Bağımsız geliştiriciler tarafından üretilen video oyunlarıyla sıklıkla karşılaşıyoruz. Bu bağımsız yapımların, diğerlerinden ayırmak ve daha fazla ön plana çıkabilmek adına farklı özellik barındırdıklarına şahit oluyoruz. Ön incelemesini kaleme aldığımız Summertime Madness isimli yapım da bunlardan bir tanesi. Oldukça ilgi çekici bir hikayesi olan bu oyun birinci kişi görüş açısına sahip bir bulmaca oyunu ve biz bu oyunun basın için hazırlanan demosunu deneyimledik. Dilerseniz sözü fazla uzatmadan, hem hikayesi, hem de görselliğiyle farklı bir oyun olmak için geliştirilen bu yapım için hazırlanan demoda gördüklerimizi sizlere aktarmaya başlayalım.

Summertime Madness

Summertime Madness ile rüyalarda buluşuyoruz

2. Dünya Savaşı’nın en korkutucu zamanları yaşanırken bir gün ilgi çekici bir olay yaşanır. Takvimler 20 Temmuz 1945 tarihini gösterirken, Prag şehrinde yaşayan bir ressam kendisini savaştan soyutlamış halde resimler çizmeye devam etmektedir. Dış dünyadaki vahşiliğe inat, bu karanlık günlerde kendisini sanata ve güzel günlerin geleceğine adayan bu ressamın tek başına yaşadığı evde birdenbire tanımadığı bir adam ortaya çıkar.

Ressamın yaptığı eserlere tek tek göz atan bu şüpheli kişi şeytandan başkası değildir. Normal bir insan görünümünde olan şeytan, ressama bir teklif sunar ve onun bu savaş içerisindeki dünyadan uzaklaşmasının bir yolu olduğunu söyler. Ressam merak içerisinde bu yola görmeyi kabul eder ve şeytanın oyununa gelir. Bir süre sonra savaşın ortasında kalan o evde bir ışık patlaması olur ve bir süre sonra evin içerisinde kimse yoktur.

Yapılan anlaşmaya göre ressam kendi resimlerinden unsurların bulunduğu rüyaların içerisine girecek ve gece yarısından önce dönmeye çalışacaktır. Dönemediği takdirde ise rüyalara hapsolacak ve bir daha dünyayı göremeyecektir. Ressamın geri dönebilmesi için bulmacalarla dolu rüya alemindeki doğru yolu bulması gerekir. İşte Summertime Madness bu hikayeyle başlıyor ve bizleri sanatsal tasarımlarıyla öne çıkan bir dünyada bir başımıza bırakıyor.

Üst kısımda belirttiğim gibi ön incelemesini gerçekleştirdiğim bu yapıt, birinci şahıs kamera açısına sahip bir bulmaca oyunu. Oyunun hikayesi gereği hayali bir dünyada karşımıza çıkan bulmacaları çözmek için çaba sarf ediyoruz. Bu bulmacalar dağınık halde değil, yürüyerek ulaşabileceğimiz bir alandaki farklı bölgelerde karşımıza çıkıyor. Her bir bölgenin de kendine özgü yapıları bulunuyor.

Biraz daha açık ifade etmek gerekirse, her bir bulmaca alanında farklı mekaniklerle karşılaşıyoruz. Bu farklı mekaniklerin ışığında çözüme ulaşmak ve bir sonraki adıma geçebilmek hedefimiz oluyor. Aynı zamanda, her bir bölümün tasarımı diğerinden büyük ölçüde farklı oluyor ve rüya aleminin içerisinde oldukça ilginç ögelerle karşılaşıyoruz. Summertime Madness oyununun demosunda yer alan bulmacalardan ve bu bulmacaların bulunduğu bölgelerden bahsederek durumun daha rahat anlaşılacağını düşünerek devam edeyim.

Summertime Madness

Rüyalar, bulmacalar ve ilgi çekici mekanlar

Ön inceleme yazısını kaleme aldığım Summertime Madness, oldukça etkileyici manzarası olan bir bölgeye bırakılmamızla başlıyor. Burada nereye gideceğimiz söylenmiyor ama ilk baktığımız yöne doğru düz bir şekilde ilerledikçe oyunun mekanikleri kendiliğinden işliyor. Öncelikle, toprağa bağlı dev bir el görüyoruz ve bu eli gördüğümüz anda sallanan bir saatle karşılaşıyoruz.

Bahsettiğim elle karşılaşmamız bir nevi ilk bilmece oluyor. Bu karşılaşmanın ardından bir geminin geldiğini görüyoruz ki gerçek bulmaca alanımız ortaya böylelikle çıkıyor. Gelen geminin içerisine girdiğimizde kapı kapanıyor ve dışarıya çıkamıyoruz. Bu geminin farklı noktalarında yer alan dümenleri çevirerek, kolları çekip bir ögeyi aktif ederek adım adım ilerlediğimiz bir bulmaca ortamı bulunuyor.

Dümenleri çevirdiğimizde bazı kapılar açılırken bazıları kapanıyor. Farklı bir dümen ile bu dengenin yerleri değiştirilebiliyor ve nihayetinde girdiğimiz her bölgede farklı detayları aktif etmeye çalışıyoruz. Bulduğumuz kolları çektikçe, içerisinde bulunduğumuz gemiye yeni bölümler ekleniyor. Bu yeni bölümleri de hesaba katarak kendimizi dar fakat kompleks bir bulmacanın içinde buluyoruz. En son oluşan bölgedeki devasa çapayı suya bıraktığımızda gemi o noktaya sabitlenmiş, gemi bölümündeki bulmacamız da sonlanmış oluyor.

Bahsettiğim bulmaca sonlandığında yeniden oyunda ilk geldiğimiz alana atılıyoruz ve karşımıza oldukça uzun bir deniz feneri oluşuyor. Bu deniz fenerine gittiğimizdeyse bir diğer bulmacaya geçiş yapmış oluyoruz. Deneyimlediğim pek çok bulmaca oyununda benzer mekaniklerin kullanılarak çözüm yollarının arandığına şahit olmuştum. Gemi bölümünü geçtiğimde oluşan deniz fenerine giderken de deneyimlediğim bölümde karşılaştığıma benzer mekaniklerle uğraşacağımı sanmıştım ama yanıldım.

Summertime Madness oyununun her bir bölümünde farklı mekaniklerin hakim olduğu bulmacalarla yüzleşiyoruz. Bulmacanın yapılması gereken ortam farklılaşırken, bulmacanın türü de tamamen değişikliğe uğruyor. Bir diğer deyişle, gemide karşılaşılan geçit açmak için dümenleri kullanma mekaniği bambaşka bir çeşide bürünüyor ve farklı bir amaç doğrultusunda ilerlemek gerekiyor. Dolayısıyla da geçtiğimiz her bölümden sonra yine belirttiğim gibi mekânsal değişiklikle birlikte, bulmaca yapısı anlamında da bambaşka bir deneyime adım atıyoruz.

Summertime Madness

Rüyamızın kabusa dönüşmemesi için bulmacaları çözmemiz gerekiyor

Bahsi geçen oyunun demosunda karşılaşılan ikinci büyük bulmaca alanı, belirttiğim gibi uzunca bir deniz fenerinde ortaya çıkıyor. Bu deniz fenerinin içerisine girip asansör benzeri bir yapıyla en üst kata çıktığımızda bulmaca alanına gelmiş oluyoruz. Burada, labirent şeklinde bir yapı bizi karşılıyor ve amacımız da bu yapıda doğru hamleleri yaparak, dairesel labirentin en dışındaki kapıya ulaşmak oluyor.

Rüyada olduğumuz için bu yapının bir de atmosfer özellikleriyle birleştirildiğini söylemek istiyorum. Zaten, Summertime Madness oyununun en önemli farklılığı da bulmaca unsurlarıyla korku atmosferini birleştirmesinde ortaya çıkıyor. Oyundaki mekanlar, bir video oyununun getirilerinden ziyade bir rüyada karşılaşılan sınırsızlık kavramına göre tasarlanmışlar. Gemide geçen bölümde doğanın keyif veren, iç açan yapısı yansıtılırken, deniz feneri bölümünde biraz daha ürpertici unsurlar devreye giriyorlar.

Belirttiğim gibi deniz feneri bölümünde bir labirenti çözmeye çalışıyoruz ve bayrak olan noktalara geldiğimizde kuş bakışı olarak dairesel konum değiştirme hareketleri yapmamız isteniyor. Dairesel labirentin 3 farklı noktasında bu bayraklar bulunuyor. Bayraklar dıştan içe doğru konumlandırılmış durumdalar ve her bir noktayla dairenin farklı bir bölgesini hareket ettirebiliyoruz. Bir bayraktan diğerine gidebileceğimiz doğru konumu bulduktan sonra ise bu yolu birinci kişi kamera açısıyla kat etmemiz gerekiyor.

İşin atmosfer etkisi de biraz burada ortaya giriyor. Yol aldığımız kısımlar çok geniş yollar değil, deniz fenerinin en üst katında olduğumuzdan ötürü fazla yüksekte bulunuyoruz ve düşmememiz gerekiyor. Düşersek, deniz fenerinin dışından oyuna yeniden başlıyoruz fakat dışarıdan içeriye kadar olan yolu baştan geçmemiz gerekiyor. Ayrıca, yürürken bu hayali ortamda oluşan rüzgar yüzünden karakterimizin kayabiliyor ve düşme tehlikesiyle burun buruna geliyoruz.

Özetle, ilk büyük bulmaca ile ikincisi arasında mekânsal ve yapısal anlamda bir bağlantı bulunmuyor. İlki ne kadar iç açıcıysa, ikinci bulmacada bir o kadar sıkıntılı anlar yaşayabiliyoruz. Bu bölümü geçtiğimizde dua eden bir adam heykeli karşımıza çıkıyor ki onun arkasında yer alan tüm mumları yakma şeklindeki bulmaca da bambaşka bir mekanikle bizi karşılıyor.

Summertime Madness

Summertime Madness ile rüyalar, video oyuna taşınıyor

Üst kısımlarda verdiğim örneklerle anlatmaya çalıştığım üzere Summertime Madness yapısında çeşitlilik barındıran bir bulmaca oyunu. İlgi çekici hikayesiyle bu çeşitliliği doğru atmosferde uygularken görsel açıdan da atmosferine uygun ortamları ekrana yansıtmayı başarıyor. Ön inceleme yazısını kaleme aldığım bu oyunda çizgi film tarzında grafikler kullanılıyor. Bu grafikler, yakından bakıldığında çizgi filmden ziyade çizgi romandan alınmış gibi görünüyor fakat oyunun genelinde bir rüya ortamını bizlere sunuyor.

Oyunun seslerinin de atmosfere gayet uygun bulduğumu söyleyebilirim. Tüm bu görsel ve işitsel ögeler iç içer girdiğinde sanat tasarımı anlamında ortaya oldukça başarılı bir iş çıkmış oluyor. Mekanların farklılaşması, üst kısımda verdiğim örneklerin sonrasında da devam ediyor ve farklı bulmacalara ulaşıldığında adeta yeni bir video oyununun içerisindeymiş gibi hissediliyor. Mum yakma kısmından sonra dua eden adam heykelinin etrafında oluşan yarı saydam merdivenden çıktığımda, yeniden oyunun ana dünyasında kendimi bulmuştum.

Buraya çıktığımda yeni bir ev oluştu. Bu eve girmek için farklı bir bulmaca çözmek gerekirken, içerisine girince, labirent misali iç içe giren katların arasında doğru kolu çekmeye çalıştığım bir alana girdiğimde bu işin ne kadar süreceğini merak ettim. Her bir alanda farklı mekaniklerle karşılaşmak, mekan anlamında da çeşitliliğe gidilmesi benim takdirimi kazandı. Bu çeşitliliğin, rüya ile kabus arasındaki bir atmosferler sunulmasını da ayrıca beğendim.

Summertime Madness, oldukça kısıtlı bir ekiple geliştirilmeye devam ediyor. Bu oyunun 2021 senesinin ilk çeyreğinde erken erişim sürecine başlaması planlanıyor. 8 dilde desteklenecek olan Summertime Madness oyununun toplamda 3 saatlik bir oynanış sunması da hedeflenenler arasında. Demo sürümünden sonra bu oyunun tam sürümünün neler göstereceğini şimdiden merak etmeye başladığımı itiraf edebilirim.

Atmosferiyle ve çeşitlilik kavramıyla öne çıkacak olan bir bulmaca oyununun yaklaşmakta olduğunu yineleyerek izninizle sözlerimi sonlandırayım. Eğer, bulmaca oyunlarına ilginiz varsa, bu türdeki oyunları bir de farklı duygular oluşturan bir atmosferde yaşamak istiyorsanız, Summertime Madness isimli yapıtı bir kenara rahatlıkla not edebilirsiniz.

Etiketler: