The Evil Within ve The Evil Within 2 oyunları ardından herkes, Tango Gameworks ekibinin The Evil Within 3 üzerinde çalışmasını bekliyordu. Aslında, yayımlanan raporlara bakacak olursak, ekip gerçekten bu oyun üzerinde çalışıyordu ama geliştirilme süreci dahilinde bir şey oldu, oldukça kreatif adımlar atıldı ve o proje, bir anda Ghostwire: Tokyo oluverdi. Tabii böyle dediğime bakmayın, incelemesini yazacağım oyun net bir korku deneyimi sunmuyor; proje öyle bir değişti ki karşımızda bir aksiyon-macera deneyimi var ve bu deneyim, artık Microsoft çatısı altında yer alan Bethesda Softworks tarafından PC ve PlayStation 5 için piyasaya sürüldü.

1 sene kadar PC ve PlayStation 5 platformlarında kalacak ve ondan sonra da muhtemelen Xbox Series X/S için sunulacak olan Ghostwire: Tokyo oyununda Japonya, Tokyo’ya gidiyoruz. Bu çok popüler şehrin tüm insanları bir anda yok oluyor. Bunun ardından da Visitors olarak bilinen gerçek üstü varlıklar şehri basıyor ve bizler de Akito isimli bir karakter olarak kendimizi bu fantastik olayın içerisinde buluyoruz. Yalnız, Akito da pek normal sayılmaz. Kendisi, KK isimli bir dedektif ruhu tarafından ele geçiriliyor ve bu sayede süper güçlere sahip oluyor. Böylece karakterimizin hem kendisi, hem de istilacı ruhu büyük bir maceraya atılıyor.

Ghostwire: Tokyo oyununun anlatmış olduğum bu temel hikayesi, aslında oldukça ilgi çekici bir şekilde başlıyor ama oyunda ilerleme sağladıkça, bir daha asla aynı ilgi çekiciliğe ne yazık ki ulaşılamıyor. Oyun boyunca hikaye ile alakalı olarak birkaç ilgi çekici an yaşanıyor ama hiçbir şey, açılış kısmındaki kadar yükseklere çıkamıyor. Final de bu çıtanın altında kalınca, aslında hikaye biraz hayal kırıklığına uğratmayı başarıyor beni. Bununla alakalı olarak, Akito ve KK isimli iki karakterin de birbirine çok benzeyip, sürekli olarak söylenmeleri de uzun vadede çok rahatsız edici olabiliyor. Yazılan diyaloglar da çok başarılı sayılmaz.

Ghostwire: Tokyo oyunundaki diyalogların kalitesini biraz daha arttırmak istiyorsanız ve karakterlerin biraz daha katlanılabilir olmasını istiyorsanız, seslendirmelerin İngilizce yerine Japonca olmasını tercih etmenizi öneriyorum. Oyunun ana dili zaten Japonca, İngilizce olan kısım pek de kaliteli olmayan bir dublaj çalışmasını içeriyor. Seslendirmeyi eğer Japonca yapacak olursanız, alt yazıları İngilizce olarak ayarlayabiliyorsunuz ve böylece hikayeyi anlamaya da devam edebiliyorsunuz. Yalnız, hikaye böyle bizi yüz üstü bırakırken, aynı şeyi ne yazık ki dünya aktivitelerinde ve oyunun genel içeriklerinde de görüyoruz.

Ghostwire: Tokyo

Ghostwire: Tokyo, içerik olarak pek de yaratıcı değil

Günümüzdeki birçok aksiyon-macera oyununda olduğu gibi Ghostwire: Tokyo oyununda da yapabileceğiniz birçok farklı aktivite tipi var. Ana görevlerden tutun da basit dünya aktivitelerine kadar birçok şey yapılabiliyor ama bunların içerisinde ne yazık ki pek bir yaratıcılık bulunmuyor. Oyunda sadece ana içeriklere odaklanacak olursanız, size sunulan deneyimi 10-12 saat içerisinde bitirebiliyorsunuz ve bu süre içerisindeki en ilgi çekici anlar, sadece sinematik sahnelerde yaşanıyor. Bu sahnelerdeki havalı yapı, çoğu zaman oynanışa yansımıyor. Ana görevlerde sadece 2-3 farklı oynanış mantığı sunuluyor.

Ghostwire: Tokyo oyununda yaptığımız şeyler sadece haritanın kendisini açmak, üzerimize saldıran dalga dalga düşmanları temizlemek ve bazı eşyaların izini sürmek olsa bile tüm bunları yapmak, zaman zaman çok eğlenceli olabiliyor. Bunun sebebi ise dövüş/savaş mekaniklerinin gerçekten kaliteli ve eğlenceli olması. Bu yapıtın temelince bolca büyü bulunuyor ve bu büyüleri parmaklarımızın ucunda yaptığımız hareketlerle gerçekleştirip, düşmanlarımızı ruhlar alemine geri göndermek çok tatmin edici bir his veriyor. Yalnız, düşmanları öbür dünyaya göndermek için öncelikle kendilerinin dış kabuklarını etkisiz hale getirmeniz gerekiyor.

Ruhların dış katmanlarını etkisiz hale getirdikten sonra kendilerinden tamamen kurtulmak için çekirdeklerini yok etmeniz gerekiyor ve Ghostwire: Tokyo, bunu yapabilmeniz için size havanın, ateşin ve suyun gücünü veriyor. Bu güçlere bağlı olan saldırıların her birinin teması farklı. Mesela, hava elementini kullanan saldırılar, genellikle düşmanlara zamanla hasar veriyor. Bu elementlerin haricinde farklı tılsımların gücünü de kullanabiliyorsunuz ve bitirici saldırılar için de yay-ok ikilisini elinize alabiliyorsunuz. Tüm bu sistemler, DualSense üzerinden verilen etkileyici destek ile birleştiği zaman oyun, tüm kalitesini ortaya koyabiliyor.

Bahsetmiş olduğum tüm bu eğlence, DualSense tarafından inanılmaz bir şekilde desteklense bile Ghostwire: Tokyo, kendi ayağına bir kere daha sıkmayı başarıyor. Oyunda ne yazık ki savaş/dövüş mekanikleri hiçbir şekilde gelişmiyor ve değişmiyor. Yani, oyunun başında düşmanlarla nasıl başa çıkıyorsanız, oyunun sonunda da aynı şeyleri yapıyorsunuz. Konsept, hiçbir zaman değişmediği için de düşmanlarla savaşmak, çok kısa bir süre içerisinde kendisini tekrar etmeye başlıyor ve sıkıcı bir hal alıyor. Yalnız, üzücü bir şekilde söylemek istiyorum ki bu oyunda sıkıcı olan tek şey, değişmeyen konseptli savaş anları değil.

Ghostwire: Tokyo

Açık dünyada yapmanız gereken bolca aynı şey var

Ghostwire: Tokyo oyununda kendinizi bir açık dünyada buluyorsunuz ve burada geliştirici ekibe gerçekten teşekkür etmek gerekiyor; artık dev gibi dünyaları görmekten sıkılmıştım, bence bu oyunun açık dünyası şu anda tam ihtiyacım olan küçük bir boyuta sahip. Yalnız, boyutu küçük olsa bile ne yazık ki oldukça boğucu bir içeriği var. Oyunun açık dünyası, çok kısa bir süre içerisinde aynı Ubisoft şirketinin açık dünya oyunları gibi görev ve aktivite noktaları ile doluyor. Oyun, zaten küçük olan haritasına bunları doldurduğu için bir anda boğuluyorsunuz. Yalnız, buradaki asıl sıkıntı, o noktaların ucundaki içeriklerin çoğunun birbirini kopyalaması.

Ghostwire: Tokyo oyununun açık dünya içeriklerindeki problemler aslında çok basit: İçeriklerin yapısı birbirini çok tekrar ediyor ve bunları sıkıcı bir şekilde tamamladığınız zaman karşılığında aldığınız ödül, sadece istatistiklerinizi bir tık arttıran şeyler oluyor. Durum böyle olunca, açık dünyayı keşfetmek eğlenceli bir içerik yerine, oyunu tamamen bitirmek için aşmanız gereken bir engele dönüşüyor. Yine de bu açık dünyanın yüksekliği de kullanılıyor ve çatılarda hızlıca dolaşıp, bir anda kayarak aşağıya inme ve düşmanları temizleme eğlenceli olabiliyor. Yani, en azından açık dünyanın içinde hareket etmek, yükseklik sayesinde biraz farklılık katıyor.

Yalnız, bu farklılık oyunun geneli için ne yazık ki yeterli kalmıyor. Ghostwire: Tokyo oyununda karşılaşacağınız sadece birkaç farklı düşman tipi var ve bu düşmanlar da hem görsel yapıları, hem de saldırı tipleri ile birbirine çok benziyor. Zaten farklı düşman tipi sayısı az olduğu için sürekli aynı kişilerle savaşmanız gerekiyor, bu ayrı bir problem iken farklı tasarımlar bile birbirine çok benzeyince, her şey çok daha sıkıntılı bir hal alıyor. Yani, The Evil Within gibi çok yüksek kaliteli bir markaya imza atmış olan bu stüdyo, bir anda kalitesini ve kreatif güçlerini nasıl bu kadar düşürdü, anlamak biraz zor benim için.

The Evil Within markasından bahsetmişken, bu stüdyo şimdiye kadar korku teması ile uğraşmıştı. Bu yüzden, Ghostwire: Tokyo oyununun da bu temadan etkilendiğini düşünebilirsiniz ve bu konuda haklı olursunuz da. Stüdyonun yeni oyunu, The Evil Within gibi net bir korku ve hayatta kalma oyunu değil ama yine de zaman zaman gerilim sunmayı başarıyor. Oyunda öyle çok korkutucu anlar yok, amaç da bu değil zaten ama yine de kendinizi tamamen konforlu bir ortamın içinde de hissetmiyorsunuz. Bu tipteki bir oyunun ihtiyacı olan korku seviyesi de bence budur; ne çok fazla, ne de çok az.

Ghostwire: Tokyo

Ghostwire: Tokyo, kaliteli bir sunum ile karşımıza çıkıyor

Ghostwire: Tokyo oyununun en iyi yanlarından bir tanesi, 10 farklı performans/grafik modu sunuyor olması ve her modun içerisinde de kaliteli bir sonuç elde edebiliyor olmanız. Mesela; görselliğe, çözünürlüğe ve gerçek zamanlı ışın izlemeye önem veren modlar içerisinde oyun gerçekten muhteşem görünüyor. Tokyo’nun o ünlü noktalarını ziyaret edip, manzara izlemek apayrı bir keyif sunabiliyor. Yalnız, eğer görsellik istiyorsanız, PlayStation 5 konsolunda elde edebileceğiniz performans sadece 30 FPS ile sınırlı kalıyor. Performans moduna odaklanacak olursanız da oyunu, çok akıcı bir şekilde, 60 FPS olarak oynayabiliyorsunuz.

Ghostwire: Tokyo oyununu herhangi bir performans modunda başlattığınız zaman, görsellik sadece birkaç tık geriye gidiyor. Bu yüzden de oyunu 60 FPS olarak oynamak daha da keyifli oluyor. Tabii ki bu durumda size gerçek zamanlı ışın izleme gibi teknolojiler sunulmuyor ama böyle bir oyunu da 30 FPS ile oynamak pek sağlıklı değil. Keşif ve savaş anları için 60 FPS oldukça ideal. Bu arada, oyunun performans ve grafik modları arasında FPS kilitlemesini kaldıran ve V-Sync özelliğini aktif edebilen farklı seçenekler de var ki FPS kilidini kaldırdığınız zaman performans, stabil yapısını kaybediyor. V-Sync ise ekran yırtılmalarını filan engelliyor.

Konu, Ghostwire: Tokyo oyununun sesleri ve müzikleri olduğu zaman ise görsellik ve performanstaki kadar etkileyici bir sonuç elde edemiyorsunuz. Daha önce de dediğim gibi bu yapıtın İngilizce dublajlı hali pek de kaliteli değil. Ben zaten normal şartlar altında da orijinal dil olan Japonca ile yoluma bakardım. Bence her şey orijinal dilinde iyidir. Yalnız, oyunu Japonca yaptığınız zaman bile seslendirmelerin birkaç tık daha iyi olabileceğini hemen hissedebiliyorsunuz. Arka planda yer alan müzikler de pek fena değil ama kendileri de akılda kalıcı yapılara sahip değil, oyun dışında dinlemek isteyeceğinizi bile sanmıyorum.

The Evil Within ile çok güzel bir işe imza atmış olan Tango Gameworks, Ghostwire: Tokyo ile ne yazık ki şaşırttı. Bu oyun, benim gözümde en fazla ortalama üstü görünebilir. Bunun sebebi ise oyundaki birçok elementin kendisini tekrar ediyor olmasının yanında, en azından düşmanlarla savaşmanın biraz da olsa eğlenceli olması. Ayrıca, Tokyo’nun bu hali de göze çok güzel görünüyor, pek bir performans sıkıntısı yaşanmıyor ve The Evil Within markasından kalan bazı korku ögelerini de yaşayabiliyoruz. Bu yüzden, bu video oyununu sizlere sadece indirim döneminde önerebilirim; o da bu stüdyonun işleri ile ilgileniyorsanız tabii.

Ghostwire: Tokyo
Ghostwire: Tokyo
Olumlu
Temel dövüş/savaş sistemleri oldukça tatmin edici bir yapıda sunuluyor.
Açık dünyanın boyutu biraz küçük olsa bile çok derin bir yapıya sahip.
DualSense üzerinden eşine sık rastlanmayan kalitede hisler sunuluyor.
Oyunun sanat tasarımı, teması, atmosferi ve görsel kalitesi muhteşem.
Olumsuz
Düşmanlarla savaşmak hiç değişmiyor, kendisini çok tekrar ediyor.
İçeriklerin hiçbiri ödüllendirici değil ve diğer birçok şey gibi kendisini tekrar ediyor.
Hikaye ve karakterler başta hoş dursa bile zamanla kaliteleri düşüyor.
Açık dünyayı keşfetmek çok sınırlandırıcı ve çoğu zaman çizgisel hissettiriyor.
6