Daha önce SteamWorld serisini geliştirmiş olan Image & Form ve bu stüdyonun ana şirketi olan Thunderful Publishing, oyuncuların karşısına yepyeni bir video oyunu ile çıktı. Bu oyunun adı The Gunk ve kendisi, 16 Aralık 2021 tarihinde PC, Xbox One ve Xbox Series X/S için piyasaya sürüldü. Bizler de bu yapıtı Xbox Series X konsolunda, Xbox Game Pass sayesinde oynama şansı elde ettik. Ardından da sizler için bir inceleme çıkarttık tabii ki. Yalnız, oyunu eleştirmeye başlamadan önce bu oyunda sizleri nelerin beklediğinden bahsetmek istiyoruz; The Gunk, tahmin ettiğiniz gibi bir yapıt olmayabilir.
Bu video oyunu, hikayeye ve onun anlatımına önem veren, aksiyon ve macera türünde bir deneyim sunuyor. Oyunu üçüncü şahıs bakış açısından oynuyoruz ve Rani isimli bir karakteri kontrol ediyoruz. Ana karakterimiz bir çöpçü ve partneri olan Beck ile yeni ve uzaylı bir gezegene iniş yapıyor. Bu uzaylı gezegeni gerçekten çok güzel ve zengin görünüyor; gezegende birbirinden farklı biyomlara rastlayabilmek mümkün ve kanyonlar gibi farklı yapılar da var. Yalnız, tüm bu doğal güzellikler, siyah bir virüs tarafından ele geçiriliyor. Virüsün adı ise The Gunk olarak geçiyor. Bu virüs, aktif olarak hem bitki örtüsünü, hem de oralarda yaşayan canlılara hasar veriyor.
Rani ise bu konuda bir kahraman olarak tanıtılıyor. Ana karakterimizin kullandığı bir silah, bu virüsü içine çekebiliyor ve yok edebiliyor. Bu sayede de virüse maruz kalan bitki örtüsü ve canlılar, eski yaşamlarına geri dönebiliyor. Yalnız, her canlı ne yazık ki bizlere dost değil. The Gunk yüzünden bazı canlılar, karakterimize düşman kesiliyor ve sadece virüs ile değil, o virüsün etkilediği canlılarla da savaşmak zorunda kalabiliyoruz. Tehlikelerden temizlediğimiz alanları ise daha sonra tarayabiliyoruz ve “Lore” sevdalıları, oyunun dünyası hakkında çok daha fazla bilgi sahibi olabiliyor bu şekilde.
Yalnız, oyunun hikayesi bu kadar da çevreci bir çerçevede kalmıyor. Rani ile Beck, zaman geçtikçe birbirlerine olan güvenlerini kaybetmeye başlıyor ve bu noktada biraz kişisel bir hikayeye daha rastlıyoruz. Yani, The Gunk aracılığı ile birbirine bağlı olan iki farklı hikaye anlatılıyor. Tabii yine de her şey çok mükemmel sayılmaz. Bu oyun, stüdyonun ilk üç boyutlu oyunu ve bu yüzden de geliştirici ekibin bu konudaki deneyimsizliğini çok iyi bir şekilde görebiliyorsunuz. Yine de oyun motoru olarak Unreal Engine 4 kullanıldığı için hoş bir sunum ile bu problemlerden bazılarının üstü kapatılabiliyor. Gelin, bu problemlere biraz daha yakından bakalım.
The Gunk, tek başınıza oynayabileceğiniz bir kaynak toplama oyunu
Havalı cümleleri bir kenara bırakıp, The Gunk isimli video oyununun temeline baktığımız zaman bir kaynak toplama deneyimi görüyoruz. Evet, oyunda bir partnerimiz var ama oyunun kendisi tamamen tekli oyunculu olarak geçiyor. Rani, bu gezegeni keşfedip, kaynak toplamaya odaklanıyor; Beck ise kaynak sinyalin peşine düşüyor. Bu gezegene ilk iniş yaptığınız zaman çok cansız ve gri görünüyor. Açıkçası biraz boğucu bir renk paleti mevcut ama oyunun amacı bu zaten; yayılan virüs yapıyor bunu. Eldivenimiz ile gezegene tekrar renk kazandırabiliyoruz ve aynı eldiven ile aynı zamanda düşmanlarımızı sersemletebiliyoruz.
Düşmanlarımızdan bahsettim ama The Gunk içerisinde sadece 3 farklı düşman tipi bulunuyor ve kendileri, tahmin edebileceğiniz üzere çok kısa bir süre sonra kendilerini tekrar etmeye başlıyor. Koskoca bir uzaylı gezegende sadece 3 farklı tipteki düşmanın olması hiçbir zaman cevabını bulamayacağınız bir problem. Bu arada, bu düşmanları yenebilmek de pek farklı şeyler gerektirmiyor; hepsinde eldivenimizin farklı özelliklerini kullanmamız gerekiyor ama bunların hiçbiri yeterince farklı hissettirmiyor. Konu, virüs haricindeki şeylerle ilgilenmek olduğu zaman ise yine eldivenimizi kullanıp, toplanabilir eşyaları kendi envanterimize atabiliyoruz.
The Gunk oyununda çevreyi keşfederek bazı materyalleri elde edebiliyorsunuz. Bu materyaller ile karakterimizi güçlendirebiliyoruz ama bunu yapabilmek için kamp alanına geri dönmemiz gerekiyor. Keşfettiğimiz her bölgeye bir sinyal bıraktığımız için de aslında kampa geri dönmemiz kolay olabiliyor. Klasik bir dünya tasarımı var yani; çok da yenilikçi bir sistem yok ortada. Bu noktada sadece bulmacaların bazıları yaratıcı hissettiriyor. Bulmacaları çözebilmek için doğru toprak ve zemin ile doğru tohumu seçmeniz gerekiyor. Bu sayede bulmacalarda ilerleme kaydedebiliyorsunuz. Bulmacalar hiçbir zaman çok karışık bir yapıya sahip olmuyor.
The Gunk oyununu en ama en fazla 10 saatte bitirebiliyorsunuz. Aslında bu 10 saatin yarısından biraz fazlası da gayet tempolu bir şekilde geçiyor ama özellikle final bölümünün biraz kalitesiz bir şekilde uzatıldığını anlayabiliyorsunuz. Bu kadar dertten sonra final bölüm sonu canavarı da çok basit olunca biraz hayal kırıklığına uğramanız oldukça doğaldır. Aynı zamanda oyun boyunca karşılaşacağınız bazı hatalar da ilerlemenizi aktif olarak yavaşlatacaktır. Yalnız bu problemlerin hakkından oyunu yeniden başlatarak gelebiliyorsunuz. Oyunda bolca kontrol noktası da yer aldığı için başınıza çok fazla problem çıkmıyor.
En azından görsel sunum etkileyici bir hal alabiliyor
The Gunk, oynanış ve içerik tarafında biraz hayal kırıklığı yaratsa bile en azından sunum tarafında hoş sürprizler ile karşılaşabiliyorsunuz. Bu oyunun sunduğu ilk sürpriz, görsellik tarafında. Oyun, özellikle de Xbox Series X konsolunda gerçekten güzel görünüyor. Oyunun en başlarında o karşılaştığınız gri renk paleti, iç sıkıcı olsa bile kalitesini belli etmeyi başarıyor. Ayrıca, zaman geçtikçe gezegene renk geldiği zaman oyunun daha da güzel olan o yapısı karşınıza çıkıyor. Açıkçası görsel tarafta bu oyuna olumsuz bir yorum getirebilecek hiçbir nokta bulunmuyor. Geliştirici ekibi tebrik etmek lazım bu konu hakkında.
Performans ise aynı bir konu. Yalnız bu konuda da görsellik kadar hoş bir başarı elde edilebiliyor. Tahmin edebileceğiniz gibi bu video oyununu, Xbox Series X konsolunda 60 FPS olarak oynayabiliyorsunuz. Bu sırada çözünürlüğü de 4K olarak tutabilmeniz mümkün oluyor. Oyunun zaten görselliği öyle çok yüksek, Red Dead Redemption 2 oyununun seviyesinde filan değil. Aynı zamanda oyunda herhangi bir performans problemi de bulunmuyor, yükleme ekranları hızlı bir şekilde geçilebiliyor ve hızlı bir şekilde maceraya tekrardan dalabiliyorsunuz. Sadece oyunda birkaç ufak hata var ki onlardan bahsetmiştim zaten.
Sesler ve müziklerde ise işler biraz karışıyor. Her şeyden önce, oyundaki ses efektleri ve seslendirmeler kesinlikle başarılı. Özellikle de ana karakterlerimizin, Rani (Fiona Nova) ve Becks (Abigail Turner), seslendirmeleri ciddi anlamda kaliteli. Yalnız bunların üzerine gelen müzikler biraz hayal kırıklığı yaratıyor. Oyunda ne yazık ki atmosferi olumlu etkileyebilen ve/veya akılda kalabilen herhangi bir müzik bulunmuyor. Bu da genel anlamda yaşadığınız deneyimi, en azından kulaklarınız için basitleştiriyor. Eğer birkaç kaliteli parça olabilseydi, The Gunk oyununun sunumu genel anlamda kesinlikle kusursuza yakındı benim gözümde.
Hayal kırıklığı yaratan bir bölüm sonu canavarı, canınızı sıkabilecek birkaç ufak hata, oyunun son kısımlarının bir türlü bitmek bilmemesi ve tempo problemleri haricinde The Gunk, oldukça eğlenceli bir oyun olabiliyor. Kendisi kesinlikle ortalama üstünde, hatta güzel diyebileceğimiz bir oyun ama kendisi özellikle de konsollarda tam fiyatına satın alınabilecek kadar güzel değil. Bu yüzden, indirimleri beklemenizi öneriyorum ve herhangi bir indirim sırasında da aksiyon-macera türünü seven oyuncuların bu yapıtı satın almasını öneriyorum. Özellikle de çevreci bir yapınız varsa, bu oyunu ekstra fazladan sevebilmeniz mümkündür.