Life is Strange… Keşke şöyle üç nokta attığım zaman içimden geçen her şeyi, tek seferde anlayabilseniz. Yani, bu seri altında piyasaya sürülen iki oyun da benim için çok özel bir yere sahip. İki oyun da bana çok güçlü duygular yaşatmayı başarmıştı ve ben o tip oyunlardan çok hoşlanırım. Max, Chloe, Rachel ve çok daha fazlası… Şimdi ise ilk oyunun devamı niteliğinde olan Life is Strange 2 piyasaya sürüldü. Bu oyunun ilk bölümünü oynadım ve hissettiğim şeyler, Life is Strange ve Life is Strange: Before the Storm oyunlarında hissettiğim şeylerden oldukça farklı.
Arcadia Bay de bizi görebilecek mi?
Öncelikle şunu söyleyeyim, bu video oyununda Max veya Chloe yok. İlk sezonda yaşanan olaylardan birkaç sene sonrasındayız ve iki kardeş var karşımızda. Oyunun ilk yarım saati, açıkçası bana Max ve Chloe karakterlerini ciddi anlamda özletti ve bu video oyunundan nefret ettim. Neden mi? Oyunun ilk sahneleri tamamen ergenlik üzerine kuruluydu ve bu sayede görünen tüm karakterlerden nefret ettim. Sürekli ergen muhabbetleri, her cümle başında ve sonunda küfürler, seks şakaları ve çok daha fazlası…
Tabii bu durum fazla uzun sürmedi çünkü yaşanan bir olay yüzünden karakterlerimiz bir anda olgunlaşma evresine girdi. Evet, bunu beğendim ama oyun o en baştaki gibi devam etseydi, muhtemelen şu an bu video oyununu yerin dibine gömüyor olurdum. Her neyse, senaryo hakkında sizlere daha fazla bilgi vermek isterim ama incelememin şu noktasında sizin keyfinizi kaçıracak herhangi bir şey söylemek istemiyorum.
Senaryo hakkında çok önemli detaylar vereceğim zaman söyleyeceğim, merak etmeyin. Fakat ilk bölümün hikayesi gerçekten hoştu. Bence Life is Strange ve Life is Strange: Before the Storm oyunlarındaki birinci bölümler kadar değildi ama yine de güzeldi. Muhtemelen bu oyun ikinci bölümde biraz daha açılacaktır çünkü yeni karakterlerle tanıştık sonunda. Tüm hikayenin bir anda önümüze atılmasını beklemiyorduk.
Peki, serinin ilk sezonu ile ikinci sezonu arasında herhangi bir bağ var mı? Bu sorunun cevabını şimdi, ayrıca vermek istiyorum; bu benim için önemliydi. Oyun, daha en başta bizlere serinin ilk oyununu oynayıp, oynamadığımızı soruyor. Eğer oyuna, “Evet, oynadım.” derseniz de oyunun finalinde verdiğiniz karar soruluyor. Bu karara göre oyunun ilerleyen sahnelerinde, Arcadia Bay ile karşılaşıyorsunuz. Tabii sadece uzaktan görüyoruz. Bu arada, Arcadia Bay göründüğü zaman Max ve Chloe karakterlerini ne kadar özlediğimi tekrar hatırladım. İlk bölümdeki ilk sezon göndermeleri de bu kadarı ile sınırlı ne yazık ki. Arcadia Bay bölgesine yakınız ama etkileşime geçtiğimiz söylenemez.
Birisi Netflix mi dedi?
Life is Strange 2 içerisinde dikkatimi çeken bazı güzel şeyler de oldu. Mesela bu video oyununda Minecraft, Netflix, The Lord of the Rings ve Skype gibi gerçek ürünlerin, gerçek isimleri kullanıyor. Genelde video oyunlarında sahte isimler görmeye o kadar alıştım ki, bir anda karakter Minecraft dediği zaman neye uğradığımı şaşırdım. Hatta bir noktada The Last of Us oyununa bile gönderme yapılıyordu. Bana soracak olursanız, bu ürünlerin gerçek isimlerinin kullanılması, oyunu daha da güzel bir şekle sokuyor. En azından benim için.
Bu video oyununda dikkatimi çeken bir başka öge ise, seriye eklenmiş yeni cevaplama sistemi oldu. Şöyle ki, oyunda birisi sizle diyaloğa geçtiği zaman dinamik bir şekilde kendisine cevap verebiliyorsunuz. Yani, etrafta aktif bir şekilde dolaşırken, eşyalarla etkileşime geçerken, aynı zamanda cevap verdiğiniz kişiyle de diyalogları seçerek konuşabiliyorsunuz. Bu, her zaman karşımıza çıkmıyor ama yine de güzel bir iyileştirme olmuş oyun için.
Life is Strange 2 içerisinde demiştim, iki kardeş çıkıyor karşımıza. Biz, kardeşlerden büyük olanı yönetiyoruz ve kendisi 16 yaşında. Yanımızda ise 9 yaşındaki kardeşimiz var. Oyunu oynarken, bu kardeşimiz ile zaman zaman etkileşime geçebiliyoruz. Mesela, bir bölümde kendisiyle oturup, TV izleyebiliyoruz veya kendisi bir makinenin yanındayken, gidip ona ne olduğunu anlatabiliyoruz. Ayrıca tüm bunlar opsiyonel bir şekilde karşımıza çıkıyor.
Bu video oyunundaki oynanışın ise genel anlamda başarılı ve detaylı olduğunu söyleyebilirim. Öncelikle, karakterimiz çizim yapmayı çok seviyor ve tahmin edersiniz ki, oyunun birçok noktasında etrafımızı çizebiliyoruz. Serinin diğer oyunlarındaki grafiti ve fotoğraf çekme sisteminin bir yenisi yani bu. Ayrıca oyunda karakterimizin çantasının da yürüdükçe sallanması, çantamızın üstündeki ögelerin hareket etmesi, izlemesi oldukça hoş bir detay. Oyuna baktığınız zaman karşınızda yine bir Life is Strange görüyorsunuz ama iyileştirilmiş olarak.
Life is Strange 2 ile gerçek hayata hiç bu kadar yakın olmamıştık
Life is Strange 2 ile genellikle yoldayız. Bu yüzden sırt çantamız da önem taşıyor. Bu yüzden sırt çantamızı özelleştirebiliyoruz ve ayrıca sırt çantamızın içeriğine göz atabiliyoruz. Bu noktada karşımıza oldukça hoş bir kullanıcı arayüzü çıkıyor. Ben, bu video oyununun kullanıcı arayüzünü gerçekten çok beğendim. Muhtemelen bu serinin en iyi kullanıcı arayüzü, bu video oyununda var diyebilirim.
Oyundaki envanterimizde anahtar, su şişesi gibi birçok şey bulunuyor. Bir de cüzdanımız bulunuyor ve cüzdanımızda para var. Oyunun hikayesine göre kaçışta olduğumuz için de elimizdeki para, son paramız. Ha, öyle çok da paramız var diyemeyiz. Sadece 20 Dolar sahibiyiz. Oyun içerisinde bu parayı farklı şekillerde kullanabiliyoruz. Mesela, bir bölümde açız ve benzinlikten yemek alıyoruz. Eğer dilersek dürüst bir şekilde, parasıyla şeyleri alabiliyoruz veya hırsızlık yapabiliyoruz.
Oyun, para konusundaki her şeyde, hırsızlık seçeneğini de bizlere sunuyor. Bence, oyunda böyle bir para sisteminin bulunuyor olması çok önemli bir artı. Bu sistem sayesinde oyunda gerçekten zorda kaldığımı hissediyorum. Elimde 20 Dolar var ve bu para ile bir şey yaptığınız zaman, diğerine yetemiyorsunuz.
Anladığım kadarıyla, oyun içerisinde yaptığımız birçok seçim, küçük kardeşimizi etkiliyor. En başlarda oyunda böyle bir sistem olduğunu düşünmemiştim ama kardeşim, kendisine yer yer korkutucu şeyler anlattığım için gece kabus gördü ve oyun bana dedi ki, yaşanan bu olayı tamamen atlayabilirdin. Ayrıca küçük kardeşim, ben hırsızlık yapmadığım için hırsızlığa da alışmadı. Çünkü yine bana oyun söyledi ki, ben hırsızlık yapsaydım, kardeşim de başka bir noktada hırsızlık yapacaktı.
Karakterler iyi ama yeterince iyi mi?
Life is Strange 2 genel olarak gerçekten güzel bir video oyunu. Hikayesi ile, yaşananlar ile, karakterleri ile, her şeyi ile güzel bir oyun. Özellikle de benim gibi bir insan için. Mesela karakterler. Oyundaki karakterler çok güzel tasarlanmış ve oyuna güzel eklenebilmiş. Bu noktada başka bir video oyununu örneklendirmem gerekiyor: The Walking Dead: The Final Season. Bu video oyunu ile de karakterlerin neredeyse tamamı değişmişti ve Telltale Games, karşımıza birbirinden ilginç karakterler sunmuştu. Life is Strange 2 içerisinde de durum böyle ama kesinlikle The Walking Dead: The Final Season kadar başarılı değil.
Oyundaki karakterler benim için çok önemliydi. Mesela kontrol ettiğimiz büyük kardeş, bir anda üzerinde çok büyük bir sorumluluk bulunduran bir insan haline geldi. Küçük kardeşimiz ise hala çocukluğunun tadını çıkarmaya çalışan, bir noktaya kadar her şeyden habersiz olan bir insandı. Bizim bir arkadaşımız olan Lyla ise en başlarda ergenliğinden ötürü sevmediğim ama daha sonradan ilgi gösteren, insanlara değer veren biri olduğunu öğrendikten sonra sevdiğim bir insan. Kardeşlerin babası ise hayatınızda görebileceğiniz en iyi babalardan bir tanesi.
Peki, bu karakterler ile bağlanmanın en güzel yolu nedir? Tabii ki oyunun menülerinde dolaşmak. Evet, eğer bu video oyununu sadece oyunun istediği gibi oynarsanız, ne yazık ki oyunu tam olarak deneyimleyemiyorsunuz. Oyunun menülerine dalıp; telefon mesajlarını okuyup, karakterimizin günlüğünü takip etmeniz gerekiyor. Ben, genelde böyle şeyler yapmaktan hoşlanmazdım ama Life is Strange 2 ile her şey değişti. Telefon mesajları, günlükler ve çok daha fazlası gerçekten güzel yazılmış, ilgi çekici şeyler. Sevdim be.
Tahmin edersiniz ki bu video oyununda önemli seçimler de bulunuyor. Hani şu zamanı bile durdurabilecek kadar önemli olan seçimlerden bahsediyorum. Yalnız, Life is Strange 2 içerisinde o kadar kritik olabilecek kadar herhangi bir seçim göremedim. Oyun, 3-4 kere böyle seçimlerle bizi baş başa bıraktı ama Lyla hakkında verdiğimiz bir seçim haricinde diğer tüm seçimler bana oldukça kolay göründü. Belki de oyunun bizi daha gri bir noktaya atması lazımdı. The Walking Dead: The Final Season’ın ikinci bölümü bunu çok güzel yapıyordu.
Hikayeden detaylıca bahsetmek istiyorum
İnceleme yazımın bu başlığı altında oyunun hikayesinden açık bir şekilde bahsedeceğim. Eğer hikaye hakkında detaylı bilgiye sahip olmak istemiyorsanız, direkt olarak bir sonraki başlıklardan birine geçebilirsiniz. Merak etmeyin, hikaye hakkında konuşmadığımı, paragrafın başında söyleyeceğim. Her neyse, bu video oyununa bir parti hazırlığı ile başlıyoruz. Karakterimiz olan Sean ve arkadaşı Lyla, partiye gidecek ve içkiler, tütünler filan havada uçuşacak. Karakterimiz oyunun ilk bölümünde sürekli olarak parti hazırlığında. Bu sırada da karakterlerle tanışıyoruz işte. En sonda ise Lyla ile Skype üzerinden konuşmamız gerekiyor.
Lyla ile konuşurken bir anda kardeşimizin sesi dışarıdan gelmeye başlıyor. Daniel, Cadılar Bayramı için zombi kostümü hazırlıyordu ve bu kostümde kullandığı sahte kan, komşumuza bulaşmıştı. Komşumuz ise biraz ırkçı. Kendisi tam bir Amerikan. Biz ise Meksika doğumluyuz. Bu yüzden aradaki kavga hemen büyüyor ve komşumuzun üzerinde sahte kan varken, kendisini yere atıyoruz ve kendisi bayağı bir darbe alıyor, nedendir anlamadım. Bu noktada ise polis geliyor. Tabii kanı gören polis, hemen silahı çekiyor ve bizleri yere yatırıyor. Bu sırada ise babamız geliyor.
O çok iyi, çok süper babamız, nedendir bilmiyorum ama eli silahlı polisin üzerine yürüyor ve polis korkup, babamızı vuruyor. Sonucunda ise babamız ölüyor. Bunu gören küçük kardeşimiz duygusal bir şok geçiriyor ve her yer dağılıyor. Çünkü kendisinin süper güçleri var. Tabii bunu bizler oyunun sonuna kadar tam olarak anlayamıyoruz. Ardından ise tamamen oradan kaçıyoruz. Polis ölü, babamız ölü, komşunun çocuğu ölü… Kim inanacaktı bize?
Oyunun ilk bölümünden sonra kamp moduna giriyoruz, 2 gündür yoldayız ve yürüyoruz. Kamp yaptığımız gece küçük kardeşimizin süper güçleri, gördüğü kabus ile tekrar ortaya çıkıyor ama biz yine deprem oldu filan sanıyoruz. Kamp yaptığımız günün sabahında ise yine yollara düşüyoruz çünkü açız. Bir benzin istasyonu buluyoruz ve oradan yemek satın alıyoruz. Bu sırada yine tam bir Amerikan olan sahip geliyor ve bizim hırsızlık yaptığımızı düşünüyor. Ardından da bizi bağlıyor, polislere haber veriyor. Bu noktada ise küçük kardeşimizin normal yardımları ile kaçmaya çalışıyoruz.
Kurtarıcı meleğimiz ile tanışıyoruz
Eğer hikaye hakkında bilgi sahibi olmak istemiyorsanız, lütfen bir başlık daha atlayınız efendim. Teşekkür ederim. Her neyse, benzinlikten kaçarken bir yazar ile karşılaşıyoruz. Daha doğrusu o yazar ile daha önceden benzinlikte konuşmuştuk ama kaçarken, kendisini arabada görüyoruz ve ondan yardım istiyoruz. Kendisi ise bize yardım ediyor hemen. Belli ki macera arıyor. Ayrıca o gördüğümüz yazar da muhtemelen benim 5-6 sene sonraki halimi gösteriyor bana. Yolda, bir arabanın arkasında, ormanın içerisinde bilgisayarı ile içerik üretiyor. Tam benim hayalim. Ayrıca, fiziksel yapı olarak da kendisi bana benziyor ama konumuz bu değil. Konumuz, o kişinin bizim kurtarıcı meleğimiz oluyor olması.
Bu yazar, meğer bizim kaçtığımız şeyi biliyormuş. Kendisi, polisi aramak yerine neler olduğunu bize soruyor. Çünkü canı için kaçan 16 ve 9 yaşındaki iki insan, bir de yeni bulduğumuz tatlı mı tatlı bir köpek, nasıl zararlı olabilir ki? Yazar, bize bunları sorduğu zaman ise benim gözlerim doluyor. Yani, oyunda genel olarak duyguluyum ama tam olarak bu noktada gözlerimin dolmasının sebebi, arkada Arcadia Bay’in görünüyor olması…
Ben, ilk sezonu oynadığım zaman Chloe’yi kurtarıp, şehri kurban etmiştim. Mantıklı olan buydu sevgili arkadaşlar. Tüm oyun boyunca Chloe’yi kurtarıp, en sonda neden kendisini kurban edeyim? Neyse, Arcadia Bay’e bu kadar yakın olup, oraya gidememek; Chloe, Max gibi karakterleri görememek beni gerçekten üzüyor. Arcadia Bay’i gördüğüm zaman tek düşündüğüm şey, oranın benim yuvam olduğu idi. O kadar bağlanmıştım ben oraya. Şimdi ise Arcadia Bay’i görüp, oraya gidememek, kaçmak zorunda olmak iyice üzmüştü beni.
Bölümün sonlarına doğru ise bahsetmiş olduğum o yazar, bizlere son iyiliğini yapıyor: Kendi büyük sırt çantasını bize veriyor, biraz da para bırakıyor. Ayrıca bize motelde bir de oda tutuyor. Ardından da gidiyor. Sadece birkaç dakikalığına görmüş olduğum bu karakterin gidiyor olması, Arcadia Bay’den sonra bana koyan en büyük üçüncü şey olmuştu. İkinci şey ise öylesine güzel bir babanın öldürülmesi idi. Hem de bir polis tarafından. Motel bölümü de, birinci bölümün sonunu getiriyor. Küçük kardeşimiz, bu noktaya kadar babamızın öldüğünden habersizdi ve haberi oluyor, TV’de gördüğü bir haberden. Ardından da sinirleniyor ve süper gücü ortaya çıkıyor. İşte bu sefer hem küçük kardeşimiz, hem de biz, süper güce inanıyoruz.
Life is Strange 2, güzel bir video oyunu
Sanırım bunu inceleme yazımda daha önce söylemiştim ama Life is Strange 2, kelimenin tam anlamıyla güzel. Göze, kulağa, kalbe hitap eden bir video oyunu. Ben, her ne kadar serideki eski karakterleri özlesem de, bu sezonda belli ki ilginç bir hikaye bizi bekliyor. Bu hikaye, öncelikle klasik Life is Strange tarzı grafikler ile destekleniyor. Grafikler hakkında çok bir şey diyemeyeceğim çünkü kendileri hafif çizgi film tarzında ve gayet güzeller. Kesinlikle olumsuz bir nokta yok burada. Sadece bazı noktalarda daha detaylı sonuçlar beklerdim.
Oyunun performansı ise göz doldurucu. Bu arada hemen söyleyeyim: Bu video oyununu PlayStation 4 Pro üzerinde, hız aşırtma özelliği kapalı, Supersampling özelliği aktif iken deneyimledim ve gayet akıcı, 60 FPS değerinde bir performans ile karşılaşmıştım. Bu oyunun öncesinde çıkmış olan The Awesome Adventures of Captain Spirit, inanılmaz bir performansa sahipti. Mantıken, Life is Strange 2 de öyle olmalıydı ve öyle de. Yine de bu oyun, The Awesome Adventures of Captain Spirit kadar inanılmaz değil. İnanılmazdan ziyade, başarılı diyebilirim.
Oyunun sesleri ve müzikleri ise hayal kırıklığına uğradığım bir nokta oldu. Şöyle ki, Life is Strange ve Life is Strange: Before the Storm, akılda kalıcı, güzel müziklere sahipti. Hatta ilk sezonun müziklerini ben hala dinlerim. Fakat bu sezonun müzikleri güzel olsa da, hiçbiri akılda kalıcı değildi. Müzikler sanki Spotify içerisinden, “Chill” kategorisinden alınmış müziklere benziyordu. Dinliyorsunuz, güzeller ama hiçbiri akılda kalmıyor, hepsi uçup gidiyor. Ayrıca bu sezonun müziklerinin de ilk sezondaki kişiler tarafından bestelendiğini biliyorum ve nasıl böyle olduğunu ona rağmen anlamıyorum.
Son olarak ise oyunda beni rahatsız eden birkaç küçük olumsuz noktadan bahsetmek istiyorum. Bu olumsuz noktaların başını kamera açıları çekiyor. Oyundaki kamera açılarını gerçekten beğenmedim ve zaman zaman benim oynanışımı zorluyor. Aynı şekilde karakterlerin gözleri de sanki bir garip. Gözler ve kirpikler, sanki karakterlere ait gibi durmuyor. Son olarak, oyunda kullanılan diller de pek hoşuma gitmedi. Tabii bu oyunun sadece en başı için geçerli. Oyun, daha sonradan biraz olgun bir hal alıyor.
Güzel bir şeyin temeline şahitlik etmiş olabiliriz
Günümüzde piyasaya sürülen birçok dev gibi video oyununu incelerken, 1000 kelimeyi zor aşıyorum bazen. Fakat The Walking Dead, Life is Strange gibi oyunlar elime geçince işte böyle 2000 kelimeden fazla bir inceleme çıkıyor. Eğer yazımı bu noktaya kadar okuduysanız, size en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Bunları yazması güzel ama okuyan olduktan sonra daha bir güzel oluyor.
Bunlardan bahsediyorum çünkü inceleme yazımın sonuna geldik. Beni bıraksanız, bu oyun hakkında muhtemelen bir 2000 kelime daha konuşurum ama her şeyin fazlası zarar. Yine de siz konuşmak isterseniz, lütfen yorumları kullanınız. Ben mutlaka orada olacağım. Tamam, tekrar konumuza dönelim: Life is Strange 2 oyununun incelemesi, tamamdır, döndüm, buradayım.
Oynamış olduğum bu video oyunu, hem klasik bir video oyunu yönünden başarılı, hem de hikaye olarak başarılı. Yeni bir hikayeye, yeni bir karakter ile başladık. Bu yüzden ilk bölüm biraz güçsüzdü ama ikinci bölümle her şeyin toparlanacağına inanıyorum. Karakterler demişken, oyundaki karakterleri de sevdiğimi söyleyebilirim. Umuyorum ki ilerleyen bölümlerde Lyla gibi normal hayatımızdan karakterleri görebiliriz.
Eğer hikaye temelli video oyunlarından hoşlanıyorsanız, daha önce Life is Strange serisinden bir video oyunu oynadıysanız veya Telltale Games tarafından geliştirilen bir video oyununu deneyimlediyseniz, sizlere bu video oyununu kesinlikle öneriyorum. Şu soğuk günlerde yanınıza bir kahve alıp, veya herhangi sıcak bir içecek alıp, bu oyunu deneyimlemek çok güzel bir şey. Herkese öneririm.