Scavengers Studio, oyuncuların karşısına ilk defa Darwin Project ile 2018 senesinde çıkmıştı. Başarısızlık ile sonuçlanan bu oyun ardından stüdyo, bakış açısını tamamen değiştirdi ve The Game Awards 2020 etkinliği sırasında hikayeye odaklanan bir macera oyunu olan Season: A Letter to the Future yapıtını duyurdu. Şimdi ise, 31 Ocak 2023 tarihinde PC ve PlayStation 4/5 platformları için bahsi geçen bu yapıt piyasaya sürüldü. Ben de kendisini PlayStation 5 ile oynama ve inceleme imkanı elde ettim. Peki, Scavengers Studio için tamamen yeni bir deneyim olan bu yapıt, alınan riske değdi mi? Gelin, bu oyunun başarısından da inceleme yazımızın devamında bahsedelim.
Season: A Letter to the Future oyununda Estelle isimli genç bir kadını kontrol ediyoruz. Karakterimiz, bütün yaşamı boyunca bir evde izole bir şekilde yaşamış ama artık dünyanın sonu geliyor. Estelle, bu yüzden artık dünyayı dolaşmak ve gördüğü şeyleri ölümsüzleştirmek istiyor. Böylece belki kendi sonları geldikten sonra dünyada var olacak sonraki nesil için bazı notlar bırakılabilir, onlar da dünyanın eskiden nasıl bir yer olduğunu görebilir. Maceramız bu olaya odaklanıyor ve birbirinden farklı yerleri gezip, birbirinden farklı karakterlerle tanışıp, oralarda yeni hikayelere tanıklık ediyoruz. Tüm bunlar, oyunun genel yapısını oluşturuyor.
Season: A Letter to the Future içerisinde birbirinden rahatlatıcı ve sessiz anlar bulunuyor. Oyun, dünyasını en iyi şekilde görebilmemiz için elinden geleni yapıyor ve tanıştığımız karakterler hakkında da olabildiğince fazla şey öğrenebilmemiz için imkan tanıyor. Tabii ki dünya üzerindeki herkes ilgi çekici olamaz. Bazı karakterler çok monoton hayatları ile tanıtılıyor, bazıları da bambaşka şeyler yapıyor. Burada öne çıkan şey her karakterin otantik olması ve derinlemesine kendilerini tanıyabiliyor olmamız. Ayrıca oyundaki her karakter için seslendirme performanslarının mevcut olduğunu da belirtmek istiyorum; bu açıkçası benim beklediğim bir şey değildi.
Season: A Letter to the Future oyununda anlatılan hikaye bana çok güzel geldi. En azından rahatlatıcı ve sessiz anlar sayesinde kendim de gerçek hayatta biraz rahatladım, yer yer duygulandım ve bol bol düşündüm. Tanıştığım karakterleri tanıma imkanı çok hoşuma gitti, kendilerinin diyalog yazımları ve özellikle de seslendirme performansları bana oldukça başarılı geldi. Belki ben bu oyundan pek fazla bir şey beklemiyordum ve bu yüzden beklentilerim sıfırın da altındaydı ama sonuç olarak yaşadığım çoğu andan memnun kaldım. Bu oyun beni olumlu anlamda sürekli olarak şaşırttı. Yine de yaşatılan deneyim kusursuz değildi.
Season: A Letter to the Future ile anı yakaladık
Season: A Letter to the Future, tabii ki hikayesi ve atmosferi ile ön plana çıkıyor ama aynı zamanda bu yapıtın içerisinde oynanış elementleri de bulunuyor. Bu elementler genellikle ana karakterimizin anılar yakalaması ve onları saklaması etrafında dönüyor. Bu anılar fotoğraf, ses kaydı veya yazılar olabiliyor. Ayrıca oyunda karşımıza çıkan her canlının (insan veya hayvan) ve her manzaranın fotoğrafını çekip, anı olarak da saklayabiliyoruz ki zaten oyun bunu sıkça yapabilmeniz için sayısız muhteşem fırsat sunuyor. Fotoğraf çekerken size sunulan kamera içerisinde birkaç detay ayarı da bulunuyor. Yani, eğer isterseniz dilediğiniz gibi bir fotoğraf elde edebilmeniz mümkün.
Fotoğraf yakalayabilmeniz için size sunulan makine oldukça güzel ve benzer bir sistem ses kaydı alabilmeniz için de mevcut. Season: A Letter to the Future içerisinde birçok farklı çevreden doğa sesleri toplayabiliyorsunuz ve özellikle bu anlarda oyunun ses tasarımının ne kadar muhteşem olduğu ortaya çıkıyor. Zaten seslerine güvenen bir ekip olmasa, böyle bir özelliği de görebileceğimizi sanmıyordum. Bu arada, ses kaydı sırasında DualSense de oldukça güzel bir şekilde kullanılıyor; birçok ses için farklı titreşim şemaları kullanılıyor. Yazı kısmında da mektup topluyoruz ve bunları kendi günlüğümüze dilediğimiz gibi yerleştirebiliyoruz.
Season: A Letter to the Future, bu üç farklı sistemi ile günlüğümüzü gerçekten bizim, kendi kişisel günlüğümüz gibi hissettirmeyi başarıyor. Yani, fotoğrafları tam istediğimiz gibi biz çektik, ses kayıtlarını biz aldık ve mektupları biz yerleştirdik. Bu sırada, oyunda ziyaret edeceğiniz bölümlerde bolca opsiyonel etkileşime geçilebilir öge de bulunuyor. Bunlar da genellikle hem o bölümdeki dünyanın detaylarını size sunuyor, hem de karakterler hakkında daha fazla bilgi veriyor. Bölümler arasındaki yolculuğumuz ise bisiklet ile yapılıyor ki aslında oyunun ilk problemleri de kendisini ne yazık ki bu kategori içerisinde gösteriyor.
Season: A Letter to the Future oyununda bisikletimizi kullanabiliyoruz, onunla birlikte yürüyebiliyoruz ve daha sonra bisikleti bir yere park edip, tek başımıza yürüyebiliyoruz. Bu üç farklı ulaşım sisteminde de ne yazık ki verilen his biraz zayıf hissettiriyor. Bu mekanikler biraz tatsız, kalitesiz ve zayıf hissettirirken, aynı şeyi sanırım kamera kontrolleri için de söyleyebilirim. Açıkçası bu problemler çok daha fazla can yakıyor; oyunun geri kalanında hiçbir sıkıntı bulunmuyor. Böylesine, adeta bir sanat eseri gibi bir video oyununun içerisinde bisiklet sürme ve oyun kamerası sıkıntılı olunca, daha da fazla üzüyor. Oyun açıkçası kusursuz bir deneyime çok yaklaşıyordu.
Oyun oynamaktan ziyade güzel bir resme bakıyoruz
Season: A Letter to the Future, görselliği ile bambaşka bir deneyim sunuyor. Oyunun sadece görsel kalitesi değil, sanat tasarımı da ayrı bir güzelliğe sahip. Oyun adeta bir resim gibi görünüyor. Yani, oyun oynamaktan ziyade çok güzel bir resme bakıyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz ve oyunda ilerleme sağladıkça o resim daha da güzelleşiyor ve bütünleşip, final halini alıyor. Oyunda baktığınız her yer bambaşka bir manzara sunuyor ve karakterimiz bütün yaşamını izole bir şekilde geçirip, dışarıda gördüğü her şeye şaşırıp, sevinirken, oyun aynı duyguları görselliği ile size de yansıtmayı başarıyor. Böyle bir görsellik ile çok nadir bir şekilde karşılaşıyoruz bence.
Season: A Letter to the Future, öyle bir güzelliğe sahip ki sadece dakikalar içerisinde dünyanın sonunun geleceğini bile unutuyorsunuz, sadece gördüğünüz şeyleri kendiniz için ölümsüzleştirmek istiyorsunuz. Bu sırada, daha önce bahsetmiş olduğum kaliteli ses tasarımı ve birbirinden güzel müzikler de oyunun atmosferini çok başarılı bir şekilde tamamlıyor. Kuşların çıkarttığı sesler, rüzgarın esmesi ile birleşiyor ve siz durup, onları dinlemek istiyorsunuz. Karakter seslendirmeleri de kesinlikle ayrı bir başarıya sahip. Ayrıca, dinlediğiniz müzikler de oyunun kendi atmosferik müziği ile radyo müziği arasında zaman zaman dengeli bir şekilde değişiyor.
Son olarak Season: A Letter to the Future, PlayStation 5 konsolunda 60 FPS olarak oynanabiliyor. Oyun ayrıca yeni nesil konsol desteği de sunuyor. Zaten bunun sinyalini daha önce DualSense ile vermiştim. Oyunun performansı kesinlikle kusursuz ve içerisinde minimum seviyede hata bulunduruyor. Benim karşıma sadece 1-2 kere minik hatalar çıktı, onlar da pek rahatsız edici değildi. Ayrıca oyunda pek bir yükleme ekranı yok ve olanlar da hızlı bir şekilde çekiyor. Yani, oyunun genel anlamda sunumu oldukça başarılı. Görselliği, sesleri, müzikleri ve performansı ile ayrı bir kaliteli deneyim elde ediliyor. Tek problem, oynanış tarafında bulunuyor.
İşin içinde her ne kadar dünyanın sonu olsa bile Season: A Letter to the Future, biraz rahatlamak ve sessizlik içinde huzur bulmak isteyen oyunculara hitap eden, mükemmel bir video oyunu. Eğer bu tip macera oyunlarını seviyorsanız veya tamamen yeni deneyimler arıyorsanız ve bu noktada da böyle oyunlar ilginizi çekiyorsa, indirim filan beklemeden bu oyuna bir şans vermenizi öneriyorum. Evet, kontroller ve kamera biraz sıkıntılı olsa bile oyun, size tüm bu negatif elementleri unutturabilecek kapasitede bir deneyim sunuyor. Zaten bu sebepten ötürü kendisini öve öve bitiremedim. Sizlerin de aynı şekilde hissedeceğini umuyorum.