Unknown Worlds Entertainment, 2018 senesinde oyuncuların karşısına Subnautica ile çıkmıştı. Uzaylı bir gezegende, okyanusun ortasında hayatta kalmaya çalıştığımız bu oyun, o kadar çok beğenildi ki seneler sonra bir devam oyunu geliştirildi. Subnautica: Below Zero isimli bu oyun aslında bir süredir PC tarafında erken erişim sürecindeydi ve geçtiğimiz günlerde de açıklanan tüm platformlar için resmi çıkış gerçekleştirildi. Unknown Worlds Entertainment tarafı sağ olsun, ben de bu yeni video oyununun inceleme kopyasına PlayStation 5 konsolumda sahip olmayı başardım ve şimdi de sizler için oyunu detaylandıracağım.
Subnautica, hikaye açısından şaşırtıcı bir derecede zengindi. İşte bu zengin hikayenin 2 sene sonrasını Subnautica: Below Zero oyununda yaşıyoruz. Bu hikayede bir bilim insanı olan Robin Ayou, 4546b isimli gezegene gidiyor ve kız kardeşinin ölümünü araştırıyor. Gezegene gizlice giden Robin Ayou ve ölmüş olan Samantha Ayou, Alterra için çalışıyordu. İşte bu şirket, seneler içerisinde gezegene bazı üsler kurmayı başarmış ama nedendir bilemiyoruz, tüm çalışanlar o gezegenden geri çağırılmış. Zaten bizim karakterimiz de bunu fırsat bilerek kendisini gezegene gönderiyor. Yalnız olduğu için rahatlıkla araştırma yapabilecek.
Robin Ayou, bahsetmiş olduğum bu uzaylı gezegene iniş yaptıktan sonra bir yardım sinyali alıyor ki aslında böyle bir sinyalin olmaması gerekiyor. Sonuçta, gezegendeki tüm insanlar geri çağırıldı. Subnautica: Below Zero oyununun önemli hikaye noktalarından biri de zaten bu anlarda yaşanıyor; bir uzaylı ile tanışıyoruz, kendisi bizim beynimize giriyor ve daha sonra da ona yeni bir vücut bulabilmek için yeni bir maceraya atılıyoruz. Bu sırada içerisinde bulunduğumuz gezegen, bu gezegenin uzayları ve Alterra hakkında da bolca şey öğreniyoruz tabii ki. Robin Ayou, bu sırada kız kardeşinin ölümünü de araştırmaya devam ediyor tabii ki.
Subnautica: Below Zero oyununun hikayesini bahsetmiş olduğum bu iki olay oluşturuyor: Karakterimizin kız kardeşinin ölümünün araştırılması ve bulduğumuz uzaylı için de yeni bir vücudun ayarlanması. Hikaye hakkında tabii ki daha fazla bilgi vermeyeceğim keyifleri kaçırmamak için ama hem hikayenin, hem de hikaye anlatımının bir önceki oyuna göre birkaç seviye yukarıda olduğunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Ayrıca, aynı anda iki hikayenin de ilerletiliyor olması yaşatılan deneyimin ilgi çekici olma süresini uzatıyor benim gözümde. Oyunun en sonunda, bir başka devam oyununa verilen sinyaller de hoşuma gidiyor tabii ki.
Subnautica: Below Zero, eğlenceli bir oynanış sunabiliyor mu?
Subnautica ile Subnautica: Below Zero oyunlarının temel oynanışı birbirlerine gayet benziyor. Bu yüzden, ilk oyunu halihazırda oynadıysanız, bu oyunda yabancılık çekeceğinizi hiç düşünmüyorum. Her şey yine oyun modu seçimimiz ile başlıyor: Survival, Freedom, Hardcore ve Creative isimli modlardan bir tanesini seçip, deneyimimize başlayabiliyoruz. Oyunun temelinde ise macera ve hayatta kalma ögeleri yer alıyor. Ayrıca yine birinci şahıs bakış açısından deneyimimizi yaşıyoruz. Açık dünya yapısı da tahmin edebileceğiniz gibi ilk oyundan geri dönüyor. Oyundaki ana amacımız, hayatta kalmaya çalışırken, belli başlı görevleri tamamlayıp, hikayeyi ilerletmek.
Subnautica: Below Zero oyununda hayatta kalabilmek için kendimize bir üs kurabiliyoruz, kaynaklar toplayabiliyoruz, yeni teknolojiler keşfedebiliyoruz ve daha fazlasını yapabiliyoruz. Oyunda hem karayı, hem de okyanusu keşfetmek mümkün ve okyanus keşifleri için su araçları bile üretebiliyoruz. Zaten orijinal oyunu oynamış olan oyuncular, bu tip teknolojilere alışık olacaktır. Bu oyunda yaşayabileceğiniz en farklı şeyler, okyanus kadar karayı da keşfedebiliyor olmanız. Tabii ki bu oyunda da okyanus ön planda ama kara da ilk oyundaki kadar arka planda değil. Karada ve okyanusta keşfedilebilecek bolca yapı ve daha fazlası bulunuyor.
Tüm bunların haricinde, Subnautica: Below Zero oyunundaki temel oynanışı eğlenceli hale getirebilen bir diğer sistem ise hem gece-gündüz döngüsü, hem de dinamik hava şartları olacaktır. Zaman döngüsü zaten ilk oyunda da vardı ama dinamik hava şartları, eğer yanlış hatırlamıyorsam bu oyundaki bir yenilik. Bu hava şartları arasında rüzgar, kar fırtınası, sis ve daha fazlası yer alıyor. Tabii ki eşya üretme tarafı en büyük güncellemeyi alıyor ve orijinal oyundaki birçok eşyanın üzerine daha fazla yenilik geliyor. Mesela, artık Flashlight Helmet ve Mineral Detector gibi araçları üretebiliyoruz. Bunlar, yeni oynanış imkanları sunabiliyor bize.
Subnautica: Below Zero oyununda karşınıza çıkabilecek bir başka oynanış temeli ise tahmin edebileceğiniz gibi hayatta kalma ögeleri ile alakalı. Açlık, susuzluk ve oksijen, orijinal oyundan geri dönüyor. İçerisinde bulunduğumuz gezegen oldukça soğuk olduğu için yeni bir hayatta kalma ögesi olarak soğukluk da karşımıza çıkıyor. Soğukluk, genellikle karada kullanılıyor ve hipotermi geçirebilmek mümkün oluyor. Tabii ki bunu engelleyebilmek mümkün. Bunun için de farklı alet ve edevatları kullanabiliyorsunuz veya basit bir şekilde, binaların içinde saklanabiliyorsunuz. Bu da oyuna ekstra bir şey katmış oluyor.
Üretilebilecek eşyalar ve keşfedilecek teknolojiler arasında kaybolabilirsiniz
Subnautica: Below Zero oyununda bolca eşya ve teknoloji bulunuyor. Tüm bunlar, farklı sistemlerle destekleniyor. Mesela, oyunda bir enerji ihtiyacınız var. Okyanusun içerisinde kurabileceğiniz üsler ve daha fazlası enerji gerektiriyor. Bu sayede oksijen üretimi filan mümkün oluyor. Enerji jeneratörleri, şarj cihazları ve daha fazlası bunun için kullanılabiliyor. Ayrıca, araçlar ve gereçler için de batarya veya enerji kapsülleri gerekebiliyor. Yemek ve su ihtiyaçları da yoğun bir şekilde karşınıza çıkabiliyor. Malum, uzaylı bir gezegendeki okyanus suyunu içemeyeceğiniz için kendinize temiz su üretmeniz ve yemek için de avcılık yapmanız gerekebiliyor.
Tüm bunların haricinde, okyanusun altında oksijene de ihtiyaç duyuyorsunuz. Eğer dalış yapıyorsanız, belli bir seviyede oksijen sahibi olabiliyorsunuz. Zamanla daha fazla teknoloji açıp, oksijen durumunu iyileştirebiliyorsunuz. Bu sistem zaten orijinal oyundaki sisteme oldukça benziyor, çok da farklı bir şey yok. Personal Digital Assistant da orijinal oyundan geri dönüyor. Kendisi sayesinde envanterimize ulaşabiliyoruz, şemalara bakabiliyoruz, sinyalleri ayarlayabiliyoruz, fotoğraflara ve diğer birçok şeye göz atabiliyorsunuz. Tabii ki Subnautica: Below Zero oyunu bu noktada bitmiyor, daha da detaylanıyor.
Subnautica oyununda olduğu gibi Subnautica: Below Zero içerisinde de bolca canlı ve bitki bulunuyor. Karada keşfedebileceğiniz farklı biyomlar, okyanusa ait olan farklı biyomlar, farklı tipteki okyanus mağaraları, karadaki ve okyanustaki birbirinden farklı canlılar derken, bambaşka bir dünyada olduğunuza gerçekten inandırıyor oyun sizi. Bir önceki oyundaki gibi yine karşınıza hem oldukça korkunç, hem de birbirinden tatlı canlılar çıkabiliyor. Bu canlıların bazıları pasif, bazıları agresif olabiliyor. Ayrıca, eşya üretme sistemi de inceleme yazım boyunca bahsettiğim üzere geri dönüyor ve yine oyunun temelini oluşturuyor.
Subnautica: Below Zero oyununda hammaddeler bulup, onlardan yeni materyaller oluşturabiliyorsunuz. Bu hammaddeleri ve/veya materyalleri kullanarak, sayısız eşya üretebiliyorsunuz. Mesela, Stillsuit isimli bir kıyafeti üretebiliyorsunuz. Bu kıyafet, vücudunuzdan çıkan ek sıvıları alıp, temiz suya dönüştürebiliyor. Bunun gibi deneyiminizi iyileştirebilen bolca ekipman bulunuyor. Ayrıca oyunda Seatruck isimli bir denizaltı aracını, Prawn Suit isimli bir robotu ve kara ulaşımı için de Snowfox isimli bir aracı üretebiliyorsunuz. Tabii bunlar öyle hemen ulaşabileceğiniz şeyler değil, biraz zaman geçmesi ve bolca kaynak gerekiyor.
Subnautica: Below Zero, sunum tarafında nasıl bir performans sergiliyor?
Subnautica: Below Zero oyununu PlayStation 5 konsolumda, 4K/HDR destekli televizyonumda deneyimledim. Aldığım görsellik ise beni hem memnun etti, hem de etmedi. Öncelikle, temel grafik kalitesi açısından bu oyuna pek ısınamadım. Bence bu oyun, 2018 senesinde çıkan orijinal oyuna çok benziyor bu açıdan. Ben açıkçası çok daha yüksek kaliteli doku kaplamaları, atmosfer efektleri filan görmek isterim. Buna karşılık, oyunun sanat tasarımı çok iyi ve kreatif açıdan da karşımıza çıkan uzaylı canlılar ve bitkiler gerçekten ilgi çekici olabiliyor. Aynı şekilde uzaylı temalı ögeler de çoğu zaman epik görünebiliyor.
Performans tarafında ise Subnautica: Below Zero, PlayStation 5 konsolunu zorlamıyor. Oyunu çok rahat bir şekilde 4K/60 FPS değerlerinde oynayabiliyorsunuz. Bazı ara sahnelerde performans düşüklüğü yaşanabiliyor ve bunun optimizasyon problemi olduğunu düşünüyorum. Yalnız, bu noktada pek bir puan kırmayacağım, çok nadir yaşanıyor. Hatta internet baktığım kadarıyla herkes de yaşamıyor bu problemi. Nadir bir olay yani. Sesler ve müzikler ise bambaşka bir olay. Oyunumuz ne yazık ki müziklere pek önem vermiyor ve bu durum beni üzüyor ama seslendirme konusunda kaliteli bir deneyim yaşatılabiliyor.
Subnautica: Below Zero oyununda yeterli sayıda seslendirme bulunuyor ve seslendirme sanatçılarının da bu işte çok başarılı olduğunu söyleyebilirim. Bu noktada, seslendirmeler sayesinde hikayenin çok daha etkili anlatıldığına ve hikaye ile alakalı önemli noktaların da güzel bir tempoda sunulduğunu söyleyebilirim. Yine de oyunun ilk birkaç saati, kendinizi düzene sokmak ile geçeceği için biraz sıkıcı olabilir. Hatta, türe uzak olan oyuncular, karşılarına çıkan bolca oynanış ögesi sonucunda boğuluyormuş gibi de hissedebilir. Bu noktada oyunun yeni oyunculara daha arkadaşça yaklaşmasını tercih ederdim ama böyle bir durum oyunun içinde söz konusu değil.
Subnautica: Below Zero, kesinlikle başarılı bir devam oyunu ama kendisi kusursuz değil. Hikaye ve hikaye anlatımı her ne kadar orijinal oyuna göre daha kaliteli olsa bile bunun haricinde çok büyük bir iyileştirme göremiyorsunuz. Evet, kara keşfi bir tık daha ön planda bu oyunda ama yine de çok büyük bir fark yok ortada. Yani, bir devam oyunundan ziyade Subnautica için geliştirilmiş bir genişletme paketini oynuyormuş gibi hissedebilirsiniz kendinizi eğer hikayeye hiçbir şekilde önem vermiyorsanız. Ayrıca, oyunda zaman zaman ne yapacağınızı bilmiyor olma durumu da yaşanabiliyor ki ben bundan ciddi anlamda nefret ediyorum.