Don’t Nod, sevdiğim bir oyun geliştiricisi ve dağıtımcısı. Eğer bilmiyorsanız, kendileri daha önce Life Is Strange, Life Is Strange 2, Harmony: The Fall of Reverie, Jusant ve Banishers: Ghosts of New Eden gibi oyunlarla karşımıza çıktı. Şirketin daha da fazla oyunu var ama ben sadece fanı olduklarımı yazdım. Neyse, işte bu yetenekli ve popüler ekibin sıradaki oyunu da ikiye bölünmüş olan Lost Records: Bloom & Rage. Ben de birinci bölümünü (kasetini) oynama imkanı elde ettim ve şimdi de karşınıza onun incelemesi ile çıkıyorum. Bloom isimli birinci kaseti, Rage olarak geçen ikinci kaset takip edecek ama onun çıkış tarihi 15 Nisan 2025. Daha var yani.

Lost Records: Bloom & Rage için heyecanlı olmamın en büyük sebebi, oyunun direkt olarak Life is Strange benzeri bir deneyim sunması. O seri de zaten benim en sevdiklerimden bir tanesi. Bu yüzden, bu yeni oyunun birinci kaseti için heyecanlıydım ama daha ilk dakikadan hayal kırıklığına uğradım: PlayStation 5 Pro üzerinde bile oyun 30 FPS… Ben normalde inceleme yazılarıma sunum elementleri ile değil, hikayeyle filan başlardım ama bu yazıda bir değişiklik yapacağım; oyunun 60 FPS olmaması beni gerçekten çok üzdü ve daha en baştan oyuna olan tüm hevesimi kaybettim. Öyle ki oyunun performansı stabil de değil. Sürekli olarak takılmalar ve kare hızı problemleri yaşanıyor.

Oyunun bu şekilde sıkıntılı bir performans vermesi beni gerçekten daha en baştan bitirdi ama bunun karşılığında alınan görsellik en azından başarılı. Oyunda ufak ufak bölümler oynuyorsunuz. Size sunulan bölümü belli bir özgürlük içerisinde keşfediyorsunuz ve her bir bölüm gerçekten özenle yaratılmış, her yerde görsel detaylar mevcut ve genel kalite de kesinlikle yüksek. Lost Records: Bloom & Rage kesinlikle aşırı gerçekçiliği hedeflemiyor; çizgi film benzeri bir yapısı var ama gerçeklik de önemli bir rol oynuyor. Manzaralar, ufukta görünen yapılar veya doğa detayları filan şahane görünüyor. Ayrıca, bolca hayvan da var ki onların da her biri gayet detaylı.

Performansta sıkıntılar yaşadık ama görsellik başarılı. O zaman, ses ve müzik kategorisinde durum nedir? En baştan söyleyeyim ve kısa keseyim; Lost Records: Bloom & Rage oyununun müzikleri gayet başarılı. Sunulan atmosfere ve durumlara güzelce uyum gösteriyor. Öyle çok akılda kalıcı parçalar yok ama kötü de değil kesinlikle. Seslendirme performansları da başarılı ama kayıt kaliteleri bana çok düşük geldi. Yani, karakterler sanki oyunun içinde konuşmuyor da ben yandan ses kaydı açmışım gibi duruyorlar. Sesler zaten o karakterlerin dudaklarına da oturmuyor. Bana çok garip geldi ve açıkçası performans ile neredeyse eşit derecede rahatsız etti bu durum.

Lost Records: Bloom & Rage

Lost Records: Bloom & Rage, Velvet Cove isimli bir kasabada, iki farklı zaman diliminde geçiyor. Nora, Autumn, Kat ve Swann isimli dört arkadaş, 1990’ların sonunda bir şeyler yapmışlar, sonucunda da çok büyük şeyler keşfetmişler ve daha sonra bu konuyu bir daha açmama kararı almışlar. Zamanla herkesin arasındaki bağ kopmuş ama onları günümüzde bir araya getirecek bir olay daha yaşanıyor. Autumn, gizemli birinden bir kargo alıyor ve o kargo, yaşanan o gizemli olaydan, gizemli kişinin haberdar olduğunu belli ediyor. Böyle çok üstü kapalı konuştuğumun farkındayım ama bu tip oyunlarda hikaye çok önemlidir ve spoiler vermek istemiyorum açıkçası.

Neyse, yukarıda bahsetmiş olduğum durum, Lost Records: Bloom & Rage oyununun bir nevi temelini oluşturuyor ve günümüzde bu dörtlünün geçmişte ne yaptığını flashback sahneleri ile görüyoruz. Bu sahneler aslında oyunun oynanabilir olan asıl kısımları. Günümüz bölümleri de oynanabiliyor ama asıl odak noktasının geçmişte olduğu çok net. Bu karakterlerle birlikte geçmişte neler yaşandığını tek tek biz de görüyoruz ve oyun bu şekilde ilerliyor. Bölüm bölüm kendimizi bir geçmişte, bir şimdiki zamanda buluyoruz. Oyunun bölümleri açıkçası kısa ve hafiften tempo sorunu var gibi hissettiriyor. Hatta, buna hafif demek bile biraz hafif kalabilir.

Lost Records: Bloom & Rage oyununda ne yazık ki tempo ve denge yok. Oyunun en sonunda logosunu gördüğümüz açılış kısmı 1 saat sürüyor. Daha doğrusu, mutlaka daha kısa sürüyordur ama ben bu tip oyunları yavaş oynamayı tercih eden biriyim. Yine de denge değişmez; girişi yavaş oynuyorsam, diğer kısımları da yavaş oynayacağım. Neyse, ben zaten 1 saat sonra o logoyu görünce şoka girdim. Ben, oyunun bitmesine hazırlanırken açılışın bittiğini fark ettim. Yalnız, oyunun geri kalanı açılış kısmı gibi değil. Sürekli zamandan zamana atlıyorsunuz ve siz bölümlerde ne olduğunu anlamadan hızlı hızlı geçiyorlar. Tempo sorununu da burada görebilirsiniz zaten.

Aynı zamanda, günümüzde geçen bölümlerin çok büyük bir kısmı gereksiz hissettiriyor. En başlarda iki arkadaşın geçmişi anması gibi bir tema var, ondan önce de barda tek başımıza takılıyoruz. Yalnız, bunların hiçbirinde işe yarar olaylar yaşanmıyor. Boş boş zaman geçiriyormuşuz gibi oluyor. Geçmiş kesinlikle öyle değil, orada yaşanan olaylar ilgi çekiyor ve soru işaretleri doğuyor; hiçbir şey olmasa bile dörtlünün nasıl tanıştığını ve o spoiler dolu olayları nasıl yaşadıklarını görüyoruz ama günümüzde hiçbir şey olmuyor. Lost Records: Bloom & Rage oyununun günümüz bölümleri daha az olsaydı sıkıntı olmazdı ama sürekli olayların içinden çekilip, çıkartılmak can sıkıyor.

Lost Records: Bloom & Rage

Lost Records: Bloom & Rage oyununda bahsettiğim dörtlüden Swann isimli karakteri kontrol ediyoruz. Kendisi oldukça utangaç birisi ve ben bunu çok iyi bir şekilde anlıyorum. Göz önünde durmamak ve odaklar onda toplanınca elinin ayağının birbirine karışması filan bende de olan şeyler ama karakter o kadar aşırı uçlarda yazılmış ki çoğu zaman gerçeklikten çıkıp, çizgi film karakteri gibi hissettirdi bana. Diğer karakterlerde de böyle bir sıkıntı var ama ana karakterdeki sorun 10 ise, onlarda 1. Swann isimli karakterimizin o aşırı uç anları yaşandığı zaman da hikayeden kopmamak elde değil açıkçası. Bu beni üzdü; o anlar olmasa karakter bence inanılmaz gerçekçi yazılmış.

Bu arada, Swann, filmlere bayılan birisi ve elindeki kamerayla da sürekli çekimler yapıyor. Ailesi yaz sonunda taşınacağı için karakterimiz de gitmeden önce olabildiğince anı biriktirmek istiyor; hayvanları, arkadaşlarını, yabancıları filan çekiyor. Bu, oyun mekaniği olarak aslında ilgi çekici bir şekilde sunulmuş. Mesela, bir bölümde farklı hayvanların ufak kliplerini çekip, onların koleksiyonunu tamamlayıp, daha sonra onları 30-40 saniyelik bir filme tamamlayabiliyorsunuz. Elinize kamerayı alıp, onun ekranından dünyaya baktığınız zaman neyin koleksiyona alınabileceği, neyin halihazırda alındığı filan gayet temiz bir şekilde gösteriliyor ve ben bunu kısmen sevdim.

Kısmen dedim; sistem öyle bir şekilde yapılmış ki oyunun bölümlerinde sürekli elinizde kamerayla dolaşmanız gerekiyor. Tabii bu söylediğim sadece koleksiyon meraklıları için geçerli. Yoksa, o koleksiyonları yapmadan da rahatlıkla kaseti bitirebilmeniz mümkün ama ben oyunları %100’e olabildiğince yakın bitirmeye çalışan biri olduğum için bir şey kaçırmak istemiyorum ve bunun için de bölümlerin her bir köşesini 1990’lardan kalma bir kamerayla dolaşmak bir süre sonra sıkıyor. Oyunun şahane görünen görselliğinin tadını bile doğru düzgün çıkartabilmiş değilim açıkçası. Bu arada, kameranın da o Camcorder efekti gayet başarılı ve gerçekçi duruyor.

Görselliğe dönmüşken, Lost Records: Bloom & Rage oyununun söylemeyi unuttuğum birkaç probleminden daha bahsetmek istiyorum. Mesela, kaplamalar ne yazık ki çoğu zaman geç yükleniyor. Ayrıca animasyonlar da kesik kesik oynatılıyor. Doğallıktan uzaklar yani. Sesler de çoğu zaman üst üste biniyor ve kimin, ne dediğini alt yazılarla bile anlamak zor geliyor. Ayrıca oyunda manüel kayıt özelliği yok ve otomatik kayıt da keyfine keder bir şekilde takılıyor. Yani, benim bir ara oyunu kapatıp, başka bir şey yapmam gerekti ama bir baktım ki son otomatik kayıt 30 dakika önce alınmış. Yani, şimdi kapatsam, 30 dakikalık ilerleme kaybedeceğim… Kaybettim de mecburen.

Lost Records: Bloom & Rage

Her neyse, Lost Records: Bloom & Rage içerisinde hikayeyi ve bölümleri keşfetmek asıl olay. Mevzular dönüyor ve biz de bunlara uygun bir şekilde hareket edip, diyalog seçimleri yapmamız gerekiyor. Mesela, oyunun en başından bir örnek vereyim: Bir noktada asılı kalan bir anahtara ulaşmaya çalışıyoruz ve onun altında da bir su boşaltma deliği gibi bir şey var, adı aklıma gelmedi şimdi. Neyse, eğer onu önceden fark edip, o deliği kapatmazsak, anahtara ulaşmaya çalıştığımızda anahtar oraya düşüyor. Eğer kapatırsak, düşmüyor. Bu tip şeyler hikayeyi etkileyebiliyor. Aynı şey diyalog seçimleri için de geçerli ama onlarda neyin, neyi etkilediğini anlamak daha zor.

Diyalog seçimleri aynı zamanda çok dengesiz hissettiriyor. Mesela, yine oyunun başlarında arkadaşlarımızdan biriyle röportaj yapıyoruz ve onların başlarında röportajın/belgeselin ciddi olduğu söyleniyor. Ben de sorularımı buna uygun soruyorum ama öyle hissettim, sorulardan birini sıkıcı değil de kreatif olarak sordum ve atmosfer düştü. Daha sonra bir başka soruda daha şakacı değil de ciddi/sıkıcı seçeneği seçtim, yine atmosfer düştü. Yani, ciddi miyiz, rahat mıyız, gerçekten anlamadım. Bunun gibi diyalog seçimi dengesizliği birkaç kere daha yaşandı. Açıkçası çok amatörce hissettirdi bu anlar ve sanki diyalog seçimlerinin bir önemi yokmuş gibi hissettirdi.

Her şeye rağmen Lost Records: Bloom & Rage ile sunulan hikayeden keyif aldım ve ikinci kaset için oluşturulan merak da bence gayet yeterli. Sadece bu iki kaset arasında fazla zaman farkı olduğunu düşünüyorum ama klasik bir Life is Strange deneyimine kıyasla, bu oyunun bölümleri daha uzun olduğu için de bu zamanı belki affedebilirim. Ayrıca, birinci kasetteki performans, görsel ve ses kategorisi problemlerinden sonra umuyorum ki ikinci kasete çok daha güçlü bir cila çekilir. Aksi taktirde ikinci kaseti çok daha ağır bir şekilde eleştirmem gerekecek. Hatta, oyundaki karakterlerin yaptığı gibi ikinci kasetten sonra kendisinden asla bahsetmemek için yemin bile edebilirim.

Eğer ki Life is Strange tarzı deneyimlerden hoşlanıyorsanız, bu oyunu göz önünde bulundurabilirsiniz ama hemen satın almayın, birazcık güncelleme ve indirim bekleyin. PC üzerindeki optimizasyon durumlarını bilmiyorum ama PlayStation 5 Pro üzerindeki durum pek de parlak değil. Muhtemelen diğer konsol sürümlerinde de durum aynı. Eğer oyunun 30 FPS olması sizi rahatsız etmeyecekse, ses kaydı kalitesi ve kaplamaların geç yüklenmesi gibi olaylara da çok takılmayacaksanız, hikaye bence deneyimlenmeye değecek seviyede ilgi çekici. Özellikle türü sevenler, çok dikkatli bir şekilde bu yapıta bir şans verebilir.

Lost Records: Bloom & Rage
Lost Records: Bloom & Rage
Olumlu
Anlatılan hikaye özellikle sonlara doğru ilgi çekici ve ikinci kaset için heyecan oluşturuyor.
Camcorder genel olarak güzel ve Memoirs sistemi de oynaması eğlenceli bir mini oyun gibi.
Ana karakterimiz arada sırada aşırıya kaçsa da çok gerçek yazılmış.
Görsellik şahane ve bölümler çoğu zaman inanılmaz detaylı.
Müzikler akılda kalıcı olmasa bile atmosfere şahane uyumlu.
Olumsuz
30 FPS gibi bir performans benim için kabul edilebilir değil.
Kare hızı stabil değil, seslendirmelerin kayıt kalitesi ve kaplamaların geç yüklenmesi de oldukça rahatsız edici.
Hikayede ve bölümlerin oynanabilir yapılarında tempo çok dengesiz hissettiriyor.
Memoirs için oyunun dünyasına sürekli kamera ile bakmak gerekiyor.
Animasyonlar kesiliyor, seslendirmeler üst üste biniyor ve diyalog seçimleri zaman zaman dengesiz bir hal alıyor.
7