Lords of the Fallen serisinin ilk oyunu 2014 yılında piyasaya çıktığında, ARPG alanı bugünkünden biraz farklı bir yerdi. Dark Souls, bu türe çoktan damgasını vurmuştu ve aslında Dark Souls II, bu oyunun ilk sürümü ile aynı yıl piyasaya sürülmüştü ama Souls serisi gibi oyunlar henüz emekleme aşamasındaydı. Sonraki yaklaşık on yıl boyunca birçok önemli evrim gerçekleşecekti. Bu da yeni Lords of the Fallen oyununun, orijinalinden daha fazla şey başarması gerektiği anlamına geliyor.

Lords of the Fallen oyununun 2023 yılında piyasaya sürülen yeni versiyonu, serinin ilk çıkışında eksik olan birçok yönü ele alsa da sunulan genel deneyim, başka bir yerde bir başarı ölçüsü elde edildiğinde her seferinde çirkin kafalarını çıkartan çok sayıda oyun sistemi ve beceriksiz mekanik ile hedeflediği yüksek çıtayı atlayamıyor. Kalite açısından orijinal oyunu geride bıraktığı kesin ama bu, böyle bir oyunu önermek için ne kadar yeterli olabilir ki?

İki oyun da aynı evrende geçse bile bu yapıttan zevk almak için seriye aşina olmak gerekmiyor. Oyuncular, önceki sahibi Lightreaper tarafından öldürüldükten sonra Umbral lambayı ele geçiren ve isimsiz bir ruh olan Lampbearer rolünü üstleniyor. Göreve başlamamız uzun sürmüyor ve bir iblis tanrı olan Adyr’in tekrar yükselmesini önlemek için beş işaretçiyi temizlemek üzere Mournstead topraklarına gidiyoruz. Dünyada ilerlerken engelleri aşmak ve faydalı eşyalar bulmak için Umbral lambayı kullanarak yaşayanların diyarı Axiom’dan ölülerin diyarı Umbral’a geçiş yapabiliyoruz.

Lords of the Fallen, bilindik Souls benzeri oyun konseptlerini bolca kullansa da çift dünya dinamiği, onu kesinlikle türdeki diğerlerinden ayıran benzersiz bir değişiklik. Bununla birlikte, ikiz diyarlarda gezinmek, hepsi oyunun açılış saatinde tanıtılan bir dizi benzersiz kural ve sınırlama ile birlikte geliyor ve oldukça yoğun ve sinir bozucu bir öğrenme eğrisi oluşturuyor. Örneğin, isteğe bağlı olarak Umbral’a geçiş yapmak mümkün ama yaşayanların dünyasına yalnızca belirli konumlardan dönülüyor. Bununla birlikte, belirli birkaç boyut ötesi eylem, Umbral lambası kullanılarak tam olarak geçmeden yapılabiliyor. Örneğin, Axiom’daki tıkalı bir kapı, Umbral’da açık olabilir.

Lords of the Fallen

Lords of the Fallen oyunundaki sıkıntılar hemen baş gösteriyor

Umbral’a geçişin de kendine has tehlikeleri var; sürekli ortaya çıkan düşmanlar ve ölüler diyarında ne kadar uzun süre kalınırsa, o kadar dolan ve dolduğunda katliam yapmaya kararlı korkunç bir iblisi çağıran bir bar gibi. Umbral’da ölmek oyuncu için son bir ölüm cezası iken, Axiom’da ölmek sadece hayatta kalmak için son bir kez Umbral’a oyuncuları itiyor. Özünde, bölüm sonu canavarı savaşları sırasında bile ölümden önce sağlık çubuğuna bir destek sağlamış oluyor. Her ne kadar sonunda ikinci bir doğa haline gelse de tüm dinamik, oldukça inişli çıkışlı bir başlangıç oluşturuyor.

Çift dünya mekaniği ilk başlarda sinir bozucu olsa da dövüşler jeneriğe kadar pürüzsüzden, rahatsız ediciye doğru salınmaya meyilli. Kilitlenme sistemi, yeni ortaya çıkan düşmanları tanımakta alışkanlık olarak yavaş ve onu etkinleştirmeye çalışırken kamerayı etkisiz bir şekilde döndürdüğü birçok zaman oldu. Ayrıca, oyuncunun saldırgan oynayarak engellenen çip hasarını geri kazanmasını sağlayan sistem de hoş ama birçok durumda kullanışsız duruyor. Sık sık pusuya düşmek kendi başına yeterince kötü olsa da Axiom’da bulunan tüm düşmanlar Umbral’a özgü ek düşmanlarla birlikte Umbral’da da ortaya çıktığı için genellikle daha da yıkıcı sonuçlar doğuruyor.

Buna rağmen, savaş ve keşif elementleri gergin bir şekilde keyifli ve kendilerinin ödüllendirici olduğu pek çok durum var. Oyunun savaş sistemi, en azından kağıt üzerinde gerekli tüm kutuları işaretliyor ve oyunculara birçok seçenek sunuyor. Bunlar arasında bir dizi karakter sınıfı, beceri puanı tahsisleri ve yakın dövüş, menzilli ve büyü içeren saldırı seçenekleri yer alıyor. Engelleme ve kaçma mekanikleri tahmin ettiğiniz gibi çalışıyor ama zafere giden daha kesin bir yol, saldırılarını savuşturarak düşmanları ve bölüm sonu canavarlarını dengeden çıkarmak.

Lords of the Fallen uzun bir oyun, boyut ve ölçek açısından bir önceki yapıtı gölgede bırakıyor. Yolculuk boyunca birçok kez, özellikle de dışarıdayken, oyuncular kamerayı 360 derecelik bir kavisle döndürebilir ve Mournstead’in beş işaretinin her birini gökyüzüne delici ışık huzmeleri fırlatarak görebilirler. Bu uzun yolculuk oyuncuları kokuşmuş bataklıklar, bir dağın yamacına tehlikeli bir şekilde tutunmuş ahşap iskeleler, gizemli bir manastır, kül olmuş bir kasaba ve kar ile buz altında kalmış harabe bir kale gibi yerlere götürüyor. Merkezde yer alan Skyrest Bridge’in merkez alanı, oyuncuların dinlenebileceği, ekipmanlarını geliştirebileceği ve çeşitli olay örgülerinden herhangi birini ilerletebileceği, dünyanın kaosundan uzak güvenli bir sığınak sağlıyor.

Lords of the Fallen

Oyunun iki yarısı arasındaki kalite farklarını hemen görebiliyorsunuz

Lords of the Fallen içerisindeki deneyim sırasında, alanların kaçının birbirine dolanıp döndüğünü ve sonunda merkeze geri bağlandığını çözmek oldukça tatmin edici. Güçlü bölüm sonu canavarları da geliştiricilerin yaratıcı güçlerini sergilediklerini gösteren birkaç tuhaf tasarımla unutulmaz bazı önemli noktalara sahip. Bir bütün olarak düşünüldüğünde, oyunun bazı yönleri dengesiz görünebilir ve uzun süresi boyunca tüm bunlar bir uçtan, diğerine geçebilir. Örneğin, seviye tasarımı ve keşif, oyunun ikinci yarısında biraz daha ince ayarlanmış ve kasıtlı hissedilirken, ilk saatler aşırı güçlü düşman karşılaşmaları ve genişleyen ortamlar tarafından baltalanıyor.

İlk bölüm sonu canavarları genellikle ezici gelebilirken, sonraki karşılaşmalar o noktadaki oyuncu seviyelerine daha uygun hissettiriyor. Öte yandan düşman çeşitliliği, ortak düşmanların basitçe yükseltilmiş versiyonlar olarak yeniden ortaya çıkmasıyla biraz eksik hissedilirken, ikinci yarının, daha önce karşılaşılan bölüm sonu canavarlarını oyuncunun tekrar karşısına çıkarma ve bunu bazen adil olmayan tutarlılıkla yapma gibi hoş olmayan bir alışkanlığı var. Oyunun dik zorluk eğrisinin tüm bu örneklerinin muhtemelen oyuncunun seçtiği karakter sınıfının doğrudan bir sonucu olduğu söylenebilir. Geleneksel yakın dövüş yaklaşımını tercih edenler, bulabilecekleri veya satın alabilecekleri çok sayıda güçlü büyüye sahip olmanın avantajlarından yararlanan büyü merkezli bir yapıya sahip olanlardan tamamen farklı bir deneyim yaşayacaklar.

Büyü, kılıç ve kalkan savaşına dengeli bir alternatif sunmak yerine, aşırı derecede güçlü duruyor. Bu durum sadece ana içeriklerin bir büyü kullanıcısı için ne kadar zorlu olduğunu sorgulamakla kalmıyor, aynı zamanda oyunun çevrimiçi bileşenleriyle etkileşime girmeyi aktif olarak caydıran gülünç derecede orantısız PvP temelli düellolarına da neden oluyor. En azından “co-op” temelli yardım bulmak veya teklif etmek çok basit, bu türde genellikle gizlenen bir şeydir bu. Bir diğer yandan, Lords of the Fallen oyununun harika göründüğünü söylemek, Mournstead’in korkunç ve çürümüş hali göz önüne alındığında bir çelişki gibi görünüyor ama durum aynen öyle.

Lords of the Fallen, dünyanın kesinlikle her köşesinin fevkalade kasvetli ve umutsuz görünmesini sağlamak için yüksek düzeyde bir adanmışlık sunuyor. Axiom ve Umbral’ın ikiz diyarları coğrafi alan miktarını etkili bir şekilde ikiye katlıyor ve iki dünya genel hatlarıyla aynı olsa da ancak birinden diğerine geçtikten sonra görülebilen birçok ince nüans sunuyor. Umbral, dipsiz çukurlardan yükselen ya da binalara ve dağ yamaçlarına tırmanan devasa canavarlarla sık sık Lovecraftvari bir kâbustan kopyalanmış bir sahne gibi görünüyor. Umbral’ın ağartılmış, monokromatik renk paletinde bile, Mournstead dünyasında görülen çaba düzeyi etkileyici olmaktan öteye geçmiyor.

Lords of the Fallen

Lords of the Fallen, ilk oyundan pek de ders almamış gibi görünüyor

Lords of the Fallen isimli bu video oyununda müzikal açıdan da beğenilecek pek çok şey var. Yapıtta dinleyeceğiniz epik koro besteleri, oyunun gotik çürüme ve dini çöküş tonlarını vurgulamak için ciddi anlamda ön plana çıkıyor. Seslendirme sanatçıları da rollerini kesinlikle iyi bir şekilde yerine getiriyor. Bu performanslarda çalışmalara emek verildiğini hemen hissediyorsunuz.

Anlatı ve dünya inşası birbirine sıkı sıkıya bağlı ama bu bağı görebilmek için onu aramanız gerekiyor ve bu nedenle bir oyuncu eğer isterse büyük ölçüde hikayeyi ve dünya detaylarını göz ardı edilebilir. Benzer şekilde, yan görevler daha çok Mournstead’de kendi hikaye akışlarını takip ederek seyahat ederken çeşitli yerlerde karşılaşılabilecek ve etkileşime girilebilecek karakterlerle oyun dünyasını ete kemiğe büründürmenin bir yolu olarak var oluyor ve oyuncunun onları araması veya yolculuklarının bir sonraki aşamasını tetiklemek için anahtar öğeleri sağlaması gerekiyor.

Lords of the Fallen oyununun 2014 senesindeki ilk çıkışı ile 2023 yılında yeniden başlatılması arasında geçen süre göz önüne alındığında, bu yeni sürüm yaşatılan macerayı düzeltme girişiminden daha çok kendi başına bir video oyunuymuş gibi hissettiriyor. Bu olumlu bir durum; kesinlikle kendine ait güçlü bir kimlik oluşturuyor ve bunu desteklemek için sağlam miktarda içerik sağlıyor.

Her şeye rağmen orijinal Lords of the Fallen oyununda olduğu gibi, bu kez de savaş sistemi ve çift dünya hilesi etrafında dönen, kendi koyduğu sınırlamaları aşmakta zorlanıyor. Sinir bozucu karşılaşma tasarımları ve bazı yönlere ince ayar yapma ihtiyacı ile oyun, çok kritik problemler bulunduruyor ve böyle problemler varken de oyundan zevk almak oldukça zor.

Lords of the Fallen
Olumlu
İki taraflı bir dünyayı keşfetme konsepti gayet ilgi çekici.
Mournstead dünyasının kendisi tek kelimeyle şahane.
Bölüm sonu canavarlarının tasarımları çok benzersiz.
Yüksek görsel kalite ve yaratıcı sanat tasarımı kendisini hemen belli ediyor.
Olumsuz
Savaş sistemi düşmanlarla savaşmak yerine bize karşı bir savaş veriyor.
Silah tipleri ve farklı saldırı elementleri arasında bir denge bulunmuyor.
Oyunun ilk birkaç saati çok zor ve boğucu bir halde yaşatılıyor.
Rahatsız edici birkaç hata zaman zaman karşınıza çıkabiliyor.
7

Etiketler: