Tales of Arise için hazırlamış olduğum ön inceleme yazısında aslında Tales serisinden ve bu yeni video oyunundan bahsetmiştim. Yalnız, benzer bilgilendirmeleri bir kere daha yapmak istiyorum: Bu seri, 1995 senesinde hayatımıza giren, Bandai Namco Entertainment markasına ait aksiyon ve rol yapma yapma oyunlarından oluşuyor. Bu serinin temeli Japonya’ya dayanıyor ve genelde de JRPG tipi yapıtları dünyanın genelinde çok yoğun bir şekilde göremiyoruz. Tales serisi ise öyle değil. Bu serinin birçok oyunu seneler boyunca İngilizce ve diğer popüler dillere çevrildi ve Kuzey Amerika gibi bölgelerde satışa sunuldu.
Tales serisi en iyi JRPG olarak kabul edilen markalardan bir tanesi ve bugüne kadar da 25 milyon adet satış gerçekleştirmeyi başardı. Bu yüzden, tahmin edebileceğiniz üzere Tales of Arise oyunu büyük bir merakla bekleniyordu. En iyi JRPG markasının en yeni oyununu kim oynamak istemez ki? Özellikle de yayımlanan demodan sonra birçok oyuncu, bu yapıt için heyecanlanmıştı. Şimdi ise oyun, resmi olarak çıkışını gerçekleştirdi, birçok oyuncu tarafından deneyimlendi ve bu oyunu oynamanın sırası da şimdi bana geldi. Dilerseniz öncelikle bu yapıtın hikayesinden ve dünyasından bahsederek inceleme yazımıza başlayalım.
Tales serisinin en büyük özelliklerinden biri, sürekli olarak bağımsız hikayeler anlatıyor olması. Yani, Tales of Arise oyununu anlayabilmek için 1995 senesine geri dönüp, serideki tüm oyunları oynamanıza gerek yok. Serideki birçok oyunda olduğu gibi bu oyun da bağımsız bir hikaye anlatıyor. Bu hikayede, birbirine tamamen zıt olan iki dünya karşımıza çıkıyor: Dahna ve Rena. Dahna, ortaçağ döneminde yaşayan, o dönemin teknolojilerine ve imkanlarına sahip olan bir dünya. Rena ise teknolojik anlamda diğer dünyadan çağlarca ileride. Bu yüzden de tahmin edebileceğiniz üzere Rena, diğer dünyaya karşı büyük bir baskı uyguluyor ve orayı ele geçiriyor.
Tales of Arise, aslında biraz kendisini köşeye sıkıştırıyor. Bandai Namco Entertainment, bu oyunu Tales serisi için bir “Soft-Reboot” olarak düşünüyor ve özellikle batı tarafında daha fazla oyuncuya ulaşmak için kullanıyor. Bu gayet normal bir şey, günümüzdeki birçok seri zaten “Reboot” olarak tekrar piyasaya sürülüyor ama Bandai Namco Entertainment, bunu yapabilmek için Tales serisinin anime havasını biraz arka plana atıyor. Aynı zamanda, hikaye ile köle temaları işleniyor ama bunların da üzerine çok gidilmiyor, genelde oyun içerisinde her şey bulanık bir şekilde bırakılıyor. Eğer köle temasının üzerine gidilemeyecekse, neden böyle bir adım atılıyor?
Tales of Arise, dev gibi bir macera sunuyor
Tales of Arise oyununun kendisini geride tutması rahatsız edici ama oyunun dev gibi bir macera sunduğunu anladığınız zaman bu durum çok daha rahatsız edici oluyor. En azından ben kullanılamayan potansiyel için üzülüyorum. Yine de oyun sırf bu yüzden çok kötü bir pozisyonda değil. Sadece maceraya bakacak olursak bu oyun, iki farklı yapıt gibi hissediyor. Öncelikle daha önce de söylediğim gibi kölelik temaları işleniyor ve asırlarca bastırılmış olan bir topluluğun baş kaldırışına tanıklık ediyorsunuz. Ardından da galaksiler arası savaşlar sunan ikinci oyun başlıyor; içimizdeki ruhun gücünden ve diğer benzer fantastik şeylerden bahsediliyor.
Bu noktada ben açıkçası galaksiler arası yaşanan hikayeler çok daha ilgimi çekiyor. Yalnız, aynı zamanda oyunun en sıkıcı bölümlerinden bazıları da ikinci kısımda yaşanıyor. Oyundaki hikayenin en büyük gelişmeleri, en önemli karakter detaylandırmaları ve hikaye ile alakalı olarak birçok şey, oyunun ilk yarısında gerçekleşiyor ve bitiyor. Oyun, ilk yarısında bu kadar kaliteli bir başlangıç yapınca da ikinci yarıya pek bir enerji kalmıyor. Yani, galaksiler arası hikayeler başladığı zaman monoton diyalogları okumaktan başka pek bir şey yapmıyorsunuz. Oyun, ilk yarısındaki o hareketli ve kaliteli havasını bir anda kaybediyor.
Tales of Arise, adeta iki farklı oyun gibi hissettiriyor ve bu hissi, oynanış süresinde de görebiliyorsunuz. Eğer bu oyunu hızlıca tamamlamak isteseniz bile 40 saatinizi ayırmanız gerekiyor. Bu da demek oluyor ki 20 saat eğleneceksiniz, 20 saat sıkılacaksınız. Eğer oyunu tamamen bitirmeye kalkarsanız da toplam süre iki katına çıkıyor; 80 saat civarında bir deneyim elde edebiliyorsunuz. Oyun kesinlikle büyük ve ilk yarısı ciddi anlamda kaliteli ama oyunun ortasına geldiğimiz zaman o kalite, adım adım düşmeye başlıyor. Aslında, temel kalite çok yüksek olunca, ikinci yarıda aynı tempoyu koruyamamak çok anormal de değil.
Tales of Arise oyununun hikayesi ve karakterleri, çok yüksek bir kalitede başlayıp, zamanla düşüş yapsa bile temel oynanış, hiçbir zaman en baştaki kalitesini bozmuyor. Bu kalite de hikaye ve karakterler kadar yüksek. Zaten bu öge yüzünden oyunu hiç sıkılmadan, 80 saat boyunca oynayabilirsiniz. Yani, ben hikayeye çok önem veren biriyim ve karakterleri de derinlemesine tanımayı çok severim. Bu yüzden belki ben herhangi bir oyuncudan belki daha olumlu bakabilirim hikaye kalitesinin tutunamamasına ama çoğu inceleme yazısında da zaten kendim için değil, bu oyunu satın alabilecek herkes için değerlendirme yapmayı tercih ediyorum.
Temel oynanış basit bir şekilde başlıyor ama adım adım derinleşiyor
Tales of Arise, yeni oyunculara hitap etmeye çalıştığını en belirgin bir şekilde temel oynanışında gösteriyor. Tales serisinden herhangi bir oyun oynamayı geçin, JRPG türüne yabancıysanız bile bu oyuna başlayabilirsiniz ve zevk alabilirsiniz. Oyunun temeli, ana karakterinizin basit saldırma ve kaçınma hareketlerinden oluşuyor. Zamanla işin içine yardımcı karakterler giriyor. Konsept olarak tüm yardımcı karakterler, savaş alanında sizinle birlikte savaşabiliyor ama aynı zamanda yardımcı karakterleri, belli zaman aralıklarında çağırmanız gerekiyor. Böylece kendileri özel saldırılar ve daha fazlasını yapabiliyor.
Tales of Arise, basit bir aksiyon sunmuyor. Savaştığınız tüm canlıları tanımanız gerekiyor. Belki oyunun başlarında standart düşmanlarda pek sıkıntı çekmezsiniz ama ilerleme sağladıkça, o basit düşmanların bile hareketlerini öğrenmeniz, zayıf noktalarını araştırmanız gerekiyor. Bölüm sonu canavarı savaşları ise ciddi anlamda bir yetenek testi oluyor. Yani, aksiyon oyunu diye gözünüzü kapayıp, rastgele her tuşa basamıyorsunuz. Az da olsa bir strateji yapmanız, düşmanları ve kendi karakterlerinizi tanımanız gerekiyor. Savaş anında her şey kaotik bir an alabiliyor, etraf görsel efekt ve bağrışmalar doluyor; o zaman nasıl bir oyunun içinde olduğunuzu anlıyorsunuz.
Bu başarılı sistemin üzerine, Dungeon Crawler tarzında bir mantık oturuyor. Yani, oyunda mağaralarda dolaşmıyorsunuz ama kesinlikle o oyunlarda kullanılan tasarım stratejileri ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Yani, çoğu zaman çizgisel bir bölümde sıra sıra gelen düşmanlarla savaşıyorsunuz, ardından da hikaye temelli bir bölüm sonu canavarı karşınıza çıkıyor. Tabii ki sunulan deneyim net olarak bu değil ama herkesin anlayabilmesi için en basit anlatım yolu bu. Oyun, bu noktada biraz derinliğini kaybediyor ama bunu hissedeceğinizi bile sanmıyorum. Sonuçta, hikaye ve oynanış ögeleri genellikle yeterli derinliği sağlıyor.
Kamp yapıp, yemekler aracılığı ile yeni güçlendirmeler kazanmayı, farklı ganimetler elde edip, daha da güçlenmeyi ve benzeri sistemleri de işin içine kattığınız zaman Tales of Arise, gerçekten hakkını veren bir video oyununa dönüşüyor. Tales serisi zaten en iyi JRPG markalarından bir tanesi ve bu oyunun da kesinlikle en iyisi olmaya çalıştığını rahatlıkla hissedebiliyorsunuz. Oyun ayrıca bunu başarıyor da. Tales serisi genelde çok ama çok yüksek bütçeli oyunlardan oluşmuyordu. Bandai Namco Entertainment, sonunda kesenin ağzını biraz açmış ve muhteşem bir sonuç elde etmiş. Eğer bütçe daha da arttırılmış olsaydı, bu oyun rahatlıkla kusursuz bir yapıt olabilirdi.
Tales of Arise, en iyi JRPG deneyimlerinden birini sunuyor
Tales of Arise hakkındaki inceleme yazımı sonlandırmadan önce oyunun sunumuna da değinmek istiyorum. Bu noktada da öncelikle görsellik geliyor. İnceleme yazıma eklediğim görsellerden de görebileceğiniz üzere oyun muhteşem görünüyor. Oynanış anlarındaki kalite ayrı, ara sahnelerdeki kalite ayrı, sinematik anlardaki kalite ayrı ve anime tarzında sunulan ayrı ara sahnelerdeki kalite de ayrı. Oyundaki her şey çok kaliteli bir şekilde tasarlanmış gibi görünüyor ve atmosfer de muhteşem hissettiriyor. Sanat tasarımının başarılı olması da genel görüntü kalitesini kesinlikle birkaç seviye yukarıya çekiyor. Bu oyunun görselliği hakkında en ufak bir olumsuzluk bile yok.
Görsellik ile birlikte performans da kesinlikle kusursuz. Tales of Arise oyununu PlayStation 5 konsolumda deneyimledim. Oyunun yeni nesil versiyonu da bulunuyordu ve hiçbir performans problemi çekmeden, 60 FPS olarak çalışıyordu. Oyundaki yükleme ekranları da yeterince kısaydı ama bölümlerin yükleme ekranlarıyla ayrıldığını, bu yüzden de sayı olarak çok fazla yükleme ekranı izleyeceğinizi belirtmek isterim. Oyun, büyük bir açık dünya sunmuyor; onun yerine açık dünyayı 1’den fazla ufak bölüme bölüyor. Bu arada, oyunda grafik modu da bulunuyor. Onu aktif ettiğiniz zaman da çözünürlük ve görsel kalite artıyor ama oyun, 40 FPS civarına düşüyor.
Sesler ve müzikler de kesinlikle övülmesi gereken bir başka kategori. JRPG tipi yapıtlarda zaten müziklerin kalitesiz olması biraz zor. Bunun sebebi ise batılı ülkelere göre doğuda müziklere çok ama çok daha fazla önem veriliyor olması. Bunun karşılığını da Tales of Arise oyununda en iyi şekilde duyabiliyorsunuz. Seslendirme tarafında ise oyunda ne yazık ki çok fazla karakter sesi yok; daha çok diyalog okuyorsunuz ama yapılan seslendirmeler de kesinlikle yüksek kalitede. Daha önce de söylediğim gibi biraz daha bütçe verilse, bu oyunun kendisini rahatlıkla geliştirebileceği çok fazla alan var. Onlardan biri de daha fazla seslendirme.
Tales of Arise, kesinlikle muhteşem bir aksiyon ve JRPG. Eğer gördüklerinizden, duyduklarınızdan ve okuduklarınızdan memnun kaldıysanız, bu video oyununu satın almanızı önerebilirim. Tales serisine veya JRPG türüne uzak olsanız bile bunun bir engel olarak kalmasına izin vermeyin. Oyun, zaten herkese hitap etmek için tasarlandı ve bu yüzden de türe veya seriye uzak olmanız sizi hiçbir şekilde zorlamayacaktır. Tales serisini bilen oyuncular ve/veya JRPG türünü seven oyuncular ise tahmin ediyorum ki bu oyunu çoktan satın alıp, oynamaya başlamıştır bile. Karşınızda kusursuz olmayan ama ona çok yaklaşan bir yapıt var.