Light The Way, İstanbul merkezli bir stüdyo olan QuickSave Games tarafından geliştirilen gerilim-macera türündeki bir oyun. Büyük potansiyele sahip ama ne yazık ki onu pekte kullanamamış bu oyun. Her şeyden önce bu oyun tam değil. Light The Way, yazının ilerleyen kısımlarında konuşacağımız optimizasyon sıkıntıları bir yana, çoğu basit özellikten de yoksun. Örnek vermek gerekirse oyun kumandası desteği yok. Fare ile oynamak isterseniz ise hassasiyet ayarı yok. Hadi bunları görmezden gelelim, oyunda tonla görsel hatanın yanında sizi kitleyen oynanış hataları var. Oyunda geçirdiğim 3 saatin hemen hemen üçte biri, oyun hataları yüzünden bölümü baştan oynamaktan ibaretti.
Light The Way, güzel bir atmosfere sahip
Oyunu eleştirmeye başlamadan önce belirtmeliyim ki oyunu, Steam sayfasındaki önerilen sistem gereksinimlerinin üstünde bir bilgisayar ile deneyimledim. Light the Way, büyüklü küçüklü iki mekanda geçiyor. Bunların ilk olan dışarı alanı, uygun bir tabir ise tekniksel felaket. Çevredeki cisimlerin geç yüklenen kaplamaları ve saniyedeki kare sayısında, ani düşüler gerçekleşiyor. Eğer bu hataları görmezden gelirseniz, bol ayrıntılı ve güzel arka plan seslerine sahip bir mekan. Gerilim oyunu için farklı bir seçim olmuş.
İkinci mekan ise devasa bir depo. Kaplamaları sağlam bu mekanda, ışıkların yansımaları güzel gözüküyor. Aklınız karışmaması için söyleyeyim: Işıklandırmaların kendisi güzel değil, yansımaları güzel. Oyunun oynanış kısmında bahsedeceğim ışık silahı ile biz yapıyoruz çevre ışıklandırılmasını. FPS düşmesi nadir de olsa bu mekanda da var. Oyunda asıl amacımız buradan kaçmak. Oyunu bitirmek için deponun kapısındaki 3 adet anahtar kilidini açmalısınız.
Light The Way oyununa ilk başladığımda, karşıma iki paragraf yazı çıktı. Hikaye kırıntısını okuduktan sonra, birden oyunun ortasında bırakıldım ve ekranın üst köşesinde sadece koş yazıyordu. Oyunun açılması ile ölmem bir oldu, nasıl öldüğümü bile anlamadım. Yeniden denediğimde ise çevreye gizlenmiş, ok atan modellemeler olduğunu fark ettim. Neden? Daha oyunun başı, bir şey olmaz diyerek çokta sebeplerini sorgulamadan oklardan kaçarak düz yolda yürüdüm ve bir anda ekran karadı. Ekranın altında küçük bir yazıyla, “Bir süre sonra.” yazıldı ve havanın karanlık ve her yerin canavarla dolu olduğu bir yerde buldum kendimi. Nereye gideceğime dair hiçbir fikrim yoktu. Zayıf sunum derken ne demek istediğimi anlatabilmişimdir umarım.
Hazır konusu açılmışken bulmacaların da sunumunu yermeden geçemeyeceğim. Tamam, bulmacaların nasıl çözüleceğine dair ipucu verilmemiş olabilir, bu yapımcının tercihi ama en azından oyuncuya bulmacanın ne olduğunu, nereye gitmeye çalıştığı söylenebilirdi. Bulmacalar, sunum dışında, yine ileride bahsedeceğim bir bölümde çok güzel kullanılmış. Oyun boyunca büyüklü küçüklü bulmacalarla karşılaşıyorsunuz, boş geçtiği olmuyor.
İki düşman çeşidi var
Oynanışa geçmeden önce, oyun hakkında bir takım bilgiler vermeliyim. Light the Way oyununa zorluk katan düşmanlar, beni şaşırtmayı başardı. Model olarak birbirinin aynısı olan bu düşmanlar, mekaniksel olarak farklılıklar gösteriyor. Birisi sizi gördüğünde üzerinize koşan, ve size vurup oyunu kaybetmenize sebep olan düşman açıklamak kolay olsun diye buna Koşucu diyeceğim, diğeri ise sizi gördüğünde durup size kitlenen ve ateş etmeye başlayan düşman buna ise Nişancı diyeceğim.
Yukarıdaki resimde de gördüğünüz gibi düşmanların sade tasarımları var ama kafalarındaki fener onları farklı kılıyor. Koşucu, normal olarak beyaz ışık yansıtan kafa fenerine sahip. Eğer Koşucu sizi fark ederse, tüylerinizi diken diken eden bir çığlık eşliğinde kafa feneri kırmızıya dönüyor ve sizi kovalamaya başlıyor. Eğer başka odaya kaçıp kapıyı arkanızdan kapatmazsanız peşinizi de bırakmıyor. Arkanızdan size doğru yaklaşan kırmızı ışık görmek, gerilimli anlar yaşatıyor.
Nişancı olan ise daha çok bulmaca çözme kısımlarında kullanılmış bir düşman. O da Koşucu gibi normal haldeyken beyaz kafa fenerine sahip. Sizi gördüğünde mor renge dönüşen kafa feneri ile size çarptığı an öldüren ışık topları fırlatıyor kendisi. Genellikle çevresi kapalı bir şekilde duran Nişancılar, bulmaca çözerken sizi zorluyor. Bu düşmandan kurtulmak için ya bir cismin arkasına saklanıp korunmalı ya da yanlarından hızlıca geçmelisiniz.
Odaların aralarındaki koridorlarda bulunan düşmanlar belli bir düzen halinde hareket ediyorlar. Eğilerek yanlarından geçip bir sonraki odaya varmaya çalışıyorsunuz. Odaların içinde ise ışık topları ve anahtarlar buluyorsunuz. Bunlara ek cesetlerde bulabiliyorsunuz. Cesetlerin yanlarında bulunan notlardan, hikaye kırıntılarına ulaşabiliyorsunuz. Notlar sizi kaçıran adam tarafından size göz dağı vermek için yazılmışlar.
Oyun mekanikleri ve ışık silahı hakkında
Fikrimce bir oyunu oyun yapan asıl etmen oynanıştır. 8 bit grafikleri ve müzikleri de olsa, oynanış zevkli ise o oyun tek nefeste oynanılır. Üzülerek söylüyorum ki Light The Way, oynanışı mantığı bozuk bir oyun. Şimdi incelemeyi yine iki parça halinde yapacağım. İlki oyunun normal kendi hali, ikincisi ise hikaye gereği kabus gördüğümüz ve oyunun tamamen değiştiği bölüm olacak. Bu iki bölümün arasında o kadar konsept farkı var ki, farklı oyunun bölümleri diyebiliriz.
Kabus bölümü hariç konuşuyorum; oyun, ışık silahı çevresinde şekilleniyor, demek isterdim ama ne yazık ki öyle değil. Işık silahının iki modu var. Işık bombası ve sarı top atan bu iki modun mermilerini buldukça kullanabiliyoruz. Işık topu, ateş edildiği yere yapışıyor ve ışık saçıyor. Sarı top ise oyunun çeşitli yerlerine gizlenmiş süsleri yok etmek için var. Bu süs yok etme olayı bir yan etkinlik, oyunun kendisine bir etkisi yok.
Işık silahının bir amacı yok. Biraz abartılı cümle olarak düşünebilirsiniz ama maalesef ki öyle. Düşmanlarınız ışığa değil sese yanıt veriyorlar. Silahın kendi fenerini kullanarak oyunu bitirebilirsiniz. Tabii ki bulmaca çözerken çıkışın ne tarafta olduğunu bulmak için yararlı bir silah ama oyun mekaniğine bir yararı yok. Sadece karanlıkta daha rahat hissetmeniz ve Unreal Engine 4 motorunun ışık oyunlarıyla güzel atmosferler oluşturmanıza yardımcı oluyor.
Şimdi beni asıl etkileyen, oyunun puanını yukarı çeken kabus bölümüne geldik. Bu bölüm ismine rağmen gerilimi en az olan bölümdü, tamamen bulmacalara odaklanılmıştı. Işık silahı gitmiş, yerine haritanın çeşitli bölgelerindeki alıcılara top atarak etkinleştirip haritayı manipüle ederek çıkışı bulmaya çalıştığımız bir silah gelmiş. Özellikle, alıcı etkin hale geldiğinde, etkilediği cisme ışıklı bir yol çizmesi güzel bir görüntü oluşturmuş. Birbirine bağlı bir kaç odanın içinde geçen bu bölüm, tasarım olarak iç açıcı olmasa da fikir olarak başarılı olmuş.
Fiyat-performans oyunu mu?
Özetleyecek olursak, oyunun iyi yaptığı şeyler var fakat oyun hataları ve biraz da sıkıcı çevre dizaynı yüzünden gölgede kalıyor. Birincil olarak görsel kalite amaçlandığını düşündüğüm Light the Way oyununda çok büyük optimizasyon sıkıntıları var. Eğer bilgisayarınıza güvenmiyorsanız, yapımcı firma bu konuda güncelleme yapana kadar uzak durmanızı tavsiye ederim. Unreal Engine 4 ile tasarlanan oyun fiziğine de ufak değinelim. Bazı bulmacalar için kutu taşıyıp üzerine çıkmanız gerekiyor ama kötü oyun fiziği yüzünden işkenceye dönüşüyor bu bulmacalar.
Light the Way, ben bu incelemeyi yazarken Steam sayfasında 13,50 TL olarak satışa sunulmuş durumda. Diğer bağımsız oyunlara göre düşük bir ücrete sahip. Eğer, gerilim oyunlarından hoşlanıyorsanız ve potansiyele sahip bir küçük stüdyoların hatalarını düzeltip daha iyi yerlere geldiğini görmekten zevk alıyorsanız, bir şans verin derim. Bir konuda dürüst olmam gerekiyor, üç saat sonra oyunu bitip kapattığınızda, oyun hakkında aklınızda hatalardan başka pek bir şey kalmıyor.