İlk Far Cry oyunu ve Crysis serisiyle üne kavuşan Crytek tarafından beğenimize sunulan Hunt: Showdown, bilindiği üzere bir süredir erken erişim sürecindeydi. Bu sürecini tamamlayan ve tam sürüm olarak karşımıza çıkan bu yapımın inceleme yazısıyla karşınızdayız. Eşli oyunculu temele dayanan ve çevrim içi bir oyun olan Hunt: Showdown oyununun, video oyunu dünyasına öncülük eden pek çok özelliği barındırdığını en başta söyleyeyim. Lafı daha fazla uzatmadan, PvPvE diye adlandırılan hem yapay zekayla, hem de gerçek insanlarla mücadele ettiğimiz bu yapımın incelemesine geçiyorum.
Hunt: Showdown, korkuyu iliklerinizde hissettirmek için geliyor
Giriş kısmında bu yapımın erken erişim sürecinden çıktığını ve artık tam sürümüyle yoluna devam edeceğini söylemiştim. Eğer sizler de izin verirseniz, erken erişim sürecinden fazlaca bahsetmek istemiyorum. İnceleme yazısını, yeni çıkışını gerçekleştiren, ilk kez deneyimlediğim bir oyun gibi yapmak niyetindeyim. Böylelikle, hem bu oyunu henüz deneyimlemeyen okurlarımıza daha fazla içerik sunmuş, hem de Crytek ailesine, bu oyunu son haline getirdiklerinden ötürü saygı göstergesinde bulunmuş olacağım.
Bir diğer deyişle erken erişim sürecindeki hatalarla aksaklıklarla vakit kaybetmek istemediğimi belirteyim ve bir tam sürüm video oyunu olan Hunt: Showdown incelemesine gerçek anlamda başlayayım. Bu yapımın hakkında sınırlı bilgiye sahip olanlar ve hiç bilgisi olmayanlar için bir süre oyunun yapısını anlatmak istiyorum. Hunt: Showdown, en basit tabirle eşli oyunculu bir FPS oyunu. Yalnız, öyle bildiğiniz cinsten bir yapım kesinlikle değil. Temelinde bir açık dünya oyunu olarak da lanse edebileceğimiz bir yapı bulunduran bu oyunda gerçek insanlarla ve yapay zekayla aynı anda savaşmamız gerekiyor.
1800’lerin son yıllarında, Amerika Birleşik Devletleri’nin Louisiana eyaletine bağlı kırsal bir bölgede geçiyor oyunumuz. Haliyle yeni nesil makinalı silahlar yerine oldukça ağır mekaniğe sahip olan eski tip ateşli silahlarla ve yine eski tipteki yakın dövüş silahlarıyla mücadele etmemiz gerekiyor. İçerisinde bulunduğumuz açık dünya haritasının her bir tarafı zombi benzeri, enfeksiyon kapmış ve insanlık özelliğini kaybetmiş yaratıklarla dolu. Bunların, insan, hayvan veya farklı türden değişime uğramış mahluklar olduğunu belirteyim.
Oyundaki amacımız: Yapay zeka ve gerçek insanlar tarafından katledilmeden, bölüm sonu canavarlarını öldürebilmek ve onlardan çıkan ödülü, çıkış noktasına ulaştırabilmek. Bunun öyle kolay bir durum olduğunu düşünmeyin lütfen. Adım adım ilerlediğimiz kırsal bölgelerin içerisi yaratıklarla dolu ve gerçek insanların nereden geleceklerini, kaç kişi olduklarını bilemiyoruz. Ayrıca, oyunun geçtiği zamandan ötürü hızlı silahlarımız bulunmuyor. Bu durum da oyuna önemli bir korku faktörünü ekliyor. Alt kısımlarda hemen her konuya değineceğim, merak etmeyiniz.
Korku oyunları arasına adının yazılması gereken bir yapım
İtiraf etmek gerekirse, Hunt: Showdown oynarken en çok korku duygusunu hissettim. Oyunun sesleri ve atmosferi öylesine başarılı ki, rakibin nereden geleceğini bilememek ve zombi benzeri yaratıkların her an ensenizde bitmesi gibi durumlardan ötürü, bu oyunun korku oyunları arasına adının yazılması gerektiğine inanıyorum. Bu durumu irdeledikten sonra genel yapıyı anlatmaya devam etmek istiyorum. Öncelikle, bir karakter ya da oyundaki adıyla avcı seçiyoruz. Öyle fazla bir detay aramayın ama tek bir avcıyla sınırlı kalmayacağınızı da bilin.
Sonrasında ekipmanlarımızı seçerek oyunun açık dünyasında kendimizi buluyoruz. Karakterin geliştirme seçenekleri ve eşya tercihi gibi özelliklere, ilerleyen kısımlarda bahsedeceğimi söyleyip devam edeyim. Bu yapımı, tek kişi ya da takımlar halinde oynayabiliriz. Bu arada oyunun iki temel oyun modu bulunuyor. Bunlar Bounty Hunt ve Quickplay olarak orijinal halinde yazılı vaziyetteler. Oyunun ana menüsünün geri kalan kısımlarında, geliştirme ve satın alma gibi farklı seçenekler yer alıyor.
Bounty Hunt, oyundaki asıl oynanış modumuz olduğundan bu modu anlatarak devam ettiğimi belirteyim. Harita üzerine bırakıldığımız alanda, bize ne yapacağımız söylenmiyor. Etrafta zombi benzeri yaratıklar bulunuyor ve klavyedeki E tuşuna basarak özel görüş yeteneğimizle mavi kıpırtıları takip ederek yolumuzu tayin ediyoruz. Buradaki ilk amacımız, geçiş oyuğunu aktif ederek haritamızın güncellenmesini sağlamak ve bir sonraki oyuğa ulaşabilmek oluyor.
Tabii bu oyuğun bulunduğu noktaların tehlikelerle dolu olduğunu tahmin edersiniz herhalde. Bu arada, yaptığımız neredeyse her hareket, öldürdüğümüz her düşman bize deneyim puanı kazandırıyor. Bir diğer deyişle girdiğiniz her maçtan, emeğinizin karşılığını alarak çıkacağınızı söyleyeyim. Öte yandan, öldürüldüğümüzde, sahip olduğumuz avcıyı ve eşyalarımızı kaybediyoruz. Hem adil hem de biraz acımasız bir sistem var Hunt: Showdown oyununda yorumunu yaparak biraz da bu sistemi ve oynanışı anlatayım.
Hunt: Showdown ile kazandıklarımız ve kaybettiklerimiz dengeleniyor
Günümüzdeki çevrim içi oyunlar gibi Hunt: Showdown da oyun içinde bir şeyler almaya dayandırılıyor, diyebilirim. Oyunun ilk seviyelerinde elimizden alınmayan ama sonrasında kaybettiğimiz avcılarımız olacak. Bu avcıları aktif hale getirerek çeşitli donanımlarla dolduruyoruz ve müsabakalara böyle başlıyoruz. Bir nevi her müsabakadan ekipmanlarımızı, silahlarımızı ve cephanemizi gözden geçirmemiz gerekiyor. Uygun donanımlarla savaşa başlamak büyük önem arz ediyor.
Tabii ki bazı eksiklerimizi tamamlamak için oyunda kazandığımız puanları kullanmamız gerekli. Üst kısımlarda da belirtiğim gibi yaptığımız çoğu hareketin karşılığını alıyoruz bu oyunda. Ne kadar düşman öldürdüysek, türlerine göre puanlar veriliyor. Bununla birlikte hayatta kalma süremizden, aktif ettiğimiz oyuklara kadar pek çok alandan puanlar kazanıyoruz. Böylelikle karakterimiz gelişiyor ama bir yandan da kazandığımız her şeyi kaybetme ihtimalimiz bulunuyor.
Bu arada, kazanımları yalnızca Bounty Hunt isimli oyun modundaki performansımızdan gelmediğini söyleyeyim. Hunt: Showdown oyununun menüsünde pek çok zaman sınırı barındıran aktivitenin ve kontratların olduğunu görebiliyoruz. Buradaki görevler sayesinde ekstra puanlar kazanabileceğimiz gibi hızlı oyun seçeneğiyle rastgele bir avcı ve ekipman alarak mücadele edebilir ve deneyim puanları ve oyun içi para kazanabilirsiniz.
Öte yandan, çağımızın en önemli buluşlarından bir tanesi olan mikro ödemelerin bu yapımda da yer aldığını söylemeden geçmek istemiyorum. Dileyen oyuncular, gerçek para karşılında ekipman, avcı ve oyunda kullanacakları pek çok unsuru satın alabilirler. Hunt: Showdown oyununda bir mağaza bölümü bulunuyor ve buradan belirttiğim satın alma işlemleri gerçekleştiriliyor. Oyundaki başarımların karşılığı verildiği için gerçek paraya fazla ihtiyaç duymayabilirsiniz diyerek biraz da en sevdiğim kısım olan oynanış mekaniklerinden söz etmek istiyorum izninizle.
Ağır silahlar, güçlü ölümler ve korkutucu düşmanlar
İncelemesini gerçekleştirdiğim yapımın 1800’lü yılların sonunda geçtiğini ve o döneme ait silahlar barındırdığını belirtmiştim. Bu dönemsel durumun, oynanış mekaniklerini doğrudan etkilediği söyleyebilirim. Silahların ağır olması yalnızca kullanımında değil, oynanışın her anında etkisini gösteriyor. Örneğin, tek bir hamlede şarjör dolduramıyoruz ve tek tek kurşunların silaha aktarılmasını bekliyoruz. Bu durum büyük silahlarda da küçük tabancalarda da geçerli.
Buradan da üzerimize düşman gelirken şarjör doldurmamamız gerektiği, diğer silaha geçmemizin kendi sağlığımız açısından daha mantıklı bir tavır olacağını anlıyoruz. Oyundaki vuruş hissiyatını beğendiğimi söylemek isterim. Gerçi o kafayı çok taktığım imleç değişmesi durumu keşke olmasaydı diyeceğim ama eleştirmeyeceğim. Geniş arazilerde atışın isabet ettiğinin anlaşılması açısından imlecin farklılaşması durumunun gerekli olduğunu, Crytek ekibi gibi ben de kabul ediyorum. Ateşli silahların düşmana isabet etmesi ve verdiği doyuruculuk hissini aldığın için imleçlerle falan bu kez uğraşmayacağım.
Kurşun sayısının sınırlı olması, yaptığımız her atışı önemli kılıyor ve oyunun atmosferini doğrudan etkiliyor. Yakın dövüş silahlarından aynı hissiyatı almadığımı da söyleyeyim. Bazıları gerçekten tok bir his verirken bazıları düşmana dokunmadan onları öldürüyor gibi görünüyor. Silah mekaniklerini genel anlamda beğendiğimi söyleyip bir de oyundaki düşmanlara değineyim. Belirttiğim gibi bu yapımda hem yapay zekaya hem de gerçek insanlara karşı mücadele ediyoruz. Dönemsel açıdan düşmanların gayet iyi tasarlandığını gördüm. Yaratıkların bazıları oldukça korkutucu görünüyorlar ve mekaniklerinden ötürü sinir bozucu derecede zorlayıcı olabiliyorlar.
Bölüm sonu canavarlarındaysa fazla bir çeşitliliğin olmadığını belirtmek isterim. Görünüş olarak korkutucular ama animasyonlar ve taktiksel anlamda biraz zayıf kalıyorlar. Belirttiğim gibi işimiz bölüm sonu canavarlarını yenmekle de bitmiyor ve gerçek oyuncularla farklı bir yapının içerisine girdiğimizde, oyunun neresinde en fazla endişe etmem gerektiğini bilemedim açıkçası. Toparlamak gerekirse, güçlü silah mekanikleriyle, korkutucu düşmanların arasında geçen harika müsabakalara hazır olun diyeyim ve devam edeyim.
Hunt: Showdown ile boş bir harita önümüze bırakılmıyor
Dilerseniz Bounty Hunt oyun moduna dair bazı detaylardan bahsederken oyunun haritasında nelerle karşılaştığımıza biraz değineyim. Açıkçası bu oyunun erken erişim sürecindeyken, haritanın fazlasıyla boş olacağını tahmin ediyordum. İlk oyunu açtığımda korktuğumun başıma geldiğini zannetmiştim. Neyse ki oyunun sade fakat dolu bir haritası olduğunu söyleyebilirim. Tabii bu yapımın erken erişim sürecine daha önce başlanıldı ama kıyaslamak gerekirse bana Apex Legends oyununu hatırlatıyor bu yapı.
Hunt: Showdown oyununda, fazla büyük olmayan fakat her bir bölgede kendine has yapıların barındığı bir oyun alanında mücadele ediyoruz. Göl kenarları, çiftlikler, bataklık alanları gibi birbirinden ayırt edilebilen noktalarla birlikte kasvetli iç mekanlarla birlikte oyuncuların sıkıcı bulmayacağı bir dünyanın bu yapımda olduğunu söyleyeyim. Hepsinden önemlisi bu yapının oyun türüne gayet başarılı bir biçimde uygulanmasına ayrıca sevindim.
Oyunun genel amacını üst kısımda biraz yazmıştım ama biraz daha detaylandırmakta yarar görüyorum. Oyun alanına tek başımıza girebildiğimiz gibi eşli oyunculu olarak da girebiliyoruz. Eğer bu yapıma sahip bir arkadaşınız varsa eşli oyunculu oynamak çok daha farklı bir etki oluşturacaktır. Yoksa da dert etmeyin çünkü rastlantısal olarak oyununu kısa sürede bir takım arkadaşı bulduğunu belirteyim. Amacımız, oyun ekranının sol üst kısımda görülen bölüm sonu canavarlarına ulaşmak olacaktır.
Bu amacımıza giderken 3 adet oyuk bulmamız gerekiyor. Bir de her bölümde yalnızca 1 tane bölüm sonu canavarının bulunmadığını söylemeden geçmeyeyim. 3. oyuktan sonra bölüm sonu canavarına ulaşabiliyoruz ve mücadele etmek istersek ediyoruz. İstersek diyorum çünkü bizim dışımızda bu mücadeleye girecek oyuncular da yer alıyor ve işin farklı noktası burada devreye giriyor. Stratejik hamleler yapmak ya da paldır küldür savaşmak bize bırakılıyor.
Öldürmek ya da beklemek gibi stratejilerle hayatta kalmaya çalışıyoruz
Oyunun PvPvE olarak lanse edilen özelliğinin diğer video oyunları için örnek teşkil edebileceğini söylemiştim. Hunt: Showdown oyununun erken erişim sürecinde deneyimleyenler bilecektir ama bilmeyenler için bu kısımlara değinmek istiyorum. En baştan söylediğim gibi zombi benzeri enfeksiyon kapmış olan yaratıklarla dolu bir alanda, bölüm sonu canavarının izinde bir mücadele içerisindeyiz. Eğer 3 oyuğu aktif edersek bölüm sonu canavarının yerini öğrenmiş oluyoruz. Bölüm sonu canavarı genelde kapalı bir alanda bizi bekliyor.
İşin farklı tarafı da üst kısımda belirttiğim gibi burada devreye giriyor. Tek başımıza ya da takım arkadaşımızla birlikte bu canavarı öldürmeyi tercih edebiliriz. Eğer zafer kazanırsak hemen sevinmememiz gerekiyor. Çünkü, canavardan aldığımızı çıkış noktasına ulaştırdığımızda ödülü kazanmış oluyoruz. Doğal olarak, ben öldürürüm ve en kısa yoldan çıkışa kaçarım diye düşünebilirsiniz öncelikle ama o iş öyle kolay değil. Canavarı öldürüp, ondan aldıklarınızla kaçma sürecine geçtiğiniz anda, diğer oyuncular sizi harita üzerinden görmeye başlıyorlar.
Tabii başka bir ekip sizden önce bölüm sonu canavarını hallederse, onların nerede olduklarını da siz görebiliyordunuz. Canavarı öldüren takıma da kısa süreli rakiplerini görebilme yeteneği veriliyor ama belirttiğim gibi geçici bir süre için bu ayrıcalık tanınıyor. Bir diğer deyişle kovalayan oyuncular, kaçan oyunculara göre biraz daha avantajlı bir biçimde devam ediyorlar. Oyun stratejini oluşturmak, burada oyunculara kalmış durumda.
Sağa sola fazla bulaşmayıp, diğer oyuncuların zorlukları halletmesini bekleyebilirsiniz, ya da her öldürdüğünüze karşılık ödül kazanarak bölüm sonu canavarının izini sürebilirsiniz. Bu sırada cephanenizin azalabileceğini ve yapay zekâ tarafından yönetilen düşmanlar tarafından öldürülebileceğinizi unutmayın. Kısaca Hunt: Showdown oyununun, başta basit gelen fakat hem yeteneğe hem de stratejik hamlelere izin veren bir yapının üzerine kurulduğunu söyleyebilirim. Bu da benzerlerine oranla bu yapımı farklı ve örnek alınması gereken bir seviyeye çıkartıyor.
Muhteşem grafikler ve oyuncuyu yerinden zıplatan seslere hazır olun
Crytek denilince akla ilk olarak erişilmesi imkansız grafiklerin geldiğini pek çok okurumuz biliyorlardır. Yine erişim sürecinin başlangıcında, grafiksel anlamda biraz hayal kırıklığına uğradığımız söylemek isterim. Öte yandan bu sürecin gayet iyi değerlendirildiğini ve gerekli optimizasyonların yapıldığını da oyunun tam sürümünü deneyimlediğimde gördüm. Oldukça gerçekçi, detaylara önem veren grafiklerle bu yapımda karşılaşacaksınız. Düşman tasarımlarının ayrıca etkileyici olduğunu söylemek isterim.
Bir de grafikler konusunda en çok sulardaki yansımalardan etkilendiğimi belirteyim. Öylesine duru bir yapının üzerine yansıyan ortamları görünce takdir etmekten geri duramıyorum. Bazı noktalarda düşmanı önemsemeden suların yansımasına bir yağlı boya tablosunu incelercesine bakakaldığım anlar çok oldu. Atmosferin ve günün saatine göre güneşin açısının harika bir biçimde oyuna aktarıldığını belirteyim.
Bir de oyunun sesleri var ki evlere şenlik. Aniden gelen seslerle kaç kere yerimden sıçradığımı sayamadım bile. Fark etmeden cam kırıklarına basmak, bir yere değince ortamın sesle dolması, etraftaki makineleri ya da bir gramofonu çalıştırmak, oyunun seslerinin nasıl başarılı olduğunu anlatmaya yetecektir. Tabii oyunun sesleri yalnızca korkutucu unsurlarla sınırlı değil. Silah sesleri, etraftan gelen yankılar, çevre seslerinin hemen hepsi oyunun atmosferini birkaç kat yukarıya taşıyor.
Crytek denildiğinde akla gelen bir diğer konuysa oyunların sunduğu performanstır. Şahsen ben Hunt: Showdown oyununun performansından büyük ölçüde memnun kaldım. Büyük ölçüde diyorum çünkü erken erişim sürecinde bulunan bazı sıkıntılar devam ediyor. Özellikle oyuna girerken kaplamaların geç yüklenmesi, ender de olsa FPS düşüşleri gibi sıkıntılı durumları gördüğümü söylemek isterim. Bir de erken erişim sürecinde gelen Türkçe desteğinin tam sürümle birlikte kaldırılmasına üzüldüğümü belirteyim. Umarım kısa sürede oyuna Türkçe menü ve arayüz desteği yeniden gelir diyerek son sözlere geçeyim diyorum.
Hunt: Showdown, başarılı ve farklı bir FPS oyunu
Şahsen bir video oyununun, benzerlerini taklit etmektense kendine özgü taraflarını ön plana çıkarmasına önem veren birisiyimdir. Hunt: Showdown, PvPvE yapısıyla ve oynanış şekliyle bunu sunuyor. Crytek tarafı, bizlere ayrıcalıklı bir oyun türü sunarken, bunu oyun mekanikleriyle, grafikleriyle, sesleriyle ve pek çok unsuruyla başarabiliyor. Erken erişim sürecinden alınan dersleri ve pek çok sıkıntının giderildiğini oyunun tam sürümünü oynadığımda gördüğümü rahatlıkla söyleyebilirim.
Eğer bu yapıma sahip bir arkadaşınız varsa, oldukça eğlenceli ve yer yer korku dolu bir FPS oyunu deneyimini Hunt: Showdown ile rahatlıkla yaşayabilirsiniz. Bu yapımın Steam üzerinden 109 Türk Lirası fiyatla satıldığını ve günümüzdeki video oyunlarına göre gayet makul bir rakamla sunulduğunu sözlerime ekleyeyim. Kaliteli ve heyecanlı bir oynanış arayanlar, kesinlikle bu yapıma şans vermeliler.