Çok da uzun bir zaman önce değil, sadece birkaç yıl kadar geride, “Extraction Shooter” dediğimiz oyunlar henüz popülerlik kazanmamışken yer her “Looter Shooter” dolu idi. Outriders ve benzeri birçok oyunu bu konuda Destiny gibi markalara rakip olarak görmüştük ve aslında birçok oyun da kendisine ait, benzersiz şeyler yapmayı başarmıştı. Şimdi ise trendleri birkaç yıl geriden takip eden Nexon, karşımıza The First Descendant ile çıktı. 2024 senesinde tam çıkışını gerçekleştirecek olan bu oyun, bir haftalık bir açık beta süreci gerçekleştirdi ve ben de bu oyunu aynı süreç içerisinde deneyimledim. Şimdi ise sizlere düşüncelerimi aktaracağım.

Ön inceleme yazımın başında Destiny markasını mutlaka geçirmek istedim; The First Descendant, birçok farklı açıdan bu markaya benziyor. Açıkçası ben bu oyunu oynarken, kendimi herhangi bir Destiny oyununun ucuz versiyonunu deniyormuş gibi hissettim ama bu noktada da açıkçası Nexon ekibinin oyununu tam olarak yerin dibine sokmak istemiyorum. Sadece konu karşılaştırmak olunca benzerlik yaşanıyor. Bunu göz ardı edebilirseniz, sunulan deneyim hiç de fena değil. Sadece, daha şimdiden mikro ödemelerin bu oyunda kritik bir yer alacağını anlayabiliyorsunuz ve bu da benim biraz hevesimi kırıyor ama olsun. Oyunun çıkmasına daha var; mikro ödemeleri o zaman düşünürüz.

The First Descendant oyununa üç farklı karakterden birini seçerek başlıyoruz. Her karakter tamamen farklı görünümlere ve yeteneklere sahip ama kullanılan silahlar aynı. Oyunu her ne kadar Destiny ile benzer olarak lanse etmiş olsam bile iki oyunun arasındaki en büyük fark, bu yapıtın üçüncü şahıs bakış açısından oynanıyor olması. İşte bu açıdan bakarken üzerimize düşmanlar geliyor, silahlarımız ile onları öldürüyoruz, bu düşmanlardan ganimetler düşüyor, bu ganimetlerle kendimizi daha da güçlendiriyoruz ve deneyim bu döngüde yaşanmaya devam ediyor. Adım adım atlanan seviye, yükselen DPS ve silah nadirlikleri derken hoş bir ilerleme hissi sunuluyor.

Ben açıkçası bu tarz sistemlerden hoşlanıyorum. Destiny markasını da binlerce saat oynamamın sebebi buydu. The First Descendant da kesinlikle işini biliyor ve etkili hissettiren ilerleme sistemleri sunuyor. Karakter seviyesi, hesap seviyesi, silah seviyesi filan derken sürekli olarak oyun sizi bir şekilde tatmin etmeyi başarıyor. Ayrıca oyun, Destiny serisine kıyasla çok daha fazla ganimet sunuyor, özellikle de bölüm sonu canavarı savaşlarında. Yalnız yine de Borderlands kadar bir ganimet yağmuru yaratmıyor. Ayrıca oyunda çok fazla farklı kategoride ganimet olduğu için bu düşen bol ganimet çoğunlukla sizi boğmuyor.

The First Descendant

The First Descendant, kökenlerini ilgi çekici bir şekilde belli ediyor

The First Descendant oyunundaki mevzu, Destiny serisine benzeyen kullanıcı arayüzü ile karakterlerden görev almak ve o görevleri tamamlamak için oyunun yarı açık dünyasına seyahat etmek üzerine kurulu. Yarı açık dünyalar aslında Destiny serisindeki gezegenler gibi ama bu oyunda gezegen yerine tek bir dünya, farklı alanlara bölünmüş. Benim bu oyunda ilgimi çeken en güzel şey ise görevlerin inanılmaz kısa olması ve hızlı hızlı kabul edip, görevlere başlayabilmeniz. Şöyle ki oyunun açık dünyasında etkileşime geçebileceğiniz bazı ögeler var. Bunlar, görev başlatıyor ve her birini tamamladığınız zaman rengi değişiyor, onu tamamladığınızı göstermek için.

The First Descendant oyunundaki her görev ögesinin üstüne geldiğiniz zaman, bir görevin ne kadar uzun süreceği yazıyor. Çoğu görev 5-10 dakikadan daha kısa sürüyor. Bazı görevler de 15-30 dakika civarına çıkabiliyor. Bunlar genelde önemli görevler oluyor; yarı açık dünyanın son görevi ve/veya bölüm sonu canavarı savaşından oluşuyor. Diğer kısa olan görevler ise aslında yine Destiny serisindeki açık dünya etkinliklerine benziyor. Çok bir derinlik yok yani. Anlatılan hikaye de Güney Kore kökenli oyunları daha önce oynadıysanız size çok klişe gelecektir; eğer oynamadıysanız da bayağı bir epik bulacaksınız oyunu. En ufak bir aksiyon bile havalı sinematik sahnelere sahip.

The First Descendant, açık bir şekilde Asya temelli bir oyun olduğunu belli ediyor. Abartılı sinematik sahneler, çok epik olmak isterken klişeye kaçan hikaye filan derken, Batılı olan oyunculara farklı bir deneyim yaşatabilecek potansiyele sahip. Yalnız, oyunun Asya kökenli olduğunun en büyük kanıtı, daha açık beta sürecinden bizlere göz kırpan ağır mikro ödemeler. Evet, bu sistemden kaçış yok ve bu, karakterler ve silahlar üzerinden veriliyor. Yani, hem bu ögelerin kendisi, hem de bunları özelleştirmek, mikro ödemeler bulunduruyor ama bazı şeyleri oynanış ile de elde edebiliyorsunuz. Özellikle de silahlar, oynanıştan rahatlıkla kazanılabiliyor.

The First Descendant oyununda yeni karakter sınıfları açabiliyorsunuz ve bunu yapabilmek için belli görevler tamamlayıp, belli materyaller toplayıp, belli bir paraya sahip olmanız gerekiyor. Eğer isterseniz mikro ödeme ile de karakterleri hızlıca alabilirsiniz. Hatta, aldığınız karakter de size hemen gelmiyor; mobil oyunlarındaki bekleme sistemi kullanılıyor. Yeni bir karakter için 12 saat beklemeniz gerekiyor ama mikro ödeme birimi kullanırsanız, karakteri hemen elde edebiliyorsunuz. Tahmin edebileceğiniz gibi karakter ve silahlar için kozmetik ögeler de bu birim ile satılıyor. Bunun haricinde, yine Asya temelli oyunlarda görebileceğiniz günlük giriş ödülleri filan da mevcut.

The First Descendant

Eğlenceli ama aynı zamanda da klişe hissettiren bir deneyim sunuluyor

The First Descendant, oynanış tarafında ise oldukça eğlenceli. Özellikle de oyunda ateş etmek biraz gecikmeli duruyor ama verilen atış hissi inanılmaz güzel. Oyunda birçok farklı silah tipi var ve bunlar farklı mermi ihtiyaçlarına sahip, yine Destiny serisinde olduğu gibi. Aynı anda üç farklı silah kullanabiliyorsunuz ve bunları, yeteneklerinizle birleştirip, düşmanları öldürüyorsunuz. Silahlar için modüller düşürebiliyorsunuz. Bunlar yine Destiny serisindeki modlar gibi ama daha küçük çaplılar. Benzer modüller karakterimiz için de düşebiliyor. Ayrıca karakterimiz, silah gibi üzerine bazı pasif özellikler de takabiliyor. Bunlar da ganimet olarak elde ediliyor.

The First Descendant oyununda hem ganimet sistemleri, hem kısa görevler, hem ilerleme sistemleri, hem de eğlenceli oynanış hissi birleşince, açıkçası ortaya birçok oyuncunun hoşunuza gidebilecek bir deneyim çıkartılıyor. Şahsen ben, Looter Shooter tarzını seven bir insan olarak bu oyuna karşı bir ilgi oluşturdum. Görevler kısa olduğu için oyun su gibi akıyor ve zamanı geldiğinde de uzun görevlere girince, zaten o uzun görevleri özlemiş olduğunuz için oyun sıkmıyor. Ayrıca, eğer yakınınızda gerçek bir oyuncu varsa, otomatik olarak göreve onunla başlayabiliyorsunuz, bu da hoş bir detay. Destiny serisinde olsa bunu sevmezdim ama bu oyuna yakışıyor.

The First Descendant, sunum tarafında ise açık açık ben bir Unreal Engine 5 oyunuyum diye bağırıyor. Bu, tam olarak iyi bir yorum sayılmaz. Yani, sadece bir oyunun görselliğine bakarak oyunun Unity mi, yoksa Unreal Engine ile mi geliştirildiğini anlayabilirsiniz. Bu her oyunda belli olmaz; o oyunların sanat tasarımı zengindir. Öyle olmayan oyunlar ise oyun motorlarının demolarına benzer. Bu oyun da kaliteli görünmesine rağmen kreatiflikten yoksun. Bunun haricinde, sesler ve seslendirmeler kesinlikle güzel; performansta da bir kusur bulamadım ama müzikler de aynı görsellikte olduğu gibi kreatiflikten yoksun hissettiriyor.

Demek istediğim şudur ki The First Descendant için heyecanlı sayılırım. Piyasaya sürüldüğü zaman mikro ödemeler muhtemelen çok abartılacaktır ama kendisinin bir noktaya kadar beni eğlendireceğini düşünüyorum. Ayrıca bu oyunun 2024 senesinde piyasaya sürüldüğü zaman oynaması ücretsiz olacağını da hatırlatmak istiyorum. Açık beta süreci şimdi düzenlendiğine göre stüdyo, resmi çıkış için 2024 senesinin ilk çeyreğini hedefliyor olabilir. O zamana kadar bu oyunu merakla olmasa bile sakin bir şekilde bekleyeceğim. Umuyorum ki o zamana kadar oyuna biraz daha fazla kişilik katılabilir ve kreatif şeyler görebiliriz.