Sucker for Love: Date to Die For oldukça ilgi çekici bir görsel roman olarak karşımıza çıkıyor. İçerisinde fazlasıyla fantastik öge bulunan oyunun aslında ana teması Lovecraftian olarak geçiyor. Cthulhu efsanesinden ilham alınarak geliştirilmiş ve içerisine de romantiklik eklenince ortaya değişik bir hikaye çıkmış diyebilirim. İlk başta oldukça ilgi çeken konsept oyunun içine girdiğinizde daha da ilgi çekici bir hal alıyor. Öyle ki “Date to Die For” ismi de buradan geliyor anlaşılan; karşımıza çıkan tanrıçalar ile flört edebiliyoruz ve aramızda kuvvetli duygusal bir bağ oluşuyor.
Oyunumuz, ana karakterimiz olan Stardust’ın gizemli bir şekilde ortadan kaybolduktan sonra tekrar yaşadığı yer olan Sacramen-cho’ya dönmesiyle başlıyor. Bir kitapçıda kitap okurken aniden bir rüyadan uyanır gibi uyanıyoruz ve karşımızda dükkânın sahibi duruyor. Dükkan sahibine nerede olduğumuzu ve kim olduğunu sorduktan sonra, kitapçıdan çıkıyoruz. Bu sırada da elimize bir mektup geliyor ki bu mektup ne kadar doğru, orasını anlamak oyun başında çok zor. Mektup, anne ve babamızdan geliyor ve bize geri dönmemizi söylüyorlar. İşin ilginç tarafı ise şu ki anne ve babamız bir süre önce vefat etmiş.
Bu noktalarda Sucker for Love: Date to Die For ürkütücü hissettirmiyor. Aksine olayları ve bu olayların nasıl bir flört simülasyonu ile romantize edildiğini merak da ediyorsunuz. Stardust bu macerasına başlarken bu mektubun anne ve babasından gelmediğinin farkında ve Sacramen-cho’da ruhlar ve bir dizi kötü rüyanın bağlantısını çözmeyi düşünüyor. Kitapçıdan çıktığımızda oyunun gerilim dozunu biraz arttırmaya çalıştığını hissediyoruz. Sessiz bir sokak ve hafif gerici bir müzik ile etrafta kayıp onlarca insanın posterini görüyoruz.
Oldukça enteresan, yıkık dökük ve bir o kadar da sessiz evimize girdiğimizde ise odamızı arayarak işe başlıyoruz. Labirent gibi evimizde harita bize her şeyi açıkladığı için odamızı bulmak zor olmuyor. Etrafta oyun başında fazla etkileşime geçecek eşya bulunmasa da bazı eşyaların yerlerini bilmemiz kullanacağımız zaman kolay bir şekilde gidip almamıza yarayabiliyor. Odamıza geldiğimizde bir ritüel alanı oluşturduğumuzu görüyoruz. Karşımızda simsiyah bir ağaç, yere çizilmiş bir sembol ve etrafında mumlar ile birlikte daha öncesinde bu odada birçok ritüel yaptığımızı düşünüyorum.
Sucker for Love: Date to Die For oyununun büyük bir kısmı elimizdeki kitapta bulunan ritüelleri yapmamızla devam ediyor. Öncelikle taptığımız Eldritch tanrıçası Rhok’zan’ı çağırarak işe başlıyoruz ve kendisi sürgün edilmek istiyor. Biz de ona ritüeller ile yardımcı oluyoruz ve bu ritüelleri kitabımızdaki bazı malzemeleri ev içinde bularak ve mumları kullanarak gerçekleştiriyoruz. Kitapta Cthulhu efsanesinden ilham alınarak yazılmış birkaç isim var ve bu isimleri kullanarak ritüeli tamamlıyoruz.
Karakterler, oyun geçtikçe karşımıza çıkıyor ve her birinin farklı bir amacı bulunuyor. Bazısı bizi ortadan kaldırmaya çalışırken, bazısı da yardımcı olmaya çalışabiliyor. Oyundaki ilk kısımlarda herhangi bir korkutucu unsur bulunmasa da ilerledikçe ve evimizi tarikat üyeleri bastıkça gerilim kendini adım adım hissettirmeye başlıyor. Anlık korkutucu şeyler karşımıza çıkabiliyor ve oyunun bu noktada güzel bir ayarı da bulunuyor. Ayarlar kısmından korkunç bir şey çıkmadan önce uyarılmayı seçerseniz, bir kapıyı açtığınızda aniden karşınızda birini bulmak yerine sevimli bir uyarı ekranı bizi karşılıyor ve korkmuyorsunuz.
Biraz daha hikayeye odaklanmak ve korkutucu unsurları ikinci plana atmak için oyunun bunu eklemesi bana kalırsa güzel bir detay. Neticede oynadığımız oyun bir görsel roman tarzında ve neden korkayım ki diye düşünmek yerine ana hikayeye ve karakterlere odaklanabilirsiniz. Açıkçası inanılmaz korkunç şeyler bulunmamasına rağmen, bazen panikle hareket etmenizi sağlayacak ya da kaçmanızı gerektirecek birkaç karakter sizi aniden ürpertebiliyor. Oyunun geçtiği ev de çok tekin bir yerde olmadığı için bu sayede biraz daha güvende hissedebilirsiniz.
Romantizm ögeleri ve biraz da flört etme becerilerinin de içerisinde bulunduğunu söyleyen oyun aslında bu noktalarda oldukça zayıf. Evet, karakterler bizimle flört ediyor ama bu bizim seçimimizle olmuyor, bir nevi buna zorunda kalıyoruz. Tanrıça ile aramızda geçen diyaloglarda özellikle bunu çok net bir şekilde anlayabiliyoruz. Biraz da bu noktada oyunun mizahi tarafından iyi olduğunu söyleyebilirim ancak bu tarz konuşmalar ve durumlar oyunu bir noktada sıkıcı bir noktaya taşıyor. Her şeyden biraz koyalım da ortaya ne çıkacak görelim tarzında bir hikaye okuyoruz günün sonunda.
Oyunda toplamda 4 adet bölüm bulunuyor ve her bölüm bir önceki bölümün sonuna ulaştığınızda açılıyor. Bu yüzden oyunun bazı noktalarında seçimlerimiz oldukça önemli bir yer taşıyor çünkü bir bölümü bitirdiğinizde sona farklı bir yoldan ulaştıysanız diğer yoldan da bitirmeniz için belli bir noktadan sonra tekrar oynamak zorunda kalıyorsunuz. Bu benim çok hoşuma gitmedi çünkü aynı şeyi tekrar tekrar yapmayı seven birisi değilim ve bir noktadan sonra hevesim kaçtı; yeni bölümü görmek istiyordum ancak oyun beni başka bir yoldan farklı bir sonuca ulaşmam için zorluyor gibiydi.
90’ların çizgi roman konseptiyle yapılmış çizimler ise bana kalırsa çok ilgi çekiciydi. Karakterlerin retro tarzı yansıtması ile nostaljik bir çizgi romanı oynuyoruz hissi veriyordu. Küçük bir yerde geçen oyunumuz yapı olarak çoğunlukla ev ve bölümlerin başlarında gördüğümüz kitapçıda geçiyor. Onun dışında büyük çoğunlukta karakterleri ve elimizdeki kitabın yazılarına ve çizimlerine odaklanıyoruz. Renk olarak ağırlıklı mor ve daha koyu tonlarda yapılmış oyunda ise gerilim bu şekilde de yansıtılmaya çalışılmış gibi görünüyor.
Oyunun tamamen seslendirme üzerine kurulu olması da oyunu ilgi çekici yapıyor. Bütün karakterler seslendiriliyor, bu yüzden de görsel romanı daha gerçekçi bir hale getirilmeye çalışılması güzel bir detay olmuştu. Bir başka bahsetmek istediğim detay ise oyunun korku ögesini hissettirmesinin tek yolu aniden karşımıza biri çıkması olabileceği için kapıları kendimiz kaydırarak açıyoruz. Bir görsel roman tarzında oyun olduğu için hareket eden karakterler ve nesnelerin kısıtlı olması, korku ögesini bu şekilde oyuncuya aktarabilmiş.
Sucker for Love: Date to Die For, yaklaşık 5-6 saatte bitebilecek bir oyun ama benim gibi tüm sonları görmek için biraz sıkılıyorsanız, bu süre biraz uzayabilir. Yaratmak istediği korku ve aşk hikayesi arasında çok bir denge bulamamış ancak karakter anlamında ve hikaye anlamında oldukça zengin bir oyun olduğunu düşünüyorum. Çevresel hikaye anlatımıyla daha çok ön plana çıkması gereken oyun bana kalırsa bir flört simülasyonu olarak potansiyel korku ve Lovecraftian temasını biraz harcamış gibi görünüyor.