Bazı oyunlar vardır ki, birkaç detayını öğrendikten sonra merakla çıkış tarihini bekleriz. Heyecana bulandığımız o aylar da bir türlü geçip gitmez. Bizler de muhtemelen bu aralığı, benzer oyunlarla değerlendirmeye çalışırız. Ya aynı markanın önceki sürümünü bir kez daha oynar ya da aynı türde, benzer mekanikler barındıran oyunları tercih ederiz. Bu yazıda, merak ettiğim bir oyunda duyduğum beklentilerdeki değişimden bahsedeceğim. Sizlerde öyle mi oldu bilemiyorum ama The Crew 2 oyununu bekleyiş sürecinde, heyecanımı aynı dozajda tutamadım.
Bazen bir an önce çıksın da oynanayım dediğim The Crew 2 için bazen oynamak çok gereksiz vakit kaybı olabilir diye düşündüm. Oyunun kapalı ve açık beta süreçlerinde de beklentilerim farklılık gösterdi. The Crew 2 hala çıkmadı ama oluşturduğu heyecanın düzeyi, bünyemde farklılık oluşturmayı sürdürüyor. Oyuna dair ne zamanlar büyük beklenti içine girdiğimden ve hangi zamanlarda oyuna karşı soğukluk hissettiğimden; beta süreçleri ve oyunda ilgimi çeken detayları irdeleyerek bahsedeceğim. Dilerseniz, artık bu uçsuz bucaksız Birleşik Amerika turunun yüreğimde hissettirdiklerini anlatmaya başlayayım.
The Crew 2 beklerken heyecanın dibine vurmak
Öyle yarış oyunları tutkunu falan değilimdir. Çok fazla yarış oyunu oynasam da Need for Speed Undergraund serisi dışında aklıma yer eden yarış oyunu da pek yoktur. Bunun nedeninin, yarış oyunlarından bir türlü istediğim performansı alamayışımın etkisi de olabilir. Video oyunları için sadece PC platformunu kullanırken, ayarları alt üst etmek gerekiyor, yine de bir yerlerde takılmalar yaşanıyordu. Konsollarda ise istediğim FPS oranlarını alamadığımı hissediyordum. Neyse fazla uzatmadan, yarış oyunlarını sevdiğimi ama tutkunu olmadığımı belirteyim. Ben bu türdeki oyunlar için heyecanlanmazken; ne olduysa The Crew 2, içimde bir ateşin yanmasına neden oldu. Niye mi?
Hemen anlatayım; bir kere açık dünyada özgürce dolaşmanın hazzını sunacaktı ve sadece karada yarışmakla bizleri sınırlı tutmayacaktı. Bir de ilk The Crew oyununu, yine donanımsal sebeplerden ötürü oynamadığımdan, tüm Birleşik Amerika’yı kapsayacak olmasını hayretle karşılamıştım. Oysa serinin ilk oyunu da aynı harita yapısındaymış ve ben o oyunu tercih etmediğimden ötürü bunu bilmiyordum. Yukarıda belirttiğim gibi açık dünya ve farklı koşullarda yarışı, tek bir oyunda görebilmek, oldukça harika bir deneyim yaşatabilecekti. Bir de oyuna dair videolardaki grafikler göze oldukça hoş geliyordu. Tamam dedim bir sorun yok, bu oyun tam benlik. Heyecanım, yayımlanan her video ile arttıkça arttı, zirveye ulaştı ve bir olayın ardından son buldu.
Belki şaşıracaksınız ama oyuna olan heyecanımı yitirten olay, The Crew 2 kapalı betasına katılmamdı. Oyun, geçtiğimiz yıllardaki çoğu Ubisoft oyunu gibi fazla mı abartılmıştı, hayır. Vaat ettiklerini yerine mi getirmiyordu, hayır. Haritası başarısız mıydı, hayır ama açık betasını oynadığım, aslında oynarken de bir hayli memnun kaldığım oyuna duyduğum heyecanı kaybetmiştim. Belki merakın son bulmasından kaynaklanıyordu heyecanımı yitirmem. Öte taraftan, içimde bu oyunun tam sürümünü oynarsam; diğer tüm oyunları unutacağım, haftalarca The Crew 2 ile haşır neşir olmak zorunda kalacağım gibi bir his oluşmuştu. Bir başka açıdan da baktığımda, bir şeyler beklediğim gibi değildi, haftalarca bu oyuna odaklanmak istemiyordum.
Yürekteki heyecanın dibe vurması
Şahsımı heyecanlandıran vaatlerin gerçekleşmiş olması fakat heyecanımın yitirmeme sebep olan sıkıntının, oyunun sürüş dinamiklerinde olduğum kanısına varmıştım. Araçlar, sanki yere dokunmadan gidiyor gibi gelmişti bana. Ayrıca hız kavramını da tam manasıyla hissedemiyordum. Bir yarış oyunundaki detaylar ne kadar fazla olsa da oynanışta sıkıntı varsa, tüm iyi yönlerin puanlarını düşürüyordu. Tabii böyle söyleyince, çok kötü bir sürüş deneyimiyle karşılaştığım da sanılmasın. Gayet başarılıydı oyunun sürüş mekanikleri, hatta bana yıllardır tadını aradığım Need for Speed Underground serindeki özgürlüğü hatırlatmıştı ama bu oyunu uzun süre oynama isteğim körelmişti. Biraz daha düşündüğümde, The Crew 2 kapalı betasını deneyimlediğim standart PlayStation 4 cihazımda karşılaştığım performans sorunlarının da ilgisi olduğunu kanısına vardım.
Açılış ekranında, henüz geliştirici ekibe ait logolar; arkalarındaki deniz grafikleriyle görünürken, büyük yavaşlama yaşanmıştı. Tamam, arka tarafta gayet güzel bir şehir ve dünya görüntüleri vardı ama bir oyuna henüz yeni giriş yaparken, ekrandaki kasılmaları görmek, eskiyen PC ile oyun oynayabilme günlerimi hatırlatıyordu. Konsol oyunculuğuna geçişimdeki en büyük nedenlerden olan grafik ayarları sıkıntısı yeniden başlayamazdı çünkü optimize edilerek önümüze sunulması gerekiyordu oyunun. Tabii oynanış sırasında benzer kasılmalara rastlamadığımı ekleyeyim ama yavaş başlangıç; heyecanımı söndüren, kalbime dokunan unsurlardan bir tanesi olmuştu.
Kısa süreli olan kapalı beta süreci sonrasında, içimdeki buruklukla birlikte oyunun çıkış tarihini heyecanla beklemekten vazgeçtim. Bir de o sırada yeni bilgisayarımdaki Forza Horizon 3 deneyimimin ardından; ne gerek var canım, dedim kendi kendime. Forza Horizon 3 varken ve The Crew 2 oyunu, çoğu unsuru ondan örnek alarak uygulamış gibi görünüyorken; heyecanlanmak, çıkış tarihi beklemek boşunaydı. Sonra ne mi, oldu? Yeniden The Crew 2 için heyecanlanmaya başladım. Bunun sebebiyse, oyunun açık beta sürecinin başlaması ve benim yeni bilgisayarımda bu sürümü deneme imkanı bulmamdı.
The Crew 2 için yeniden heyecanlanmaya başlamak
İnsan psikolojisi ayrı bir olay; zihinde bir yargı yer etmesin, geri dönüşü kolay olmuyor. PlayStation 4 cihazıyla karşılaştığım takılmalara, PC platformunda rastlamayınca değişti bazı şeyler. Takılmadan oynayacağım, akıcı bir oyun beklentimi; ultra grafik ayarları ve 60 FPS kare hızı destekleyince, bir anda o yitirdiğim heyecan yeniden oluşmaya başladı. Bu kez gönül rahatlığıyla; grafiklere, gölgelendirme ve parlama efektlerine hayran kalarak, yeniden oyunu deneyimledim. Hala, özellikle kara araçlarının yere basış hissiyatında ufak tefek sıkıntılar var gibi geldi ama aracın özelliklerini geliştirdikçe, sanki bazı farklılıklar da yaşamaya başladım.
Unutmadan hatırlatayım; ilk denediğim The Crew 2 kapalı betasında en hayran olduğum nokta, harita oluşumundaydı. Araçtan gerçek zamanlı olarak görüntüyü uzaklaştırıp, tüm Birleşik Amerika’nın uydu uzaklığıyla görebilmek, sonra tekrar yaklaştırarak kaldırım taşlarını bile sayabilmek, ağzımı açık bıraktırmıştı. Açık beta sürecinde ve PC platformunda bunu yapma gereği duymadım çünkü oyunun eğlencesi, bana detaylarla uğraşmak yerine bölümleri oynama isteğini veriyordu. Kara, hava, deniz gibi unsurları tek tek deneyimlemek, dolu dolu bir oyun hissini oluşturdu.
Nihayetinde, bu yazıyı bitirdiğimde The Crew 2 açık betasına devam etmek istiyorum. Ne kadar vaktim olur bilmiyorum ama fırsat buldukça ve betanın imkan verdiği sürece deneyimleyeceğim. Çıkışında da uzun süre oynanabilecek, belki kara yarışlarındaki ufak dinamik sıkıntılarının da çözüleceği bir oyunlar karşılaşacağız. Tabii çıkışına kadar heyecanım geri söner mi, yoksa daha fazla mı artar bilemiyorum. Özetlersek; vaat ettikleriyle ilgi çeken ama pek çok soru işaretlerini de beraberinde getiren bir yapımla karşı karşıya olacağız. Oyunun verdiği etkiler de herkese göre farklılık gösterecektir. Açıkçası, oyun basınının ve oyuncuların vereceği tepkileri de merak ederek oyunun çıkışını ve tam sürümdeki farklılıkları bekliyorum.