Nedir şu zombilerin, insanlardan çektiği? Artık neredeyse hemen her oyunda gerçek insanlar, yani oyuncular tarafından ölüme terk edilen zombi kardeşlerimize yapılan zulmü anlatacağız State of Decay 2 incelemesi ile. Satırlarla, sopalarla parçaladığımız, hiç utanıp çekinmeden ateşli silahlarla beyinlerini dağıttığımız, koca dünyada kimi kimsesi olmayan bu gariban halkın dramına yeniden şahit olacağız. Bakalım bu kendine has devam oyununda; ne gibi değişimler gözümüze çarpacak, hangi mekanikler aklımızda kalacak, nasıl bir intiba edineceğiz, hep birlikte göreceğiz. Karşımızdaki video oyunun bir birinci parti oyun olduğu bizlere gösterilebiliyor mu ve bize eğlenceli vakit geçirmeyi başarabiliyor mu, gibi soruların yanıtlarını bulmaya çalışacağız. Lafı fazla uzatmadan, zombi kardeşlerimize ne gibi çileler çektireceğimize bir göz atalım dilerseniz.

State of Decay 2 incelemesi

En iyi tarafından bakalım öncelikle, vuruş hissiyatı oyunun önüne geçiyor

Oyunun, zombilerle dolu bir kasabada yaşanılan hayatta kalma mücadelesini konu aldığını biliyoruz. İnceleme yazını kaleme aldığımız türün bu yeni temsilcisine dair içimde büyük umutların olduğunu itiraf edeceğim. State of Decay 2, Microsoft ekibinin birinci parti oyunu olarak karşımıza çıkarılıyorsa, özel olan noktaları muhakkak olmalıydı. Aslında oldu da. Özel noktalar olarak lanse edebilir miyiz bilemem ama oynanış olarak keyif alınan pek çok kısımdan söz edebiliriz. Öncelikle State of Decay 2 oyununun en dikkat çeken, en beğendiğim kısmını belirtmek istiyorum. Oyunu; ister yakın dövüş olsun, ister ateşli silahlarla olsun, vuruş hissiyatı açısından oldukça başarılı bulduğumu söyleyebilirim.

Yakın dövüş kısımlarında, havada dolaşıp yapay bir biçimde rüzgarı keserek, rakibe sözde zarar veren silahları görmüyoruz. Bire bir darbeler, karşımızdaki zombi kardeşlerimizin bedenlerine nüfus ediyor. Ne kadar insani bir fikir orası tartışılır ama bir oyunda vuruş hissi olacaksa, bu şekilde olması gayet uygun görünüyor. Ayrıca sürekli olarak kısıtlı sayıda animasyonla da karşılaşmıyoruz. Rakiplerin yaklaştığı yönlere ve rakiplerin türlerine göre değişim gösteren, oldukça kanlı öldürme animasyonları ilgi çekmeyi başarıyor. Kol koparmalar mı dersiniz, kafasının ortasına satır geçirmeler mi dersiniz, elinizdeki silahın türüne ve yapacaklarına göre, bir hayli tatmin edici, yakın dövüş vuruş hissine ulaşıldığını rahatlıkla söyleyebiliyorum.

Tabii yakın dövüş silahlarıyla başarılı bir performans gösteren dinamiklerin elleri, ateşli silahlara geldiğinde de armut toplamıyor. Uzun süredir hasret kaldığım, ya atıcılık oyunlarının hiç birisinde olmayan ya da benim denk gelmediğim, ateşli silahların gerçek vuruş hissine, State of Decay 2 ile kavuştuğumu söyleyebilirim. Eskiden; geliştiriciler ve oyuncular tarafından önemsenen; kurşunun girdiği yer ve oluşan hasar mekaniğinin, bu oyunda başarıyla uygulandığını gördüm. Aslında bu bir yenilik de değil, eski ve başarılı olana bir çeşit geri dönmektir fakat oynanış keyfini bir hayli arttırdığı için ayrıca altınız çizilmesinin gerektiğini düşünüyorum. Patlayan kafalar, uçan kollar şöyle dursun, kurşunun girdiği yerde imleç farklılaşması değil, verilen hasardan oluşan kan sıçramalarının bu derece iyi işlendiği bir oyunla, uzun süredir karşılaşmamıştım.

State of Decay 2 incelemesi

Göz kamaştırıcı başlangıç çok mu kısa sürdü ne?

Oyuna ilk adımımızı attığımız anda karşılaştıklarımızdan sonra, kendimize acaba diye soruyoruz; derin bir hikaye örgüsüyle mi karşılaşacağız, diye. Akşam güneşinin etkileyici parlaklığı eşliğinde oyuna giriş yaptığımızda, üzerimize gelen zombilerden ziyade, ışıklandırma ve gölgelendirme efektleri dikkatimizi çekiyor. İçerik bakımından hiç de boş olmayan bir giriş bölümüyle beraber, bir tutam da hikaye parçası alarak ana oyunun geçeceği, açık dünya kasaba haritamıza gidiyoruz. Burada barınacağımız eve girdikten sonra görevlerimizi almaya başlarken, hayatta kalma gibi bir derdimiz olduğu gerçeğiyle yüzleşmemiz uzun sürmüyor.

State of Decay 2, özellikle serinin ilk oyununu hiç oynamayanlar için gayet faydalı olduğunu düşündüğüm, bir nevi alıştırma görevleriyle, oyunun yapısını öğreterek bizleri kendisine adapte etmeye başlıyor. Özgürlük alanımız var, pek çok seçeneğimiz var ama tüm bu çeşitlilikle birlikte yalnızca tek bir hayatımız var. Yani ölmemek için türlü yolları denerken, ihtiyaçlarımızı da bir yandan inşa etmemiz gerektiğini görüyoruz. Hikayenin hemen ilk kısmında olduğu için söylemek fazla sürprizi bozmayacağından burada belirteyim; zombiler tarafından ısırılan arkadaşımız için panzehir üretmek zorunda olmamız da yavaş yavaş gerilmemizin gerektiğine işaret ediyor.

Burada ilginizi çekebilecek bir durumdan bahsedelim kısaca. Giriş kısmındaki kadar etkileyici görüntüleri, kasaba bölgesine geldiğimizde göremiyoruz. Sakin, insanların terk ettiği, sıradan bir kasabadayız ve hayret verici grafikler, giriş kısmında kalıyor sanki. Yine duru ve rahatsız etmeyen bir dünyadayız ama oyunun grafikleri bizi artık etkilemiyor. Bu durum, büyük bir eksi değil aslında çünkü oynanış dinamiklerinin başarısı, etrafta yapabileceğimiz onca etkinlikle birlikte, artık grafiklerin önemi de bir yerden sonra azalıyor. Yine de genel anlamda yeterli grafiklerle karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Yeterli ama giriş kısmındaki kadar dikkat çekici olmayan grafikler bunlar.

State of Decay 2 incelemesi

Gelin, güzelliklerle dolu bir dünya inşa edelim

Oyun; temel olarak ilk State of Decay oyunuyla bir hayli benzerlik gösteriyor ama bu ilk oyunu oynamayan pek çoğumuz için, oyun boyunca nelerle karşılaşacağımızı anlatmak isterim. İlk amacımızın, hayatta kalmak olduğunu belirtmiştim. Hayatta kalmamız için de bazı zaruri ihtiyaçlarımız var ve bu ihtiyaçları, güvenli evimize kurduğumuz alanlar vasıtasıyla karşılayabiliyoruz. Nedir bu alanlar diye sorarsak yine kısaca anlatmaya çalışalım. Güvenli ev alanı dahilinde yapabildiğimiz, evin içerisinde ya da bahçe kısmına inşa edilebilecek bazı istasyonlarımız mevcut. Bu istasyonlar vasıtasıyla evimizin mutluluğunu sağlayabiliyoruz desek yanlış olmaz sanırım.

Sağlık istasyonu; zehirlenmelere ve alınan hasarlara karşı tedavi ögeleri üretmeye yararken, mutfak istasyonu; karakterlerin beslenmeleri yönünde yardım sağlıyor. Tüm detayları yazarak aklınızı karıştırmak da istemem. Bahsettiğim istasyonların; uyku ihtiyacı, güvenli evin aydınlatılması için jeneratör, araç gereç üretimi gibi pek çok vazifeleri olduğunu söyleyebiliriz. Bir hayli detaylı alanlarda olan bu istasyonları, oyunun en başlarından itibaren yerleştirmemiz gerekiyor. Yerleştirme işlemi için de ayrı bir menünün olduğunu belirtelim. Tabii canımız hangisini isterse, o istasyonu üretemiyoruz. Üretim işlemlerinin yapılması için, oyun bizden gezmemizi, dolaşmamızı, keşfetmemizi istiyor. Böylelikle birbirine kenetlenmiş iki mekanikle iç içe bir biçimde ilerleyişimize devam edebiliyoruz.

Keşif yapmak oyunun ana işlevlerinden birisi. Zira, istasyonlarımız için gerekli materyaller bu keşifler sırasında alınan çantalar vasıtasıyla karşılanıyor. Çantayı; evimizde belirlenen bölgeye getirdiğimizde, o özelliğe dair sayısal madde artışı gözleniyor. Bırakılan maddelerin her bir gidiş gelişte, tek bir çanta olarak getirildiğini de ekleyelim. Yani oyun; bizi iki oynanış özelliği arasında mekik dokumaya zorlarken, bir yandan da oyunun genel süresini uzatıyor. Oyunun genel yapısı da; bir yere git, materyal ve ana öge topla, araştır geri dön mantığıyla işliyor ki onu da bir diğer başlık altında ele alalım dilerseniz.

State of Decay 2 incelemesi

Oynamak güzel ama o sınırsız eğlenceye ulaşmak zor

State of Decay 2 incelemesi vasıtasıyla oyununu anlatmaya başladığımda, oyundaki temel dövüş mekaniklerinin başarısından bahsetmiştim. Gerçekten de zombilerle yakın dövüş yapmak, ateşli silahlarımızla onları vurmak, uzun süredir yaşamadığım bir hissi tattırdı. Oyunun genel yapısına baktığımızda, animasyonların, araç sürüş mekaniklerinin, şehrin korkutucu yapısının birleşerek, oldukça iyi bir atmosfer oluşturduğunu da söyleyebilirim. Tüm bu özelliklere, oyunun seslerini de eklediğimizde, hayli başarılı bir oyunun içerisinde buluyoruz kendimizi ama bu eğlencenin ne yazık ki katlanarak sürdüğünü söyleyemiyoruz.

Temelde; yeni birimler ve istasyonlar inşa ettiğimiz güvenli evimizi geliştirmek, bu geliştirmeleri gerçekleştirmek adına kasabada birbirine çok benzeyen yapıları araştırmak, araştırdığımız yapılar arasında yeni güvenlik noktalarımızı alabilmek ve tüm bu araştırmalar sırasında karşılaştığımız sayısız zombiyle mücadele etmek üzere bir döngüye giriyoruz. Bir görevi yerine getirdikten sonra diğerine gittiğimizde aşağı yukarı aynı süreç tekrarlanıyor. Tabii her süreçte gereksinimlerimiz artıyor veya değişiklik gösteriyor. Seçebildiğimiz tüm karakterlerin sıkıntıları baş gösteriyor. Dertler farklılaşsa da çareyi üreteceğimiz yolumuz fazla değişmiyor.

Oyunda hikaye unsurunun da bulunduğunu da ekleyelim. Kendi başımıza, güvenli ev ve istasyonlarımızın gereksinimleri için araştırma gezilerine çıkabileceğimiz gibi diğer karakterlerden de yeni görevler alarak ilerleyişimizi sürdürebiliyoruz. Hikaye ve karakterler arası diyaloglar oyuna farklılık sunma konusunda katkı sağlasalar bile bu hikayeler sonucunda yaptıklarımız değişkenlik göstermiyor. Birbirlerini tekrarlar nitelikte; bir yere ulaş, zombilerle savaş ve onları bölgeden temizle, görevde istenilen parçayı bul ya da söylenen kişiyle konuş, sonra da verilen görev doğrultusunda ilerle tarzında görevler üst üste gelip duruyor. Çeşitlilik sağlanmak istenirken, hep aynı şeyleri yapmak biraz can sıkıcı olabiliyor.

State of Decay 2 incelemesi

Sıkıntı yaşanılan noktaları tek tek işaretliyoruz

Oyundaki sıkıntılı kısımların bir kısmından, oynanışı anlattığımız bölümde bahsetmiş olduk ama ne yazık ki o kadarla sınırlı değil. Oyunun görevler bazında birbirini tekrar ettiğinden bahsettik. Bu tekrarlayışların önüne geçmek için farklı görev yapılarının bulunduğunu ama bu görevlerin de birbirlerini bir süre sonra tekrarladıklarını da ekleyelim. Örneğin; gidip bir kişiyi bulmamız ve onunla konuşmamız istenebiliyor. O kişiyi bulunca farklı bir yere beraberce gidiyoruz. Oradaki araştırmanın ardından aldığımızı güvenli eve bıraktığımızda birkaç farklı biçimde görev tamamlanıyor. Bir süre sonra verilen görevlerde aynı işleyişin tekrarlandığını sıklıkla görüyoruz.

Oyundaki teknik sorunlara da değinmeden geçmemek gerekiyor. Sıklıkla oyunun kendi kendine kapanması sorunlarını yaşadığımı belirtmeliyim. Henüz ilk oyuna girdiğim zamanlarda daha çok karşılaştım bu sorunlarla. Ayrıca optimizasyona dair bazı sıkıntıların da var olduğunu ekleyelim. Bazen kaplamalar çok sonradan geliyor, bazen gerekli detaylar görülmüyor. Araçla giderken bir anda boş arazide bitki örtüsünün oluşması gibi sürprizlerle sıklıkla karşılaştığımı söyleyebilirim. Boş sandığını bir arazide, yerde aniden bitki örtüsünün yetişmesi, kaplamaların geç yüklenmesinden çok daha fazla dikkat bozabiliyor.

Animasyonların bazılarının yetersiz kaldığını bazı noktalarda ise basit bir komut vermek için soğuk terler dökebileceğinizi ekleyelim. Misal olarak; sıradan bir kapıyı kapatmak için doğru noktayı bulmanız ve orada durarak komutu vermeniz gerektiği gibi araya giren diğer karakterler varsa onlarla etkileşime geçilmesiyle dakikalarca bir kapıyı kapatamama sıkıntısıyla yüzleşebilirsiniz. Bazen aynı kapıyı kapatmayı başardığınızda kendinizi de dışarıda bulabileceğinizi belirtelim. Bu sıklıkla karşılaşılan örnek gibi; oyunun her alanında, karakterin komut vermesi konusundaki sıkıntıların yaşandığını söyleyebiliriz.  Ayrıca, haritanın bazı noktalarında; kontrol ettiğimiz karakterin veya araçlarımızın sıkışmalar yaşadığını da söylemeden geçmeyelim. İki kaya arasına düşerek kendi kendine zıplayan karakterimi, düştüğü yerden çıkaramayınca, oyunu kapatmak zorunda kalmıştım.

State of Decay 2 incelemesi

State of Decay 2 alınır mı, hangi platformda oynanır?

State of Decay 2 bilindiği gibi bir Xbox One ve Windows 10 platformları özel oyunu. Yani, Microsoft bünyesindeki bu video oyunu oynamak istediğiniz takdirde ya bir Xbox One platformundaki oyun konsolu sahibi, ya da Windows 10 işletim sistemli bir PC sahibi olmanız gerekiyor. Microsoft Store aracılığıyla oyunun farklı sürümleri satın alınabileceği gibi, Xbox Game Pass sistemi abonesi olunduğu takdirde, oyuna başka bir ücret ödemeden erişim sağlayabiliyorsunuz. Burada oyuncular kendi tercihlerini diledikleri gibi kullanabileceğinden, fazla bir yorum yapmaya gerek bulunmuyor.

Oyun alınır mı, bu para verilir mi, gibi soruların yanıtlarını da tek bir ücret ölçüsü olmadığından net olarak yanıtlayamıyoruz ama özellikle ülkemizdeki Microsoft dijital satış mağazalarındaki fiyatların, diğer ülkelere ve döviz birimine göre ucuz bir biçimde listelendiğini belirtelim. Az paraya uzun süre oyun deneyimi sunan State of Decay 2 için hissedilen eğlence miktarının da kişiden kişiye göre değişeceğinin altını çizelim. Oldukça popüler olan zombi temalı hayatta kalma türündeki video oyunlarına bir yenisinin eklendiğini görüyoruz. Bu oyun türünün; yüksek kaliteli fakat hatalarından arındırılması gereken yeni bir örneğiyle karşı karşıya olduğumuzu ifade edebiliriz.

Microsoft, State of Decay 2 ile beklenen patlamayı yapamasa da özellikle dövüş mekanikleri ile başarılı bir çizgiye imza atıyor. Ayrıca serinin bu yeni oyunuyla hayatta kalma ve aksiyon türünün ortalamasının üzerinde bir yapım, oyuncuların karşısına çıkartılıyor.
Olumlu
Harika vuruş hissi.
Geniş çaplı oynanış alanı.
Çeşitli inşa ve hayatta kalma dinamikleri.
Uzun oynanış süresi.
Olumsuz
Birbirine çok benzer görevler.
Sabır isteyen devamlılık.
Grafiklerde ve kaplamalardaki hatalar.
Oyunun genelindeki teknik sorunlar.
7.4