendiriliyor. Bu oyunun en iyi yönü ise derecelendirmeleriniz, savaşlar arasında korunuyor. Yani, eğer bir savaşta yıldız seviyesine çıktıysanız, yarım saatlik bir keşif süreci ardından ikinci savaşınıza başladığınız zaman yıldız seviyesi hala korunuyor. Stil seviyeniz yıldızdayken de kazandığınız her şey iki katı olarak veriliyor. Seviyenizin düşmesini sağlayan şeyler de aldığınız hasarlar. Bu sistem açıkçası benim oldukça hoşuma gitti.
İçerik tarafında ise Forspoken, öncelikle ana görevlere ve yan görevlere ayrılıyor. Ana görevler, ana hikayeye odaklanıyor ve siz de sadece onlara odaklanacak olursanız, oyunu 8-10 saatte bitirebiliyorsunuz. Yalnız, işin içine yan görevler ve diğer açık dünya aktiviteleri girince, yaşadığınız deneyim rahatlıkla 40-50 saat olabilecek bir kapasiteye sahip. Yalnız, her şeyden önce, ana görevler ne yazık ki içerisinde pek bir özellik bulundurmuyor. Yani, açık dünyada yaptığınız aktiviteler ile ana hikayedeki aktivitelerin arasında neredeyse hiçbir fark yok. Yan görevler de tamamen aynı tarzda. Daha da kötüsü, oyundaki yan görevler kaçırılabilir tarzda. Bu da benim pek hoşuma gitmedi.
Forspoken oyununun açık dünyası da dört büyük bölgeye bölünmüş halde. Her bölge, bir lider tarafından kontrol ediliyor ve bu bölgelerin içerisinde de alt bölgeler yer alıyor. Her büyük bölge kendisine has bir temaya sahip iken alt bölgeler genellikle aynı görünüyor. Ayrıca, bu bölgelerde tamamlayabileceğiniz binlerce değilse bile yüzlerce aktivite bulunuyor. Sıkıntı şu ki bu aktiviteler hem sıkıcı, hem kendisini çok tekrar ediyor, hem de pek ödüllendirici bir deneyim sunmuyor. Yani, eğer Ubisoft şirketinin oyunlarının açık dünyasını “grindy” buluyorsanız, henüz bu video oyununu oynamamışsınız demektir. Durum bu kadar kötü bence.
Forspoken oyununun açık dünyasında mola verebileceğiniz evler, etrafı tarayabileceğiniz kuleler, içini düşmanlardan temizleyebileceğiniz bölgeler, fotoğraf çekebileceğiniz noktalar, güç kazanabileceğiniz yapılar, kedileri toplayabileceğiniz diğer yapılar, savaş vereceğiniz adı labirent olan ama aslında bayağı zindan olan labirentler, savaşacağınız mutantlar ve en yüksek skoru elde etmeye çalışacağınız mini aktiviteler bulunuyor. İşte tüm bunlar onay kutuları ile sunuluyor ki her bölgeye girdiğiniz zaman kolaylıkla %100 olarak bitirebilin içerikleri. Oyun zaten bir “checkbox simulator” olduğunu belli ediyordu, bu da onaylıyor.
Yine de sunulan deneyim tamamen değersiz değil
Forspoken ile sunulan deneyimin her noktası sıkıcı olsa bile kendisini tamamen yerin dibine gömemem. Bu oyun öyle bir yapıdaki beyninizin dörtte birini kullanarak kendisini oynayabiliyorsunuz, geri kalan dörtte üçünü de aynı anda YouTube üzerinde izlediğim/dinlediğim videolara veriyorum. Açıkçası uzun zamandır böyle bir oyun arıyordum ve kendisini buldum. Şu andaki amacım ise sunulan deneyim sıkıcı ve kendisini çok tekrar ediyor olsa bile oyunu %100 bir şekilde bitirmek. Tabii bu sadece benim özelimde yaşadığım durumlara uygun olduğu için. Normal bir oyuncu, bu oyunu vasattan daha yüksek bir seviyede bulamayacaktır.
Mesela, bahsetmiş olduğum her açık dünya aktivitesi, oyunculara materyal ve istatistik puanı haricinde başka hiçbir şey vermiyor. O kadar uğraşıp, bir yapıyla etkileşime geçiyorsunuz ve aldığınız şey, defansınız için beş puan oluyor. O kadar uğraşıp, bir mutant öldürüyorsunuz ve karşılığında 5 tane çiçek alıyorsunuz. Evet, oyunda pelerin, kolye ve tırnaklarınız da özelleştirilebiliyor ve bunlarla alakalı yeni ekipmanları da açık dünya içeriklerden elde ediyorsunuz ama bu önemli ödüller, oyunun %5’ini oluşturuyor. Eğer oyunun açık dünyasını 1 saat keşfederseniz, muhtemelen sayısız çiçek, taş ve 1 adet pelerin kazanacaksınız.
İşte bu sebepten ötürü Forspoken oyunundaki aktiviteleri yapmak pek eğlenceli görünmüyor. Açık dünyayı keşfedecek olursanız da sizi hazine sandıklarından başka bir şey beklemiyor. Bu sandıkların içinde de tahmin edin ne var? Çiçek ve taş… Bu arada, açık dünyayı keşfederken de görsel olarak pek bir şey elde edemiyorsunuz. Oyunun dünyası birbirine çok benziyor ve bu dünyanın üzerindeki yapılar da çok yapay duruyor. Yani, hiçbir yapı o dünyaya aitmiş gibi hissettirmiyor. Önce açık dünyanın oluşturulduğu, daha sonra da binaların tasarlandığı, sonra da o binaların harita üzerindeki rastgele yerlere yerleştirildiği kendisini çok belli ediyor.
Evet, oyunlar böyle geliştiriliyor ama birçok oyun, dünyaya yerleştirilen yapıları, o dünyaya yedirmek için ayrı bir uğraş gösteriyor. Forspoken ise bunu yapmıyor. Bu arada, oyunda eşya üretme ve güçlendirme özellikleri de var ama eşya üretme, sadece taşları daha değerli taşlar yapıyor; eşyaları güçlendirme de o sıkıcı istatistikleri birer puan arttırıyor. Yani, oyunda yaşadığınız deneyimi özelleştirebilecek, eğlenceli ve benzersiz hale getirecek hiçbir şey yok. Hikayeden tutun da eşya güçlendirmeye kadar oyundaki her şey ama her şey “grind” temelli bir mantığa sahip. Bu oyunu deneyimli oyun geliştiricilerinin yaptığına gerçekten inanamıyorum.
Forspoken, görsel olarak da pek bir şey vaat etmiyor
Forspoken, bütün alanlarında vasat bir video oyunu. Ne yazık ki aynı şey, oyunun sunum kategorisi için de geçerli. Mesela, görsellik ne yazık ki öyle çok da etkileyici değil. Tamam, karşımızda yeni nesil bir AAA seviyesinde video oyunu var ama yine de oyunun açık dünyası o kadar boş ki bakacak güzel hiçbir şey yok. Karakterler ise bir önceki nesle ait gibi duruyorlar ve yüzlerinde hiçbir ifade bulundurmuyorlar. Görsel efektlerin üzerine reklamlarda çok gidilmişti ama oyunun içerisinde de bu efektler öyle çok etkileyici bir seviyede değil, en azından PlayStation 5 konsolunda durum böyle. PC üzerindeki en yüksek grafik ayarlarında durum farklı olabilir.
Forspoken, PlayStation 5 üzerinde 60 FPS olarak oynanabiliyor ama bunun için hem 4K çözünürlükten, hem de ışın izleme özelliklerinden feragat etmeniz gerekiyor. Ben oyunun tamamını 60 FPS olan performans modunda oynadım ve hiçbir sıkıntı göremedim. Sadece çözünürlük artık doğal 4K olmadığı için zaman zaman görsellikte bozulmalar oluyordu, o kadar. Ayrıca oyunun yüklenme ekranları da 1 saniyeden kısa sürüyor. Bu süre, oyunu ilk açtığınız zamanlarda da geçerli. Yani, ilk yüklenme süresi de oldukça kısa. Sadece, DualSense üzerinden verilen desteğin biraz daha zengin ve/veya kreatif olmasını tercih ederdim ama o da çok sıkıntı değil.
Forspoken, sesler ve müzikler tarafında kısmen bir başarı yakalıyor. Her şeyden önce oyundaki müzikler güzel ama oyunun kendisi gibi hiçbir şekilde akılda kalıcı değil. Parçaların tamamı basit bir arka plan müziği olmanın ötesine geçemiyor. Karakter seslendirmeleri de çoğunlukla başarılı. Geriye kalan diğer ses efektleri de ne yazık ki müzikler kadar unutulabilecek seviyede; yani oyunun içerisinde kulağınızın dikkatini çekebilecek pek bir şey bulunmuyor ne yazık ki. Durumu özetlemek gerekirse bu video oyununun geri kalanı nasıl vasat bir seviyede ise, sunum da ne yazık ki öyle. Tam olarak ortalama seviyede bir oyun var karşımızda.
Forspoken, son zamanlarda oynadığım en net vasat oyun. Yani, bu oyunun öne çıkan iyi bir yanı da yok, kendisini yerin dibine gömen kötü bir yanı da yok. Oyundaki her element tam olarak ortada, vasat, ortalama bir kalitede sunuluyor. Bu durum belki başka oyunlar için kabul edilebilir olabilirdi ama bu projenin arkasında Square Enix ve Luminous Productions yer alıyor. Bu stüdyonun çalışanları yedi sene boyunca bir projeye emek verdikten sonra, bu projenin sadece vasat olması çok büyük bir hayal kırıklığı. Yine de bu oyunu sevebilecek bir kitlenin olduğunu düşünüyorum. Daha önce de dediğim gibi bu oyun, YouTube ile oyalanırken oynamak için ideal bir yapıt.