Kena: Bridge of Spirits oyununu duyurulduğu ilk günden beri büyük bir merakla takip ediyordum. Zaten benimle birlikte eminim ki tüm video oyunu dünyası da bu yapıtı takibe almıştı. Evet, oyun bayağı güzel görünüyordu ve dikkatleri de bu sayede çekmişti. Oynanış tarafında ise neler olacağı pek bilinmiyordu; açıkçası bu oyun yarattığı heyecan ile ya göklere çıkacaktı, ya da içerisindeki önemli bir başarısızlık yüzünden yerin dibine girecekti. Ember Lab isimli stüdyonun ilk oyunu olan Kena: Bridge of Spirits, bence sektöre inanılmaz bir şekilde giriş yaptı ve kendisi, benim bu sene oynadığım en iyi video oyunlarından biri olmayı da başardı.
Kena: Bridge of Spirits oyunundaki deneyimimiz bazı ayarlar yaparak başlıyor. Oyunda zaten çok fazla ayar sunulmuyor; ulaşılabilirlik tarafında ne yazık ki pek bir adım atılmamış. Yine de altyazı gibi temel özellikler bulunuyor oyunda. Bunlarla uğraştıktan sonra dört zorluk seviyesinden birini seçip, deneyiminize başlayabiliyorsunuz. Kısa bir süre sonra, ruh rehberi olduğunu öğrendiğimiz Kena karşımıza çıkıyor. Ana karakterimiz olan Kena, dünya üzerinde kalan, yeryüzünü terk edemeyen ruhlara rehberlik yapıyor.
Yardım ettiğimiz ruhlar genelde farklı sebeplerden ötürü acı çeken ruhlar oluyor. Maceramız boyunca ruhların anılarını topluyoruz, neden acı çektiklerini anlıyoruz, onların acılarını dindiriyoruz ve ruhlar alemine gönderiyoruz. Bu sayede, ruhların dünya üzerinde bıraktığı virüsler de yavaş yavaş temizleniyor. Tabii ki Kena: Bridge of Spirits oyununda işler daha kompleks olabiliyor. Mesela, ana karakterimiz bir dağa ulaşmak istiyor ve bunun neden olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz. Aynı zamanda, dağın hemen yanında kurulmuş olan köyün neden bu kadar acı çektiğini, neden virüslerle çevrelendiğini, bu virüsün nereden geldiğini de anlamaya çalışıyoruz.
Kena: Bridge of Spirits, açık dünya temelli bir yapı sunuyor ama oyunu öyle 20-30 saat oynamıyorsunuz. Oyunda ilerleme ve keşif yapma hızınıza göre bu sonuç değişebilir ama genelleme yapacak olursak, oyunu 12 saat civarında bitirebilirsiniz. Yalnız, oyunu %100 bir şekilde bitirmek isterseniz, oynanış süresi biraz artacaktır; açık dünyada toplanması gereken bolca şey bulunuyor. Bunlardan da daha sonra bahsedeceğim ama dilerseniz öncelikle bu yapıtın hikayesine biraz daha detaylı bir şekilde giriş yapalım; en azından hikayenin kalitesinden, diyalog yazımından ve seslendirmelerden filan bahsedelim.
Kena: Bridge of Spirits, basit ama etkili bir hikaye anlatıyor
Kena: Bridge of Spirits tarafından anlatılan hikaye, aslında oldukça basit. Zaten hikayenin içerisinde kafanızı karıştırabilecek, sizi soru işaretlerinin arasında kaybedebilecek pek bir şey de yok. Buna rağmen hikaye kesinlikle anlamlı ve belli bir etkiye de sahip. Eğer yeni maceralara adım atmak, farklı hikayelere tanıklık etmek istiyorsanız, eminim ki bu oyunun anlattığı hikayeler, ruhların maceraları ve onlara yardım etmeye çalışan diğer insanların hikayeleri sizin hoşunuza gidecektir. Yalnız, beklentiniz çok yüksekteyse, benzersiz hikaye parçaları filan arıyorsanız, ne yazık ki bunu, bu video oyunu içerisinde bulmanız mümkün olmayacak.
Kena: Bridge of Spirits, basit ama etkili bir hikaye sunarken, bunu anlatmayı da güzel bir şekilde başarıyor. Ember Lab stüdyosunun ilk oyunu olmasına rağmen bu yapıt, oldukça kaliteli bir diyalog yazımı bulunduruyor. Bunun üzerine gelen seslendirmeler de kesinlikle kalitesini belli ediyor. Oyunda karşınıza çıkabilecek olan her karakter, başarılı bir şekilde seslendirilmiş. Tabii ki herkes çok fazla konuşmuyor ve bazen konuşulması gereken yerde kimse konuşmuyor ama yine de seslendirme tarafında önemli bir başarının elde edildiğini belirtebilirim. Özellikle oyunun sonlarına doğru seslendirmeler daha da iyi noktalara ulaşıyor.
Hikaye ile alakalı olarak, karakterlerin tamamı benzersiz ve akılda kalıcı. Aslında, oyunda karşınıza çok da fazla karakter çıkmıyor. Yani, ana karakterimiz olan Kena var, bize genel maceramızda yardım eden bir köylü var ve onun haricindeki herkes de kendi hikayeleri dahilinde karşımıza çıkan 5-6 kişiden oluşuyor. Yine de karakterlerin hepsi başarılı bir şekilde tasarlanmış. Ayrıca, ilk maceramızda karşımıza çıkan iki küçük kardeş ve oyun boyunca topladığımız Rot isimli canlılar da inanılmaz tatlı. Hatta bu noktadayken söyleyebilirim ki sadece belli karakterler değil, oyunun kendisi oldukça tatlı. Bu tatlılığı gördükçe en azından benim içim ısındı.
Hikayeye başarılı bir şekilde yol arkadaşlığı eden bir başka nokta ise müzikler. Ben normalde böyle bir oyundan çok kaliteli müzikler beklemezdim ama Kena: Bridge of Spirits, her duruma uygun, genel anlamda oyunun yapısına ve atmosferine uyum gösterebilen birbirinden güzel besteler ile kendisini sunuyor. Ayrıca oyunda dinamik müzik desteği de bulunuyor. Aksiyon başladığı zaman dinamik bir şekilde değişen müziklere zaten artık alıştık ama mesela mağaraya filan girdiğinizde müziğin de boğuk bir hal alması bence gayet hoş bir detaydı. Açıkçası, seslendirmeler ardından müziklerden de oldukça memnun kaldığımı söyleyebilirim.
Oldukça kaliteli bir dünyayı keşfetmeye hazır olun
Daha önce de söylediğim gibi Kena: Bridge of Spirits, açık dünya temelli bir yapı sunuyor ama oyuna ilk başladığınız zaman açık dünyanın tamamı açık olmuyor. Hatta, neredeyse tüm harita kapalı oluyor ve siz çizgisel bir şekilde ilerliyorsunuz. Oyunda maceraları tamamladıkça, virüsleri temizledikçe harita kendisini açmaya başlıyor. Bu noktada da temel oynanışı savaş, keşif ve bulmacalar oluşturuyor. Keşif kesinlikle üzerine gidilmiş bir nokta ve oyunu oynarken, ekstra olarak dünyayı keşfetmeye odaklanmanız gerekebiliyor toplanabilir ögeleri bulabilmek için. Bunları da bulmak size karma puanı ve daha fazlasını veriyor.
Keşif sırasında elde edebileceğimiz iki farklı birim var. İlk birim, yeni yeteneklerin kilidini açmak için kullanılıyor. Bu birimi daha çok dünyaya olumlu etkiler bırakarak elde ediyoruz. Mesela, virüsle kilitlenmiş anıtları temizleyerek, düşmüş heykelleri düzelterek ve benzer şeyleri yaparak karma birimini elde edebiliyoruz. Bunun haricinde bir de ganimet kutularından geleneksel para birimi elde ediyoruz. Bu para ile de açık dünyada bulabileceğiniz marketlerden Rot isimli canlılar için şapkalar alabiliyoruz. Bunun haricinde, keşif yaparken de ganimet kutularının içerisinden öncelikle şapkaları bulmanız, ondan sonra satın almanız gerekiyor.
Kena: Bridge of Spirits oyununda dünyayı keşfetmek gerçekten güzel ama zaman zaman boğucu olabiliyor. Mesela, toplanabilir ögelerin olduğunu bilip, oyunda henüz yeteri kadar ilerlemediğiniz için ulaşamayacağız noktaları görmek açıkçası benim deneyimimi olumsuz etkiliyor. Ben, eğer bir noktayı görüyorsam, oraya gitmek isterim, engellenmek istemem. Bu oyun, sizi ciddi bir şekilde engelliyor. Bu engel de sanıyorum ki yapay olarak oynanış süresini arttırmak için yapılıyor. Malum, o noktalara daha sonra gidebiliyor olmanız demek, aynı bölgeyi iki kere keşfetmeniz gerektiği anlamına geliyor. Bu da oyun süresini uzatıyor.
Bahsetmiş olduğum bu olumsuzluklara rağmen Kena: Bridge of Spirits, o kadar güzel bir dünya sunuyor ki aynı bölgeyi 5. kere keşfetmek bile bazen hoş bir his uyandırabiliyor içinizde. Oyunda adım attığınız her yer, karakterler gibi tatlı ve sizi içine çeken bir yapıya sahip. Sadece yeşilliklerden, ormanlardan da bahsetmiyorum; mağaralar ve virüsün tamamen ele geçirmiş olduğu gri renkli alanlar bile kendilerine has bir albeniye sahip. Böyle bir tasarım oluşturmak da bence kolay bir iş değil. Bu yüzden geliştirici ekibi, bu konuda ayrıca tebrik etmek gerekiyor. Yani, keşif tarafında bazı problemler olsa bile bu problemleri yaşamaya kesinlikle değer bir deneyim sunuluyor.
Kena: Bridge of Spirits oyununun savaş sisteminden de bahsedelim
Kena: Bridge of Spirits oyununda karşınıza çıkabilecek olan bir diğer temel oynanış ögesi ise bulmacalar. Açıkçası bulmacalar, keşif ve bazen savaş ile entegre bir şekilde sunuluyor. Mesela, bazı keşif ögelerini çözebilmek için bulmaca çözmeniz gerekiyor. Bulmaca tipleri değişebiliyor; bazen keşfetmesi çok zor, bazen de çok zor oluyor. Eğer bu bulmacalar, oyunun ana ilerlemesine bağlıysa, PlayStation 5 konsolundaki özel rehber sistemi sayesinde çözümleri görebiliyorsunuz. Evet, bu sistemi kullanan nadir oyunlardan bir tanesi Kena: Bridge of Spirits ve geliştirici ekip, gerçekten her şeyi düşünerek hazırlamış desteği.
Savaşmak ise tahmin edebileceğiniz gibi bu oyunun temelini oluşturuyor. Oyun, basit bir aksiyon deneyimi sunarak başlıyor ama kısa bir süre sonra aslında Dark Souls benzeri bir deneyim ile baş başa kaldığınızı anlıyorsunuz. Oyunda, ağır saldırı ve hafif saldırı yapabiliyorsunuz. Bunun üzerine, ilerledikçe ok-yay ikilisini ve bomba kullanmayı da açabiliyorsunuz. Tüm bunları, açılabilir 3-4 yetenek ile derinleştirebiliyorsunuz. Oyun, en başta ne yazık ki biraz basit duruyor. Sadece ağır ve hafif saldırılar yapmak, kısa süre sonra sıkıcı bir hal alıyor. Sonradan bu deneyim, güzel bir şekilde derinleştiriliyor. Yine de çok inanılmaz derinliklere ulaşılamıyor.
Her şeyden önce, oyunun en başlarında vuruş hissinin pek iyi olmadığını anlayabilirsiniz. Yeni yetenekler filan açtıkça bu durum iyileşiyor. Bu arada, standart saldırıların yanında saldırılara blok atma, savuşturma ve kaçma mantıkları da bulunuyor. Blok ve kaçma pek tatmin edici olmasa da doğru zamanda atılan savuşturma, gerçekten tatmin edici bir his bırakıyor. Ayrıca, oyun boyunca topladığınız Rot isimli canlılar da savaş sırasında size yardım ediyor; emrettiğiniz zaman düşmanları oyalıyor, can topluyor veya yeteneklerinizde sizin için silah oluyorlar. Tahmin ediyorum ki oyun boyunca en fazla 100 adet Rot toplayabiliyorsunuz.
Yetenekleri gerçekleştirebilmek için aksiyon puanı toplamanız gerekiyor. Bunlar da başarılı bir şekilde düşmanlara hasar verdiğiniz zaman elde ediliyor. Bu puanları kullanarak can toplayıp, yetenek elde edebiliyorsunuz. Yalnız, can toplama her zaman mümkün olmuyor ve mümkün olduğu zaman da en fazla 1-2 kere kullanabiliyorsunuz kendisini. Bu da oyun deneyimini bir tık zorlaştırıyor; daha önce dediğim gibi Dark Souls tadında savaşlar karşınıza çıkıyor. Özellikle de bölüm sonu canavarları zaman zaman çok gergin olabiliyor. Mini bölüm sonu canavarları da oyun ilerledikçe daha sık bir şekilde karşınıza çıkmaya başlıyor.
Zorlu savaşlardan sonra meditasyon yaparak sakinleşebilirsiniz
Kena: Bridge of Spirits oyununda yapılabilecek daha birçok farklı şey var. Mesela, zorlu bölüm sonu canavarı savaşlarından sonra veya açık dünyada gizlenmiş noktalarda meditasyon yapmak, canınızı kalıcı olarak yükseltebiliyor. Aynı zamanda, hikayeye bağlı olarak elde ettiğiniz maskeleri kullanarak, yardım etmeye çalıştığınız ruhların anılarını tekrardan görmek de güzel bir deneyim sunuyor. Tüm bunlar yaşanırken de açıkçası oyunun çok güzel bir fizik motoru sunduğunu görebilirsiniz. Aslında oyunda fizikleri ilgilendiren çok bir şey yok ama enerji dalgası bıraktığınız zaman çevredeki çimenlerin filan bu dalgadan etkilenmesi benim bayağı hoşuma gitti.
Tabii bir de fotoğraf modumuz var. Kena: Bridge of Spirits, bence gelecekte standart olması gereken bazı fotoğraf modu özelliklerinden birini sunuyor. Bu özellik ise karakterlerin tamamına poz verdirebilme. Eğer yanlış hatırlamıyorsam, DualSense üzerinde L1 tuşuna bastığınız zaman, “Cheese!” aksiyonunu gerçekleştiriyorsunuz. Bu da ekranda yer alan her karakterin kameraya bakıp, poz vermesini sağlıyor. Bu karakterlere herkes dahil; Kena, Rot, yardımcı karakterler ve çok daha fazlası poz veriyor. Ayrıca, R1 tuşuna basarak da fotoğraf çekebiliyorsunuz. Yalnız, ben kullanıcı arayüzünü saklayıp, Share tuşu ile fotoğraf çekmeyi tercih ederdim. R1 ile kalite düşüyor.
Tüm bunların haricinde, Kena: Bridge of Spirits içerisinde kaybolmuş postaları toplayıp, onları yerine ulaştırıp, kilitli mini alanların içine girebilirsiniz. Bunu yapmak, yine bir ruh rehberi olarak ruhları huzura kavuşturmanızı sağlıyor. Ayrıca, köyün içerisinde kilitleri açtıkça sokakların ruhlar ile yavaş yavaş dolduğunu fark ediyorsunuz ki bu da oyunun dünyasını olumlu bir şekilde etkiliyor; en azından aksiyonlarınızın karşılığını çok net bir şekilde görebiliyorsunuz. Virüsten ölmüş olan o köy, yavaş yavaş eski haline dönerken, yaptığınız işlerden gurur duyabiliyorsunuz. Tabii ki insanların hala yaşıyor olması güzel olurdu ama o konuda yapabilecek bir şeyimiz yok.
Oyunda bunun haricinde daha çok fazla detay bulunuyor. Animasyonlardan tutun da müziklere; karakter tasarımlarından tutun da genel çevreye kadar her şey özenle, detaylı bir şekilde geliştirilmiş gibi görünüyor. Durum böyle olunca da Kena: Bridge of Spirits gibi bir oyundan hiç çıkış yapmak istemiyorsunuz. Oyun her ne kadar çok yüksek bütçeli olmasa bile, dev gibi bir açık dünya sunmasa bile oyunu bitirdikten sonra geri dönüp, daha önce keşfetmediğiniz detaylar ile karşı karşıya kalabilmeniz mümkün. Peki, animasyon filan demişken, Ember Lab ekibi tam olarak nasıl bir sunum ile karşımıza çıkıyor bu video oyununda?
Kena: Bridge of Spirits, bu senenin en iyi oyunlarından bir tanesi
Kena: Bridge of Spirits, görsel anlamda çok güzel görünüyor. Oyun, gerçeklik ile çizgi film tadındaki görsel ögeleri birleştiriyor ve sonucunda da muhteşem bir görsellik ortaya çıkıyor. HDR kullanmadan bile oyun oldukça derin renklere sahip gibi duruyor; ormanlar o kadar güzel bir yeşil renk sunuyor ki gerçekten gidip, oraları keşfetmek istiyorsunuz. Gri tonların ön plana çıktığı alanlar da gerçekten iç karartıcı olabiliyor ki bunu iyi anlamda söylüyorum. Bu kısmı şu şekilde genelleyebilirim: Kena: Bridge of Spirits oyununda görsel açıdan kötü hiçbir şey bulunmuyor; her şey inanılmaz güzel, atmosferik, tatlı ve kaliteli görünüyor.
Kena: Bridge of Spirits oyununu PlayStation 5 konsolumda deneyimledim ve oynanış anlarındaki performans, stabil olarak 60 FPS idi. Ekranda çok fazla efekt ve canavar varken bile performans tarafında herhangi bir düşüklük yaşanmadı. Yalnız, bu noktada beni rahatsız eden bir şey oldu: Daha önceden hazırlanan ve gerçek zamanlı olarak çalışmayan sinematik sahneler, 30 FPS, belki bir tık daha yüksek bir FPS değerinde sunuluyor. Oynanış anları ve gerçek zamanlı ara sahneler 60 FPS iken bir anda oyunun 30 FPS civarına düşüş yapması bence sunumu bir tık olumsuz etkiliyor. Yine de o sinematik anların kalitesi, bambaşka bir seviyede.
Sunum ile alakalı olan bir diğer konu ise sesler ve müzikler. Daha önce bu iki konudan da bahsetmiştim; oyundaki seslendirmeler ve ses efektleri gerçekten kaliteli. Özellikle de kulaklık kullanarak bu oyunu oynadığınız zaman ses efektlerindeki detayları bile rahatlıkla duyabiliyorsunuz. Müzikler ise oldukça kaliteli. Hazırlanan besteler, oyunun hem yaşanan anlarına, hem de atmosferine çok büyük bir uyumluluk gösteriyor. Ayrıca, mağaralarda müziğin boğuk bir hal alması gibi hoş detaylar da bulunuyor. Yani, Kena: Bridge of Spirits isimli bu video oyunu hem gözlerinize, hem de kulaklarınıza çok güzel bir şekilde hitap ediyor.
Kena: Bridge of Spirits oyununun belli bir kaliteye sahip olduğu kilometrelerce uzaktan fark edilebiliyor ama oyunu oynadığınız zaman bu kalitenin ne kadar yüksek olduğunu rahatlıkla hissedebiliyorsunuz. Bugüne kadar birçok farklı stüdyonun ilk oyununu deneyimledim ama Ember Lab, kesinlikle böyle bir ilk oyun ile kendi adlarından çok sık bahsedileceğini ortaya koydu. Evet, bütçe düşüklüğünden ötürü çok derin bir deneyim sunulamıyor ama her oyunun da 50 farklı mekanik ile donatılıp, 100 saatlik deneyim sunmasına gerek yok. Ben bu oyunda geçirdiğim 15-20 saatlik deneyimden oldukça memnun kaldım. Kendisi, bu senenin kesinlikle en iyilerindendi.