Veles isimli yepyeni bir dünyaya hoş geldiniz. Bu dünya, The Ascent Group isimli dev bir şirket tarafından kontrol ediliyor ve bizler de şirketin köle gibi çalıştırdığı insanlardan biri olarak The Ascent isimli yeni video oyunumuza başlıyoruz. 12 kişi tarafından geliştirilen ve Neon Giant stüdyosunun video oyunu sektöründeki ilk ürünü olan bu yapıt, aslında oldukça hızlı bir şekilde bizleri aksiyona atıyor; oyunun evrenindeki bahsetmiş olduğumuz o dev şirket, bir anda çöküşe geçiyor ve artık kimsenin kontrolünde olmayan Veles, bitmeyen bir kaos dönemine giriyor. Bizim amacımız ise tüm bunların neden yaşandığını öğrenmek.
The Ascent oyununda kontrol etmiş olduğumuz karakter, tamamen çökmüş olan şirkete bağımlı ve o şirket de var olmadan, bizim nasıl hayatta kaldığımız konusu da zaman zaman işleniyor. Aslında bu oyundaki hikaye öyle çok da ön planda sayılmaz ve uzaktan baktığınız zaman da sıradan bir hikaye anlatılıyormuş gibi görünebilir ama yaşatılan deneyimin içerisinde, en azından hikaye bakımından birkaç ilginç nokta bulunuyor. Oynanış tarafında ise birbirinden farklı mantıkların karıştırıldığını görüyoruz. Mesela, oyun aslında Diablo tarzındaki bir aksiyon oyunu gibi deneyimleniyor ama aynı zamanda ağır rol yapma ögeleri ve arcade nişancı havası da bulunuyor.
The Ascent oyunundaki rol yapma ögeleri ciddi anlamda ağır basıyor. Yani, oyun boyunca kendi karakterinizi nasıl güçlendirdiğinize ciddi anlamda dikkat etmeniz gerekiyor. Eğer dikkat etmezseniz, oyun tarafından öyle çok ağır bir şekilde cezalandırılmıyorsunuz ama yine de RYO ögelerine önem vermek, başarıya giden en etkili yol gibi görünüyor. Karakterinize yön vermenin temeli ise seviye atlamaktan geçiyor. Her seviye atladığınız zaman harcayabileceğiniz bir puan elde ediyorsunuz. Bu puanı kendi karakteriniz üzerinde harcayarak, farklı kategoriler altında güçlenebiliyorsunuz. Oyunda, toplamda 8 adet yetenek ve 4 adet alt yetenek bulunuyor.
Seviye atladığınız zaman elde ettiğiniz puanlar, karakterinizi güçlendirmenin tek yolu değil tabii ki. Elde edeceğiniz farklı zırh setleri, farklı alt yetenekleri daha da güçlendirebiliyor. Böylece, isterseniz kendinizi tek bir yönde inanılmaz güçlü bir hale getirebiliyorsunuz veya daha dengeli bir karakter oluşturabiliyorsunuz. Yani, daha önce adını geçirmiş olduğum Diablo serisinde olduğu gibi elde ettiğiniz ganimetlerin çoğundaki yetenek değerlerine dikkat etmeniz gerekiyor. Eğer güçlü bir karakter kurma konusunda iddialıysanız, aradığınız en doğru zırh parçasını bulmak için biraz çalışmanız ve emek sarf etmeniz gerekecek.
The Ascent oyunundaki tüm aksiyona tepeden bakıyoruz
The Ascent oyunundaki karakterinizi güç haricinde pek bir şekilde özelleştirebilmeniz mümkün değil. Yani, tabii ki giydiğiniz farklı zırhlar, karakterinizin nasıl görünebileceğini etkiliyor. Ayrıca oyunun en başında oldukça basit bir karakter oluşturma ekranıyla da karşı karşıya kalıyorsunuz ama bunlardan daha fazlası ne yazık ki yer almıyor. Aslında, böyle bir oyunda karakter özelleştirmenin çok zirvede olmasına da gerek yok; oyuna tepeden bakıyoruz sayılır. Görsel açıdan olmasa bile oynanış açısından karakterinizi özelleştirmenin daha fazla yolu bulunuyor. Bu yollardan bir tanesi de Augmentation olarak geçiyor.
Bu tip video oyunlarında zaten Augmentation sistemi birçok kez karşımıza çıkıyor. Bu oyunda da farklı Augmentation ögeleri ile karakterimize yeni güçler kazandırabiliyoruz. Mesela, bu güçlerden bir tanesi, düşmanlara otomatik olarak kilitlenmenizi sağlayabiliyor. Buna benzer daha birçok farklı oynanışı özelleştirebilen Augmentation bulunuyor. Bunların haricinde de aslında oynanışı derinleştirebilen çok fazla bir şey yok. Yani, dediğim gibi oyun, aynı zamanda bir arcade nişancı gibi de hissettiriyor. Temel oynanışta; hareket etmek, ateş etmek ve kaçınmak haricinde pek bir olay yok. Zaten olmamalı da; oyunun yapısına aykırı.
The Ascent oyununun basit yapısı, aslında kendisini öğrenmesi çok kolay bir deneyim haline getiriyor. Yalnız, oyunu öğrendikten sonra karşınıza çıkan detaylı rol yapma ögeleri ve diğer oynanış sistemleri de deneyimli oyuncuların arayabileceği yapıyı sunuyor. Bu noktada sanıyorum ki yapay zekadan da birazcık bahsetmek gerekiyor. Anladığım kadarıyla oyundaki yapay zekanın üç temel hareketi var: Siper alarak ateş etmek, size baskı yaparak üstünüze gelmeleri ve arkanızdan dolaşmaya çalışması. Aslında bu üç temel mantık, yapay zekayı kesinlikle idare eder seviyesine koyuyor. Daha fazlası olabilirdi ama yokluk da rahatsız etmiyor.
Benim aklıma yatmayan tek nokta, zorluk oldu. Yani, oyunun geneli aslında gayet tempolu ve zorluk da normal. Yalnız, bazı bölümlerde oyunun zorluğu bir anda yükseliyor. Burada, oyunun size meydan okuduğunu düşünebilirsiniz; doğal olan budur ama o zorluk yükseldiği zaman oyun, bir anda sizin elinizden tutup, yardımcı olmaya başlıyor. Yani, tek bir alanda 5-6 farklı zorlu düşmana ölürseniz, kayıt noktaları her zaman hayatınızı kurtarıyor ve ölmek de bir şey kaybettirmiyor. Ayrıca, ölmeden önce öldürdüğünüz düşmanlar da ölü kalıyor. Madem bu kadar yardımcı olunacaktı, zorluk bir anda neden bu kadar yukarı fırlıyor? Bırakın, zorlanalım.
Cyberpunk temasına benzer bir dünyayı keşfediyoruz
The Ascent, savaşmaktan ve karakterinizi en güçlü seviyeye getirmekten ibaret değil. Geliştirici ekip, aynı zamanda keşfedebileceğiniz çok güzel bir dünya da sunuyor. Oyunun teması kesinlikle Cyberpunk benzeri ve neon ışıklar, karanlık hava ve artık umudun olmadığının hissettirildiği alanlar çok güzel bir şekilde aktarılıyor. Bölümlerin tamamı oldukça detaylı ve bu güzel bölümleri keşfetmek de kısmen ödüllendirici olabiliyor; farklı ganimetler elde edebiliyorsunuz. Ayrıca, dünyada etkileşime geçebileceğiniz dost karakterler de bulunuyor. Kendilerinden eşyalar satın alabiliyorsunuz. Bu arada, savaşın olmadığı alanlar da mini haritada net bir şekilde gösteriliyor.
Ana görevler, yan görevler, gizemler, toplanacak ganimetler filan derken The Ascent oyununun dünyasında kendinizi kolaylıkla kaybedebiliyorsunuz. Bu noktada, oyunun görselliği kesinlikle kaliteli bir iş çıkartıyor. Yani, görsel kaliteden tutun da sanat tasarımına kadar her şey, benzersiz bir deneyim sunmaya yetiyor. Sadece, düşmanların tasarımlarının biraz daha ilgi çekici olabilmesini çok isterdim ama Cyberpunk temasına da bu tip düşmanlar en iyi şekilde uyuyor sanırım. Bu arada, güzelliklere rağmen oyunda bazı görsel hatalar ve animasyon hataları bulunuyordu. Kendileri beni biraz rahatsız etti ama 12 kişilik ekibin ilk oyunu sonuçta The Ascent.
Performans tarafında da net olarak kusursuz bir iş beklememek gerekiyor. Eğer bu oyunu Xbox konsollarında oynayacaksanız, yen nesilde deneyimin 4K/60 FPS olarak yaşanabileceğini belirtmek istiyorum. Eski nesilde ise konsola göre 1080p/30 FPS veya 4K/30 FPS olabiliyor. PC tarafında ise optimizasyon gayet standart seviyede. Eğer donanımınız güçlüyse, gerçek zamanlı ışın izleme teknolojisini de aktif edebiliyorsunuz ama ben oyunu o şekilde deneyimlemedim. Performans haricinde, seslerin ve müziklerin de idare eder olduğunu söyleyelim. Özellikle müzik konusunda daha iyi bir iş çıkartılabilirdi bence.
The Ascent, kesinlikle kötü bir video oyunu değil. Hatta, geliştirici ekibin sadece 12 kişiden oluştuğunu unutsanız, hatta stüdyonun ilk oyununun bu olduğunu bile unutsanız, karşınızda kaliteli bir deneyim bulunuyor. Özellikle de Diablo tarzındaki oynanış mantığını seven oyuncular, Cyberpunk temasına ilgi duyan oyuncular ve arcade nişancı türüne biraz derinlik katılsa, ne olurdu sanki diyen oyuncular bence bu oyundan büyük bir zevk alacaktır. Ayrıca, oyunun Steam üzerindeki fiyatı da 150 TL civarında. Günümüzün yeni video oyunları 300-400 liradan aşağı düşmezken, böyle bir deneyime bence 150 TL oldukça değer.