Benzerlerine sıklıkla rastlamadığımı video oyunlarıyla karşılaşmak insanı memnun ediyor. The Falconeer isimli yapım da bunlardan bir tanesi. Bir şahini yönettiğimiz bu oyunda, denizlerle çevrili bir dünyada gökyüzünün hakimi oluyoruz. İlgi çekici genel oyun yapısıyla birlikte bu yapımın daha pek çok şaşırtıcı tarafı da bulunuyor. Bahsettiğim şaşırtıcı taraflardan bir tanesiyse, The Falconeer oyununun seslendirmelerinin haricinde yalnızca tek bir kişi tarafından geliştirilmiş olması. Bu kişinin, Tomas Sala ismindeki bir video oyunu geliştiricisi olduğunu da söyleyerek karşımızda nasıl bir yapıyla karşılaştığımızı biraz daha detaylıca sizlerle paylaşayım.
Hemen üst kısımda belirttiğim üzere The Falconeer ile bir şahini kontrol ediyoruz fakat bu şahinin bir sürücüsü bulunuyor. Oyuna başlarken bizden bu sürücüyü ve şahinimizi seçme şansı veriliyor. Yine belirttiğim gibi denizlerle çevrili, suların hakim olduğu bir açık dünyada geçiyor bu yapım. Dünyamızın her tarafı suların işgaline uğramışken, denizlerin üzerinde kalabilen kaya parçalarına yapılar konumlandırılmış durumda. Farklı bir biçimde söylersek, oyun alanımızın büyük bir çoğunluğu denizden ve bu denizim içerisine dağılmış adacıklardan oluşuyor.
The Falconeer ile bizlere genel anlamda üç çeşitte görevler veriliyor. Bu görevleri; saldırı, savunma ve dağıtım olarak sınıflandırabilirim. Çok fazla olmamasına karşın bazı birimlere eşlik etmemiz ve onları korumamızın gerektiği görevlerle de karşılaştım. İşte bu türdeki görevleri alıyoruz ve tamamlamaya çalışıyoruz. Tamamladığımız görevlerin sonrasında ise çeşitli ödüller kazanabiliyoruz. Yalnız, kazandığımız ödüllerin görevlerin zorluğuyla orantılı olduklarını sizlere pek söyleyemem. Bazı ana görevlerde uzun süreli uğraşlarımın karşılığını alamadığım gibi, bazı yan görevlerde kısa sürede daha yüksek ödüller kazandığım oldu.
Bir de incelediğim bu yapımda oyuncuların işini kolaylaştıran bir kayıt sisteminin olmadığını belirtmek istiyorum. Herhangi bir görev sırasında başarısızlığa uğradığımızda en başa dönmek durumunda kalıyoruz. Eğer içerisinde bulunduğumuz görev uzun bir yapıya sahipse, başarısızlıklarımız can sıkıcı bir hal alabiliyor. Yeniden kaldığımız noktaya gelmek, denizlerle çevrili olan bir dünyada, bir kuş türünün üzerinde hareket ederek fazla çabuk olamayabiliyor. Yer yer oyuncuların sabrının bahsettiğim durumdan ötürü zorlanacağını tahmin ediyorum.
The Falconeer ile deneyimlediğimiz mekanikler neler?
Bir şahini yönetsek de The Falconeer oyununun uçuş mekanikleri, tarihi savaş uçağı sürdüğümüz oyunlara benziyor. Seyir halindeyken bu oyunda; yükselip alçalabiliyor, kendi etrafımızda dönebiliyor, dalılar gerçekleştirebiliyor, çeşitli yönlere hareket edebiliyoruz. Farklı bir şekilde ifade edersem, simülasyon tarzında olmayan bir uçak oyununda neler yapabiliyorsak, şahinimizle de bu hareketleri yapabiliyoruz. Bu oyunun PC sürümünü bir kontrolcü kullanarak deneyimledim ve imkanınız varsa sizin de kontrolcü kullanmanızı öneririm. Kontrolcü vasıtasıyla çok da ha iyi bir uçuş deneyimi yaşayabilirsiniz.
The Falconeer oyunundaki görevlerimizin farklı amaçları olsa dahi savaş mekaniklerini de sıklıkla kullanıyoruz. Savaş mekanikleri konusunda da yine eski zamanlarda uçak sürdüğümüz yapımlara benzer dinamikler bizi karşılıyor. PlayStation 4 kontrolcüsünün R2 tuşuyla ateş ediliyor bu oyunda. Hedeflerimize odaklanma imkanımız bulunduğu gibi ateş etmemiz gereken bölge de gösteriliyor. Uçan bir düşman için nereye ateş edersek isabet sağlayacağımızı görebiliyoruz. Açık söylemek gerekirse bir uçak savaşı oyunundan aşağı kalmayan savaş mekanikleriyle de yüzleşmiş oluyoruz.
Tabii bu yapımda uçaklar yerine uçan canlıların birbiriyle mücadelesi konu ediliyor. Havacılıkta it dalaşı diye tabir edilen, havadaki uçakların kapışmasına benzer örnekleri The Falconeer oyununda tadabilirsiniz. Uçaklar yerine kuşların kullanılması biraz tuhaf gelebilir ama oynadıkça alışılan bir yapısı var bu oyunun. Öte yandan, görevlerimiz sırasında yalnızca uçan düşmanlara değil, farklı pek çok etkene karşı mücadele edebiliyoruz. Bunların arasında, adacıkların üzerine konumlandırılmış olan kaleler gibi yapılar da yer alıyor. Bu mücadeleleri verirken bir şahini kontrol etiğimi pek yadırgamadım.
Bana sorarsanız, The Falconeer oyunundaki bir kuş simülasyonu ve arcade tarzdaki uçak oyunlarının mekanikleri gayet başarılı bir biçimde harmanlanmış durumda. Kontrol ettiğimiz zaman hem bir kuşla hareket ettiğimizi hissediyoruz, hem de bu kuşla savaşmamız gerektiğine dair verilen duygu içimize işliyor. Aynı zamanda şahin seslerinin, hareketlerimize göre bize eşlik etmesi de oyunun atmosferine olumlu anlamda katkı sağlıyor. Özellikle uçar vaziyetteyken dalışlarda, dönüşlerde gelen seslerle birlikte, kendimizi atmosferin içerisinde bulabiliyoruz. Yalnız tüm bu durumlar bu oyunu başarılı saymak için yeterli oluyor mu, gelin bu konuya da beraberce bir göz atalım.
İçerik ve hikaye anlamında bazı boşluklar bulunuyor
Konu ve ortamlar her ne kadar ilgi çekici olsa da, The Falconeer oyununun tutarlı bir hikaye anlattığını gözlemleyemedim. Hikaye, bölümlere ve görevi veren kişilere göre parçalanmış bir halde sunuluyor. Üstüne üstlük, hikaye açık bir dille anlatılmadığından ötürü bazı karmaşalara yol açabileceğini düşünüyorum. Her ne kadar bölümler ilerledikçe oyunun ve karakterlerin hikayesi bize daha fazla içerisine alsa da bu alanda beklediğim sunumu pek gördüğümü söyleyemem. Yine de sırların keşfedilmesi, dünyanın nasıl böyle bir hal aldığı gibi soruların yanıtlarını ve detaylarını öğrenmek için insanı etkileyen bir yapı mevcut.
The Falconeer oyununda bir geliştirme sistemi de yer alıyor. Bu sistemde, başardığımız görevlerin karşılığında aldığımız oyun içi paralarla ve çeşitli ödüllerle, şahinimizi geliştirebildiğimiz bazı unsurları satın alabiliyoruz. Bu unsurların arasında; yeni silahlar, zırhlar, çeşitli görsel ögeler ve mutajen olarak adlandırılan geliştirici maddeler yer alıyor. Yalnız, yazının üst kısımlarında belirttiğim gibi bu unsurları satın almak için kazandığımız parayı kazanmamız konusunda bir tutarsızlık mevcut. Görevin zorluğunun karşılığını her zaman doğru miktarlarla alamıyoruz. Oyundaki başarısızlıklarımızın neticesinde bölümleri tekrarlayıp karşılığında yeterli kazancı sağlayamamak can sıkabiliyor.
Görsel açıdan çizgi film tarzındaki grafiklere sahip bir yapım The Falconeer. Şahsi olarak her ne kadar bu tarzdaki grafiklerden sıkılmış olsam da bu oyunda gayet başarılı sonuçlarını gördüm. Uçsuz bucaksız bir deniz görselliği, atmosfer koşullarıyla iç içe geçirilerek oldukça iyi yansıtılmış bu oyunda. Şahinimiz tarafından çıkarılan seslerin atmosfere katkı sağladığından bahsetmiştim. Seslendirmeler için aynı olumlu izlenimleri edindiğimi pek söyleyemeyeceğim fakat oyunun genel yapısını düşündüğümde bu durumun fazla sorun teşkil edeceğini düşünmüyorum. Oynanış sırasındaki seslendirmelerin tonlamaları da o kadar fena değil açıkçası.
İnceleme yazısının son cümlelerine gelirken, sıklıkla rastlamadığımız türden bir yapımın karşımızda olduğunu tekrarlamak istiyorum. Tek bir geliştirici tarafından geliştirilen bu The Falconeer, çığır açıcı bir yapıyı barındırmasa dahi denenmeyi hak ediyor. Oyunun ödüllerindeki tutarsızlıklar, görevleri kaybetmenin usandırıcı olması ve genel itibariyle biraz sabır isteyen bir yapıyı barındırması ise herkesin hoşuna gitmeyen etkenlerden olacaktır. Bu arada, yan görevlerde hedef gösterilmemesi gibi durumlar da oyunculara bazı zamanlarda sıkıntılı anlar yaşatabilir.