Keşif odaklı bir platform oyununa ya da diğer adıyla Metroidvania türüne ilgi duymamı sağlamak için bir oyunun çok şey yapması gerekiyor. Kendilerini bu türün benzeri olarak tanıtan ve türün öncülerini harika yapan şeyin ne olduğunu gerçekten anlamayan oyunlardan açıkçası bıkmış bir durumdayım. Bu yüzden Prince of Persia: The Lost Crown için de pek heyecanlı değildim ama kendisini oynayınca anladım ki 2024 yılının ilk sürprizi ile karşı karşıyayız.
Prince of Persia: The Lost Crown, Metroidvania türündeki bir oyunun başarılı olması için gereken özenli dünya tasarımı ve yapısına sahip olmakla kalmıyor; akıcı hareket, şahane savaş mekanikleri, iyi düşünülmüş erişilebilirlik seçenekleri ve bazı gerçek yenilikler de ekleyerek uzun zamandır bu türe en sevdiğim girişlerden birini sunuyor. Şimdi de karşınıza bu oyunu inceleyen bir yazı ile çıkıyorum. Ubisoft, bu sefer oyuncuları gerçekten şaşırtacak bence.
Prince of Persia: The Lost Crown içerisinde bir Pers savaşçı olan Sargon olarak rol alıyorsunuz. Krallığı yıkmaya yönelik bir komplo, bir kaçırma olayıyla sonuçlandıktan sonra Sargon, faili bir zamanlar güzel bir yer olan ve bir lanet tarafından ele geçirilen gizemli Qaf dağına kadar takip ediyor. Ölümsüz savaşçılardan oluşan bir ekiple birlikte kaçırılan prensi kurtarmak ve ihanet edenin adalete teslim edilmesini sağlamak için karakterimiz yola koyulurken, biz de ona eşlik ediyoruz.
Prince of Persia: The Lost Crown içerisinde dünyayı dolaşmak kesinlikle harika hissettiriyor. Kendi serisinin yandan kaydırmalı köklerine geri dönen bu video oyunu, oldukça dolambaçlı bulmacalar ve gizli geçitlerle dolu keşfedilecek oldukça büyük bir dünya sunuyor. Sargon, dünyada kolaylıkla ve zarafetle hareket edebilen zahmetsiz ve çevik bir karakter gibi hissettiriyor. Bu da oyunun anlık oynanış elementlerini gerçekten eğlenceli kılıyor ve kaliteli hissettiriyor.
Prince of Persia: The Lost Crown oyununun dünyasında ulaşamayacağınız hiçbir yer yok
Prince of Persia: The Lost Crown içerisindeki keşif yetenekleri, oyun boyunca fazlalaşıyor ama başlangıçta bile sadece koşma ve zıplama eylemi Sargon olarak dünyada dolaşmayı zorlayıcı hale getiriyor. Hava atlayışları, çift zıplamalar ve benzerlerini eklediğinizde, yeteneklerini akıllıca kullanarak hemen hemen her yere ulaşabileceğinizi hissediyorsunuz. Bu oyunda karşınıza çıkacak bazı zorlu platform mücadelelerini aşmak için de bu yetenekleri akıllıca kullanmanız gerekecek.
Zorlukların tasarımı ve karakterimizin çevrede hareket etme şeklindeki yücelik arasında, kendimi bu bölümlerle karşı karşıya getirmeyi ve her seferinde başarıya biraz daha yaklaşmayı sevdim. Bu mücadelelerin en zorluları ekstra koleksiyon parçaları için olsa da oyunun ana hikaye yolu boyunca oyuncuları test edecek bazı zor bölümler de var. Yine de oyundan en iyi deneyimi almak istiyorsanız, kendinizi ana içeriklerle sınırlamamanızı öneriyorum efendim.
Mücadeleleri son derece ödüllendirici bulsam da Prince of Persia: The Lost Crown size hitap etmiyorsa, oyunu yine de göz önünde bulundurmanızı sağlayacak bazı özellikleri de var. Mesela, oyunun erişilebilirlik ve zorluk seçeneklerinden biri, bu bölümleri tamamen atlamanıza olanak tanıyor. İlgili ayarı açtığınızda, hikayede ilerlemek için gerekli olan zorlu platform bölümlerinin başında ve sonunda portallar görünüyor. Bunlardan geçtiğinizde ceza almadan sona varıyorsunuz.
Eğer bu video oyunu içerisinde meydan okumanın tadını çıkartmak isterseniz, bahsettiğim portallar yolunuza çıkmayacak ama oyundaki diğer harika şeylerle meşgul olmak istiyorsanız harika bir seçenek bence. Ayrıca oyun sonrası keşif yaparken de çok kullanışlı olduklarını gördüm. Yani, tamamen işe yaramaz da değiller. Herkes için işlevselliği farklı olabiliyor. Oyun ayrıca deneyimi tercihinize göre uyarlamak için birkaç seçeneğe daha sahip.
Memory Shard özelliğinin benzer tüm video oyunları için standart olması gerekiyor
Prince of Persia: The Lost Crown içerisinde harita ekranı için normal ve rehberli modlar var. Normal mod sadece gördüğünüz alanları gösterirken, rehberli mod karşılaştığınız hikaye ilerlemesiyle ilgili yolları göstermek için simgeler ekliyor ve sahip olduğunuz yeteneklere göre açık veya kapalı olup olmadıklarını gösteriyor ki bu da Metroidvania türünden oyuncuları uzak tutabilecek olan elementlerden bir tanesi için gayet hoş bir alternatif oluyor.
Bu video oyununa ben normal modda başladım ama rehberli modu bir kere denediğimde, oyunun geri kalanı boyunca açık tuttum. Geçilmez bir bölümle karşılaştığınızı hatırladığınız ancak nerede olduğunu tam olarak hatırlayamadığınız zamanlar için bu bir cankurtaran ve bir şekilde kendi şartlarımla keşfettiğimi hissetmeme engel olmadı. Ayrıca, oyunda keşifle ilgili bir yenilik var ki keşke bu türdeki diğer tüm oyunlarda da olsa dediğim bir özellik: Memory Shard.
Dünyada ilginç görünen ancak henüz ilgilenemediğiniz bir şeyle karşılaştığınızda, yön tuşlarına basarak, anında bir ekran görüntüsü alabiliyorsunuz. Oyun daha sonra haritanızdaki konumunuzu işaretliyor ve görüntüyü ona sabitliyor. Bu şekilde daha sonra yeni yeteneklerle karşılaştığınızda kendi haritanızı ve aldığınız ekran görüntülerini tarayabilir ve o kırılabilir duvarı veya garip kıskaç noktasını tam olarak nerede gördüğünüzü bilebilirsiniz. Memory Shard, basit ama harika bir özellik.
İlgi çekici dövüşlere sahip karakter temelli aksiyon oyunlarından hoşlanan biri olarak, Prince of Persia: The Lost Crown oyununun bu türün bazı unsurlarını kendi dövüşüne dahil ettiğini görmek beni şaşırttı. Tabii ki bir Devil May Cry gibi olmasa da düşmanların dengesini bozmaya, onları havaya fırlatmaya ve hava saldırılarıyla takip etmeye ve savaşta üstünlüğü ele geçirmek için tüm hareket seçeneklerinizi kullanmaya teşvik ediliyorsunuz.
Prince of Persia: The Lost Crown içerisindeki deneyimi istediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz
Hemen yukarıda bahsetmiş olduğum durum, normal düşmanlarla savaşmayı keyifli hale getiriyor ve bölüm sonu canavarları savaşları ile kendisini gerçekten göstermeyi başarıyor. Bu bölüm sonu canavarı karşılaşmaları, en azından benim oynadığım standart zorluk modunda son derece zorlayıcıydı. Anlık tepkiler vermenizi ve hasardan kaçınmak ve karşılığında hasar vermek için hareket seçeneklerinizi iyi anlamanızı gerektiriyorlar.
Metroid Dread veya hatta Souls tarzında olan bazı kaliteli oyunlardaki iyi bir bölüm sonu canavarı karşılaşması gibi Prince of Persia: The Lost Crown içerisindeki bölüm sonu canavarları da kendilerini yenmeden önce birkaç deneme yapmamı, ölmemi gerektirdi ama bu karşılaşmaların sunduğu zorluk genellikle her yenilgiden sonra geri gelmemi sağlayacak şekilde adil ve ilgi çekiciydi.
Yine de herkes bu tür bir oynanış istemeyebilir. Bu nedenle Prince of Persia: The Lost Crown oyununun sayısız zorluk seçeneği, oyunu beğeninize göre uyarlamanıza izin veriyor. Oyunu nasıl etkilediklerine dair iyi açıklamalara sahip birkaç yerleşik ön ayarın yanı sıra, oyunun yönlerini hassas bir şekilde ayarlamak için kaydırıcıları ayarlamanıza olanak tanıyan tamamen özel bir zorluk seçeneği de var. Oyun, ulaşılabilirlik konusuna cidden önem verdiğini her noktada belli ediyor.
Yine de Prince of Persia: The Lost Crown içerisinde hangi zorluk seçeneğini seçerseniz seçin, Qaf dağını keşfetmek zorlayıcı olabiliyor. Daha önce bahsetmiş olduğum platform temelli oynanış anlarının zorluklarının yanı sıra, beyninizi test edecek pek çok bulmaca ve ince çevresel ipuçlarıyla ortaya çıkarabileceğiniz gizli girişler bulacaksınız. Bunlara zaman harcamanız gerekebilir.
Gönül rahatlığı ile herkese önerilebilecek bir video oyunu var karşımızda
Prince of Persia: The Lost Crown oyununun yapmış olduğu birçok olumlu şeyin karşısında, yine de ekranda bir harita olmasını gerçekten isterdim. Metroidvania tarzı video oyunlarında, ekranda bir yerde haritanın küçük bir bölümünü görebildiğim yapıtlar var ve bu özellik, bu video oyununa çok yakışırdı; doğru geçidi kullandığımı, yeni bir alanı keşfettiğimi doğrulamak çok daha kolay olurdu.
Prince of Persia: The Lost Crown içerisinde şu anda rotamdan sapmadığımdan emin olmak için sık sık harita ekranına dönmek zorunda kaldım. Bu da açıkçası oyunun sürükleyici yapısını biraz bozuyor. Bu küçük bir sıkıntı ama oynadığım süre boyunca beni biraz rahatsız etti. Bir diğer yandan, oyunun görsel stilinin de iniş ve çıkışları var. Tek problem harita değil yani.
Oyun; bir tür stilize, basit, pek karikatür olmayan, pek kil olmayan bir görünüme sahip ve bu da beni pek heyecanlandırmadı. Yine de bölüm sonu canavarı savaşları sırasında sevdiğim bazı harika animasyonlar ve görsel efektler oldu. PlayStation 5 üzerindeki performans da kusursuza yakındı. Test etme imkanım yok ama Ubisoft, oyunun 2160p ve 120 FPS olarak çalıştığını iddia ediyor. FPS değeri düşüşlerine karşı hassas biri olarak akıcılıktan başka bir şey fark etmedim. Yani, performans sorunu görmedim oyunda.
Durumu özetlemek gerekirse, Prince of Persia: The Lost Crown isimli bu video oyunundan büyük keyif aldım. Oyunu bitirmem 15 saatten biraz daha fazla sürdü ve bu süre boyunca alışılmışın dışında epeyce keşif yaptım ve ertesi gün tek yapmak istediğim şey oyunu tekrar açıp, daha fazla keşfe çıkmaktı. Zorlayıcı keşif elementleri, harika hareket hissi, ilgi çekici savaş ve tatmin edici bulmacalar var bu yapıtta. Türdeki gerçek yenilik ve akıllıca entegre edilmiş erişilebilirlik özellikleri, bu oyunu gönül rahatlığı ile size önermemi sağlıyor.