2022 senesinin en ilgi çekici oyunlarından biri gibi görünen Sifu, sonunda oyuncuların karşısına çıkmaya hazır. Sloclap tarafından geliştirilen ve Kepler Interactive tarafından piyasaya sürülen bu oyun, yakın dövüş sanatları ile ilgilenen bir öğrenciyi konu alıyor. Bu öğrenci, Kung Fu ile ilgileniyor ve bu sanat üzerindeki yeteneğini kullanarak, ailesini öldüren beş farklı katilin peşine düşüyor. Oyunun kendisi Çin içerisinde geçiyor ve modern bir şehir havası sunuluyor. Bu noktada oyunun gerçekçiliği hedeflediğini belirtmek istiyorum ama bu gerçekçiliği sadece büyüler bozuyor. Tabii bunu olumsuz bir yorum olarak da söylemiyoruz.
Sifu oyunundaki büyünün kaynağı aslında kontrol ettiğimiz karakterdeki bir tılsımda yer alıyor. Bu tılsım sayesinde karakterimiz, belli bir noktaya kadar ölümsüzlük kazanıyor. Şöyle ki karakterimiz, ölümcül bir darbe aldığı zaman bu tılsım, bizi tekrar canlandırabiliyor ama bunun karşılığında da hayatımızdan birkaç yılı alıyor. Yani, öldüğümüzde eğer 20 yaşındaysak, canlandığımızda çok daha yaşlanmış oluyoruz. Bu büyü ve tılsım, bizi sonsuza dek hayatta tutamıyor; belli bir yaştan sonra büyü bitiyor ve öldüğümüz zaman gerçekten ölmüş oluyoruz; tekrar doğmamız ne yazık ki mümkün olmuyor efendim.
Kalıcı olmasa bile işin içine ölümsüzlük girdiği zaman Sifu oyununun kolay olduğunu düşünebilirsiniz ama durum ne yazık ki öyle değil. Bu oyunda sunulan deneyim inanılmaz zorlu ve size Kung Fu temelli bir güç fantezisi yaşatmak yerine, her yumruk ile sizi yerin dibine sokmaya çalışıyor. Oyun, bölümlerden oluşuyor ve her bölümde benzer bir çevre tasarımı görüyoruz. Bu tasarım ile birlikte sıradan düşmanlar ve bölüm sonu düşmanları da değişiyor. Sadece bölüm sonu düşmanları değil, en güçsüz görünen düşmanlar bile sizi rahatlıkla öldürebilecek bir güce sahip. Oyun sizi hiçbir şekilde affetmiyor ve bu yüzden çok dikkat etmeniz gerekiyor.
Zorluk, kesinlikle bir problem olmamalı. Yani, her video oyunu kolay olacak diye bir şey yok; sektörde kontrast olmalı ve Sifu gibi inanılmaz zorlu oyunları görmeliyiz. Bu zorluğu aslında problem yapan başka bir sıkıntı var, o da oyunun öğrenme zorluğu. Bu yapıtı öğrenmek, ne yazık ki pek kolay değil ve oyun zaten basit bir öğretici bölümden sonra sizin elinizi de pek tutmuyor. Bu oyundaki öğrenim güçlüğünü Street Fighter, Tekken ve Devil May Cry gibi markalarla aynı seviyede tutabiliriz. Bir başka sıkıntı da şu ki saydığım bu oyun markalarının hepsinde seçilebilir zorluk seviyeleri var. Bu oyunda ise öyle bir seçeneğiniz yok.
Sifu, başarısızlığın bir fırsat olabileceğini öğretiyor
Sifu ile Souls gibi bir oyun serisini karşılaştırmak pek doğru olmayacaktır. Souls serisindeki oyunlarda sağa sola kendinizi atarak, karşı saldırılar ve kusursuz zamanlamalı savunmalar yaparak, oyunları başarılı bir şekilde tamamlayabiliyorsunuz. Şu anda incelemekte olduğum bu video oyununda ise düşmanınız ile aranızdaki mesafeden tutun da zincirleme saldırı hareketlerine kadar her şeyi göz önünde bulundurmanız gerekiyor. Saldırıları engelleyerek veya kendinizi sağa sola atarak, bu oyunda başarı sağlayamıyorsunuz. Size gelen saldırının hangi tipte olduğunu anlayıp, ona uygun bir defans yapmayı anında çözmeniz gerekiyor.
Sifu oyununda başarılı olabilmek ve oyundan zevk alabilmek için yapmanız gereken ilk şey, kaybetmeyi kabul etmeyi öğrenmek. Daha önce de dediğim gibi bu oyunda ölebiliyorsunuz ve yeniden doğduğunuz zaman yaşlanmış oluyorsunuz. Bu ölümleri, oyunu öğrenmek için değerlendirirseniz, yeteneğinizi geliştirerek ilerleme sağlarsanız, bir süre sonra oyundaki ilk bölümler, geçmesi oldukça kolay bir hal alıyor ve oyun da sizi bu şekilde ödüllendiriyor. Bu şekilde ödüllendirilmek belki başka bir oyunda benim için sıkıntı olurdu ama bu oyunda oldukça tatmin edici bir his elde edilebiliyor. Tabii bu tatmin edici hissin başka kaynakları da var.
Günümüzde dövüş sanatlarını konu alan birkaç farklı video oyunu var ve bu oyunların çoğunluğu da aslında yeteri kadar kaliteli ve belli bir popülerliğe de sahip. Sifu da aynı şekilde piyasaya sürüldü ve gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki bu oyun, dövüş sanatlarını konu alan en otantik, en yüksek kaliteli ve en tatmin edici oyunlardan bir tanesi. Animasyonlardan tutun da daha sonra bahsedeceğim sunum ögelerine kadar bu oyun, bazı ciddi problemlere rağmen eğlenceli olabiliyor. Bu problemlerden bir tanesi de aslında temel oynanış sistemlerinin bazılarının deneme ve yanılma yöntemi ile deneyimlenebiliyor olması.
Sifu oyununda size yapılabilecek olan saldırılar yukarıdan ve aşağıdan gelebiliyor. Sizlerin de bunları ayrı şekillerde savuşturmanız gerekiyor. Yalnız, özellikle oyun ilerledikçe karşınıza çıkan güçlü düşmanların nereden saldırabileceğini anlamak neredeyse imkansız. Yani, yapılan animasyonlar filan saldırı tipini ne yazık ki başarılı bir şekilde oyuncuya yansıtamıyor. Bu da oyun tasarımının en büyük eksilerinden bir tanesi. Belki bu saldırıları savuşturmak, oyunun kaynağında yer almasaydı, affedilebilir olabilirdi ama oyun mekaniği için bu kadar önemli olan bir sistemin çok daha anlaşılabilir bir şekilde sunulması gerekiyor.
Roguelike mantığı biraz farklı bir şekilde kullanılıyor
Sifu oyununun içerisinde hem sizin, hem de düşmanlarınızın iki farklı can-dayanıklılık barı bulunuyor. Can barını detaylandırmaya zaten gerek yok, onu hepimiz biliyoruz; bar sıfırlandığı zaman ölüyoruz. Dayanıklılık barı ise bazı saldırılarla aşağı çekilebiliyor ve kendisi sıfırlandığı zaman düşmanımız, birkaç saniyeliğine defans yapamıyor. Bu anları da kendisini tamamen etkisiz hale getirebilmek için kullanabiliyoruz. Aynı şey tabii ki düşmanlarımız için geçerli; bizim dayanıklılık barımız sıfırlandığı zaman da bizler savunmasız kalıyoruz. Eğer olur da ölürseniz, daha önce birkaç kere tekrarladığım yaşlanma mekaniği devreye giriyor.
Bu mekanik, Sifu oyununa aslında Roguelike tarzı sistemleri tanıtıyor. Oyunda her öldüğünüzde yaşlanıyorsunuz ve yeniden canlanıyorsunuz. 70’li yaşlarınızda öldüğünüz zaman ise gerçekten ölüyorsunuz ve yeniden canlanamıyorsunuz. Yalnız, bu durumu yaşadığınız zaman oyun tamamen kendisini sıfırlamıyor. Öldüğünüz zaman önceki bölümleri tekrarlayabiliyorsunuz ama bu bölümlere, kendilerini başarılı bir şekilde tamamladığınız en genç yaşınızda giriş yapıyorsunuz. Yani, önceki bölümü 50 yaşında bitirdiyseniz, oyuna sıfırdan başlamak yerine, önceki bölüme, 50 yaşınızda geri dönebiliyorsunuz. Tabii bu her zaman olumlu sonuçlar doğurmuyor.
Bazı zamanlarda oyuna baştan başlayıp, her bölümü daha genç bir yaşta bitirmek, bir önceki oyun seansınızda 50 yaşınızda ulaştığınız bölüme çok daha genç bir yaşınızda ulaşmak, hedefiniz oluyor. Bu sayede kendinize daha fazla can tanımlamış oluyorsunuz ve oyunda daha ileri bölümlere, daha rahat bir şekilde ilerleyebiliyorsunuz. Tabii oyunda ilerledikçe yeni yeteneklerin kilidini de açabiliyorsunuz ve bu yetenekler de genel anlamda temel oynanışı derinleştiriyor. Ayrıca, bu yetenekleri kalıcı olarak elde edebilmek de mümkün. Tecrübe puanı kazanmak çok zor olsa da bazı yetenekleri kalıcı olarak elde etmek, oyunda daha hızlı ilerleme sağlamanıza imkan kılıyor.
Sifu oyununun can sıkıcı olan noktalarından bir tanesi de aslında bu. Oyun, Roguelike temelli sistemlere biraz fazla eğiliyor ve tecrübe puanı kazanmak da oldukça zorken, oyunu tekrar ve tekrar ve tekrar ve tekrar oynamak çok sıkıcı olabiliyor. Özellikle de Roguelike mantığına yabancı bir oyuncuysanız, aksiyon temelli bir deneyim arıyorsanız, bu oyunun en kötü noktalarından bir tanesi muhtemelen bu olacaktır. Eğer bahsi geçen oyun türüne hakimseniz, Roguelike mantığını seviyorsanız, bu video oyununda çok da tekrar içerik sıkıntısını çekeceğinizi sanmıyorum. Oyun, kendisini çok sık bir şekilde tekrar ediyor olsa bile en azından eğlence sunuyor.
Sifu, beklediğinizden çok daha kaliteli bir deneyim sunuyor
Sifu oyununu 4K destekli bir televizyonda, PlayStation 5 konsolum ile deneyimledim. Oyunun yeni nesil versiyonu da mevcuttu ve sonucunda elde ettiğim görsel sunumdan da kesinlikle memnun kaldım. Oyun, sanat tasarımı tarafında biraz daha çizgi filmsel bir şekilde sunuluyor ama yine de çevre detaylarını, karakter modellerini, görsel efektleri ve çok daha fazlasını yüksek bir kalitede oyunculara göstermeyi başarıyor. Oyunda ilerledikçe karşınıza çıkan canlı ve farklı renkler, her bölümün benzersiz görünmesi ve çok daha fazlası da bu oyunu görsel sunum tarafında benzersiz bir seviyeye çıkartmaya yetiyor benim gözümde.
Performans tarafında ise Sifu, PlayStation 5 konsolunda 60 FPS olarak çalışıyor. Aksiyonun en yüksek değerlerde olduğu anlarda bile herhangi bir performans problemi yaşanmıyor. Aynı başarı kesinlikle DualSense üzerinde de hissedilebiliyor. Oyun, bu kontrolcü üzerindeki yeni nesil teknolojileri pek yaratıcı bir şekilde kullanmasa bile en azından oyunun verdiği hissi ikiye katlamayı başarıyor. Bu da benim kitabımda teknoloji kullanımının başarılı olması için yeter de artar bile. Aynı zamanda oyunun yükleme ekranları da oldukça kısa sürüyor, neredeyse sizi hiç bekletmiyor. Artık yeni nesil konsollarda bu gibi özellikler pek şaşırtmıyor.
Sesler ve müzikler ise Sifu oyununun başarılı olduğu bir başka alan. Aslında, müzikler genel anlamda ortalama üstü ama duyusal alanda öne çıkan en büyük şey, oyunun ses tasarımı oluyor. Saldırı veya savunma yaptığınız zaman çıkan sesler, çevredeki ses atmosferi, karakterlerin çıkarttığı diğer sesler ve çok daha fazlası, benim tahmin ettiğimden çok daha yüksek bir seviyede sunuluyor. Yani, bu video oyununun görselliğini, performansını, seslerini ve müziklerini topluca ele aldığımız zaman sunumun başarılı olduğunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Bu noktada sadece müziklerin biraz daha dikkat çekici olmasını isterdim, o kadar.
Sifu, zor bir video oyunu ve aynı zamanda da Roguelike mantığını içerisinde bulundurduğu için aynı zorluk ile sayısız kez karşı karşıya gelmeniz gerekebilir. Yalnız, eğer yeteri kadar emek harcarsanız, kendi yeteneklerinizi bu oyun üzerinde geliştirirseniz, kademeli olarak oyunda daha iyi olabilirsiniz ve sürekli ileri adım atabilirsiniz. Eğer bu tip zorlu video oyunlarından hoşlanıyorsanız, incelemekte olduğum bu oyunu da sizlere kesinlikle öneriyorum. Yalnız, zorluktan ve/veya Roguelike mantığından hoşlanmıyorsanız, bu oyundan uzak durmanızı öneriyorum. Kendisi, uzaktan göründüğü gibi tamamen aksiyon temelli bir yapıt değil.