2019’un sonunda sizlere bir yazı paylaşmıştım. Bu yazımda, benim için son 10 senenin en iyi video oyunlarına yer vermiştim ve tahmin edin, birincilikte hangi oyun vardı? Tabii ki The Last of Us. Şimdi neden bu oyunu birinciliğe yazdığımı söylemeyeceğim, o eski içeriği tekrarlamış olurum ama The Last of Us, bugüne kadar beni birçok farklı yönden en çok etkileyen oyunların başında geldiği için The Last of Us Part II için olan heyecanım, tahmin edebileceğiniz gibi çılgın bir seviyedeydi. Yalnız, heyecanım hep öyle kalmadı.
Mutlaka duymuşsunuzdur, belki de görmüşsünüzdür; birkaç hafta önce The Last of Us Part II oyununun çok kritik oynanış anları ve hikaye detayları sızdırıldı. Bu durum Naughty Dog ekibinin başına birkaç kere gelmişti ve ben de tüm bu sızıntılardan zamanında uzak kalmayı başarabilmiştim. Yalnız, bu oyun ile durum aynı olmadı; hem içerik üretebilmek için, hem de kendimi tutamadığım için tüm sızıntılara baktım. Önce birkaç isme, sonra birkaç dakikalık oynanış videosuna bakıyorum derken her şeye tanıklık etmiştim.
Sızıntılara maruz kalmam ne yazık ki bu oyuna karşı olan tüm heyecanımı öldürdü. Bu noktada yanlış anlaşılmak istemem, oyunun içerikleri yüzünden heyecanım gitmedi. Biliyorum, sızdırılan şeyler birçok farklı yönden tepki topladı ama o politik şeyler filan benim umurumda olmaz hiçbir zaman. Benim heyecanımı öldüren şey, oyunun o kadar önemli bilgilerine tanıklık etmem ve bunun en önemli sorumlusunun da yine kendim olmamdı. Yani, böylesine bir oyuna sıfır heyecan ile başladım.
2016 senesindeki duyurusundan beri merakla beklediğim bu oyuna karşı tüm beklentim ölmüştü ve heyecan diye bir şey de kalmamıştı. Aslında bu iyi bir şey; bu şekilde tamamen tarafsız bir inceleme yazabileceğim. Ayrıca, yazıma başlamadan önce ufak bir not da düşmek istiyorum: Ambargodan ötürü bazı sürprizli oynanış ve hikayenin en önemli noktalarından bahsetmem imkansız olacak. Ne hakkında konuşamayacağımı bile sizlere tam olarak söyleyebilmem ne yazık ki mümkün değil efendim.
The Last of Us Part II ile maceramıza devam ediyoruz
İnceleme yazıma, The Last of Us Part II oyununun hikayesi ile başlamak istiyorum. Ambargodan ötürü herhangi bir sürprizden filan bahsedemeyeceğim, sadece temel şeyleri anlatıp, hikayenin genelini değerlendireceğim ama bunlar hakkında bile bilgi sahibi olmak istemiyorsanız, hikaye ile alakalı tüm inceleme başlıklarını okumadan geçmenizi önereceğim. Bu başlıklar altında sadece hikaye hakkında konuşacağım için oynanış ile alakalı herhangi bir fikrimi kaçırmış olmayacaksınız.
Bildiğiniz üzere bu oyun, ilk oyunun devamı olarak karşımıza çıkıyor. Ellie artık 19 yaşında ve Jackson’da Joel ve Tommy gibi ilk oyundan tanıdık isimlerle yaşıyor. Jackson, oldukça büyük bir topluluk, adeta bir şehir gibi işliyor ve oldukça da güvenli bir yapıya sahip. Tommy, Joel ve Ellie, birkaç önemli isimle birlikte düzenli olarak devriyeye çıkıyor ve hayat bu şekilde ilerliyor. Yalnız, Joel ile Ellie’nin arası tahmin edebileceğiniz gibi açık. Jackson’da yaşanan bazı kritik olaylar ardından da yepyeni bir macera başlıyor.
Oyunun genelinde bir intikam macerası görüyoruz ama her şey dümdüz bir şekilde ilerlemiyor. Hikayenin önemli noktalarında geriye dönük anılar yaşıyoruz. Aslında bu oynanabilir anılar olmasa bile hikaye gayet sağlam bir şekilde ilerliyor ama o anılar, ilk oyun ile ikinci oyunun arasını ciddi anlamda dolduruyor; hem ilk, hem de ikinci oyun, bu anılar ile ciddi anlamda güçleşiyor hikaye bakımından ve son olarak da oyunun birçok önemli ve yan karakteri, anılar sayesinde detaylandırılıyor, onların da hikayesine tanıklık ediyoruz.
Bu arada, oyunun en sakin anları genellikle o anılar ile yaşatılıyor. Tabii ki bu anıları size anlatabilmem mümkün değil ama ilk oyunda Ellie ve Joel’in bir zürafa sahnesi vardı. İşte o sahne gibi içinizi ısıtan, belki de toplamda 2 saat sürebilecek bölümler bulunuyor oyunda. Oyunun temeli tahmin edebileceğiniz gibi aksiyon ve macerayı barındırıyor. Anıları yaşarken de aksiyonun çok geri plana çekilip, her şeyin tatlı bir maceraya bırakılması bence bu oyunun tam olarak ihtiyacı olan şeylerden bir tanesi idi.
Hikaye, oldukça başarılı bir şekilde anlatılıyor
The Last of Us oyununun hikayesi gerçekten çok güzel bir şekilde anlatılıyordu. Oyun, uzaktan baktığınız zaman klasik bir zombi temalı aksiyon-macera yapıtı gibi görünebilirdi ama Naughty Dog, etkili hikayeler yazmayı ve ardından da o hikayeleri kusursuz anlatabilecek yeteneğe sahip bir ekip. The Last of Us Part II oyununda da bu durum değişmiyor ve oyunun hikayesi, birkaç farklı sistem ile çok başarılı bir şekilde anlatılıyor. Belki ilk saatlerde yaşanılanlar karmaşık görünebilir ama oyun kendisini hemen toparlıyor.
Hikayenin anlatımı, tahmin edebileceğiniz gibi zengin karakterler ve diyalog/monolog yazımı ile de destekleniyor. İlk oyunun karakterleri inanılmaz zengin, derin ve detaylı bir şekilde yazılmıştı. Bu durum, ikinci oyun ile değişmiyor ve her şey daha da yüksek bir seviyeye çıkartılıyor. Yani, ilk oyundaki Joel ve Ellie karakterlerinin çok başarılı hazırlandığını düşünebilirsiniz. İkinci oyunda her şey bambaşka bir hal alıyor. Sadece ana karakterler değil, neredeyse tüm yan karakterler de ciddi bir sevgi görüyor yazarlar tarafından.
The Last of Us Part II oyununda oldukça kaliteli sinematik sahneler bulunuyor. Bunu zaten size söylememe gerek yok; bugüne kadar yayımlanan tanıtım ve oynanış videoları sağ olsun, birçoğunu görmüştük. Yalnız, oyundaki ara sahneler ve hatta dünyada dolaşırken yaşadığımız diyaloglar bile gayet başarılı bir şekilde hazırlanmış. Oyunun dünya yapısından daha sonra bahsedeceğim ama bölgede boş bir şekilde dolaşırken bile iki karakter, çok zengin diyaloglar oluşturabiliyor ve bu sayede hikaye daha hoş anlaşılabiliyor.
God of War, The Last of Us ve Marvel’s Spider-Man gibi oyunlar duyurulduktan sonra, onlar için bolca video yayımlanır. O videolarda o kadar çok sahne görürüz ki oyunu oynamış gibi oluruz. The Last of Us Part II için de aynı şeyin geçerli olduğunu düşünebilirsiniz ama Naughty Dog, bu düşüncelerden birkaç adım ileride yaşıyor. Bugüne kadar oyuna ait izlediğiniz sinematik videolarda ve/veya ara sahnelerde, aslında oyundaki şeyler doğru bir şekilde yansıtılmıyor. Buralarda mutlaka hiç beklenmedik şeylerle karşılaşıyorsunuz.
The Last of Us Part II yapıtının hikayesi, sorunsuz mu?
İki farklı başlık boyunca The Last of Us Part II oyununun hikayesini sizlere övdüm. Burada hiçbir problem yok; bence bu oyunun hikayesi ambargo olmasa daha 5-6 başlıkla bile övülebilirdi ama en azından bana göre, bu hikaye kusursuz değil. Öncelikle, oyunun hikaye anlamında net olarak başlaması ciddi anlamda zaman alıyor. Bu oyunda, hikayeyi başlatacak olan olay, 2. saat civarlarında yaşanıyor. Bu aslında benim için çok problem değil ama yine de bu kadar uzun bir girişi normal olarak görebilmem de mümkün değil.
Bunun haricinde, The Last of Us oyununun giriş bölümünü hatırlıyorsunuz, değil mi? Joel’un kızı ölüyordu, salya sümük ağlıyorduk ve ardından da oyunun logosu beliriyordu. Aynı logo bu oyunda da beliriyor ama inanın ne gibi bir olay yaşıyoruz da oyuna giriş yapmış sayılıyoruz, hatırlamıyorum. İlk oyunun o girişini hala en ufak detayına kadar hatırlarken, geçen hafta oynadığım bu oyunun giriş bölümünü hatırlamıyor olmam benim hafızam ile alakalı değil; o bölümün inanılmaz etkisiz olması ile alakalı bence ve bu beni çok üzdü.
Tabii bir de Ellie var. Tahmin edebileceğiniz üzere The Last of Us Part II oyununun odak noktasında Ellie var ve kendisi 19 yaşında. Oyunun bir bölümünde esrar yapılan bir mekana giriyoruz ve Ellie’nin gözleri parlıyor uyuşturuculara. Anlamadım, Ellie ne zaman ve neden böyle bir karakter oldu? Karakterleri ilerletmek tabii ki Naughty Dog ekibinin elinde ama ben; alkol, tütün ve benzeri her şeyden nefret eden bir insan olarak gerçekten yaşatılan bu bölüm sayesinde oyundan bir tık soğudum. Tabii herkeste aynı etki olmayacaktır.
Sanıyorum ki The Last of Us Part II oyununun hikayesi ile alakalı daha fazla kötü yorumum bulunmuyor. Zaten Naughty Dog ekibinin geçmişine ve ilk oyuna bakarak, bu oyunun da hikaye açısından başarılı olabileceğini rahatlıkla tahmin edebiliyorsunuz. Yalnız, ben yine de etkili olmayan açılış sahnesi ve Ellie’nin esrar meraklısı olması yüzünden bu hikayeye kusursuz diyemeyeceğim. Hatta, bu oyunun benden tam puan alabilme şansı da ne yazık ki daha oyunun en başlarından kaçıyor. Gerçekten üzücü bir durum.
Bu oyun bize tam olarak ne anlatmaya çalışıyor?
The Last of Us Part II oyununun hikayesi ile alakalı son başlığımı yazıyorum artık. Bundan ilerisinde diğer ögelerden bahsedeceğim ama oyunun temeline değinmeden de inceleme yazımda hikayeyi bitirmek istemiyorum. Bildiğiniz üzere Ellie, Jackson’da yaşayan bir hayatta kalan. Fireflies ise ilk oyunda Joel’un yaptıkları sayesinde çöktüler. Aslında, Fireflies üzerinden muhtemelen serinin üçüncü oyununa gönderme yapıldığını düşünüyorum ama daha emin değilim; bu yüzden net bir şekilde yorum yapmayacağım.
Peki, bu oyunda Fireflies yoksa, kimler var? Hemen söyleyeyim: Karşımıza çıkan ilk topluluk, içerisinde eski Fireflies üyelerini de bulunduran WLF. Bir de oldukça garip bir taraf olan Scars, diğer adı ile Seraphites var. Bu iki tarafın haricinde klasik olarak zombilerimiz de bulunuyor ama hikayede zombiler değil, bu taraflar daha önemli. İlk oyunu mutlaka hatırlıyorsunuzdur. Malum, Ellie aslında tüm bu zombi sorununu çözebilecek bir kişi idi ama Joel, onun ölmesini istemediği için tüm dünyanın kaderi ile oynamıştı.
The Last of Us Part II, tamamen ilk oyunun finaline ve verilen sözlere odaklanıyor. Birçok farklı şekilde, ilk oyundan sonra Ellie ve Joel ikilisinin arasında neler yaşandı, onları öğreniyoruz. Aynı zamanda yine ilk oyunun o finalinde Joel tarafından atılan adımlar, nasıl sonuçlar doğuruyor, bu oyunda ona da tanıklık ediyoruz. Son olarak Ellie’nin de genç bir kız olarak oturmuş karakterini ve kişiliğini görüyoruz. Hikayeden çok bahsetmeden, Ellie’nin kişiliğinden oyunun yüzde 75 kadarında nefret ettiğimi söyleyebilirim.
Hikaye bakımından aynı The Last of Us gibi The Last of Us Part II da kompleks bir şekilde karşımıza çıkıyor. Çok güçlü finaller, bu oyunun evrenini ciddi anlamda etkiliyor. Bazı karakterlere oyun boyunca veda ediyoruz, bazı karakterlere de merhaba diyoruz. Bu oyunun sadece hikayesine bakarak, kesinlikle bir oyunun daha geliştirilebileceğini düşünüyorum. 10 sene sonra mı olur, bilemiyorum ama bu oyunda anlatılması gereken birkaç şey daha kalmış olabilir ve çok büyük bir final, üçüncü oyunla yapılabilir.
The Last of Us Part II, kendi köklerinden pek ayrılmıyor
Artık bu oyunun oynanış kısmına geçelim isterseniz. Eğer bu serinin ilk oyununu hatırlıyorsanız, şimdi elinize o oyuna ait olan oynanışı alın. Diğer elinize de modern Uncharted oyunlarının oynanışını alın ve onları birleştirin. The Last of Us Part II, benim gözümde tam olarak o şekilde bir oynanışa sahip. Bu oyunu oynamaya başladığınız an, kendinizi sanki ilk oyunda gibi hissedebiliyorsunuz. Kontroller, kullanıcı arayüzü, temel oynanış hissi gibi birçok şey, oldukça tanıdık geliyor. Bu tanıdıklığın üzerine de önemli ekler yapılıyor.
Bu oyunda dikkatinizi çekebilecek olan ilk şeyler; zıplayabiliyor olmanız, yere tamamen yatabiliyor olmanız ve oyunun dünya yapısının modern Uncharted oyunlarına biraz daha benzemesi. Öncelikle, bu oyunda zıplayabiliyor olmamız, tahmin edebileceğinizden çok daha fazla seviyede derinlik katıyor oynanışa. Yalnız, ben kendimi bildim bileli birçok video oyununda zıplama özelliği var ve 2020 senesinde piyasaya sürülen bir oyunda da karakterimiz zıplayabiliyor diye çok fazla övemeyeceğim. Zıplama, ilk oyunda bile olmalıydı.
Zıplama için söylediğim her şeyi, tamamen yere yatma özelliği için de söyleyebilirim. Yere yatma olayı sayesinde yeni gizlilik noktaları ile karşı karşıya kalabiliyoruz ve oyunun dünyasında da daha farklı şekillerde ilerleyebiliyoruz. Yalnız, zıplama ve yere yatma konuları üzerinden öyle çok yenilikçi adımlar atılmıyor. The Last of Us markası için yenilikçi olabilecek şey aslında oyunun evrim geçirtilen dünya yapısı ama bu yapı da güncel Uncharted oyunları ile birebir aynı olduğu için çok sevinemiyorsunuz.
The Last of Us Part II oyununda yarı-açık dünyalar sunuluyor oyuncuya. Yani, size orta büyüklükte bir bölüm veriliyor. Bu bölümde gitmeniz gereken bir nokta bulunuyor. Eğer dilerseniz o noktaya 2-3 farklı yol kullanarak gidebiliyorsunuz. Yalnız, keşif yapmak isterseniz de oyun buna izin veriyor; etrafta girebileceğiniz ve gizemler keşfedebileceğiniz bolca bölge/bina bulunuyor. Çizgisel bölümlerde bile her zaman ilerleyebileceğiniz iki farklı yol sunuyor sizlere oyun ki bu öyle çok da büyük bir şey değil bence.
Uncharted 4: Bir Hırsızın Sonu mu oynuyoruz?
Uncharted 4: Bir Hırsızın Sonu ve Uncharted: Kayıp Miras oyunlarını hatırlıyorsanız, iki oyunun da en başlarında sizi bir açık dünyaya atıyordu oyun. Bu açık dünyada mutlaka gitmeniz gereken 1-2 nokta bulunuyordu ve onun haricinde keşfedebileceğiniz de 3-4 bölge yer alıyordu. İşte aynı formül, birebir olarak The Last of Us Part II oyununda da kullanılıyor. Bu tabii ki kötü bir şey değil. Ben bu oyunun açık yapısına da, çizgisel yapısına da bayıldım ama keşke birebir kopya olmak yerine, yeniliklerle o sistem eklenseydi.
Bölümler üzerinden konuşmaya devam edeyim: Çizgisel bir bölümde olsanız da, yarı-açık dünyada olsanız da, tamamen açık dünyada olsanız da The Last of Us Part II oyununda çevreyle etkileşim hep en üst düzeyde oluyor. Bazı yerleri keşfetmek için, zombilere veya insanlara karşı avantaja sahip olmak için çevrenizi her zaman kullanabiliyorsunuz. Ayrıca genel olarak oyun sırasında eğer yalnız değilseniz, yanınızdaki insanlar da çok doğal bir şekilde konuşarak, ne yapmanız gerektiğini size söyleyebiliyor.
Tabii ki yanınızdaki insanlar sürekli size oyun hakkında ipucu vermeye çalışan tipler değil. Aynı ilk oyunda olduğu gibi bu oyunda da opsiyonel diyaloglar yaşayabiliyorsunuz. Bu tip fırsatları da oyun size ses ve görsel kategoriler üzerinden ulaştırabiliyor. Yani, opsiyonel bir diyalog bulunduğu zaman öyle bir ses duyuyorsunuz ki ortada öyle bir şeyin olduğunu anlayabiliyorsunuz. Bu sadece opsiyonel diyaloglar için geçerli değil; üretilebilecek eşyalar uygun olduğu zaman filan da oyun size ses üzerinde hep ipucu veriyor.
Evet, bu oyunda eşya üretme filan da bulunuyor. Aslında bu duruma şaşırmamanız gerek; oyunun temeli The Last of Us ile aynı. Bomba, çakı, susturucu, sağlık paketi filan üretebiliyorsunuz. Bunları üretebilmek için etraftan ganimet toplamanız gerekiyor. Bu ganimetlerin arasında yine klasik olarak toplanabilir koleksiyon ögeleri de yer alıyor. Aynı zamanda, kısmen dikkat gerektirebilecek noktalarda yetenek kitapları bulunuyor. Bu kitapları okuyarak, yeni yetenek ağaçları açabiliyorsunuz ve onları geliştirebiliyorsunuz.
The Last of Us Part II ile silahlarımız ön plana çıkıyor
Oyunun temel sistemlerinden bahsederken, silah geliştirme olayına değinmesem, olmazdı. Oyunda toplamda 10’dan fazla silah bulunuyor ama aynı anda en fazla 5-6 adet silaha sahip olabiliyorsunuz. Ben, ikinci setin silahlarını daha çok seviyorum ve oyundaki tüm silahları da geliştirme masalarında iyileştirebiliyorsunuz. İyileştirmeleri yapabilmek için de gerekli sayıda parça toplamanız gerekiyor. Silaha yapılan geliştirmeler ise hem görsel anlamda, hem de performans açısından silahı değiştiriyor.
Tabii bu oyun sadece ateşli silahlardan oluşmuyor; ilk oyunda olduğu gibi bu oyunda da yakın dövüş silahları bulunuyor balta ve odun gibi. Bu silahları yine dünyada buluyorsunuz ve hasar ile dayanıklılık değerlerini arttırabilmek için onları geliştirebiliyorsunuz. İsterseniz ateşli silahlar kullanın, isterseniz de yakın dövüş silahları kullanın; The Last of Us Part II oyununda hem vuruş hissi, hem de vurulma hissi inanılmaz kaliteli. Bir insanı gerçekten öldürdüğünüzü veya ciddi hasar aldığınızı anlayabiliyorsunuz.
Öldürmek demişken, bu oyunda öldüreceğimiz taraflardan da bahsedelim. Öncelikle zombiler: The Last of Us Part II oyununda, ilk oyundan hatırlayabileceğiniz klasik zombiler, takırdayan zombiler filan bulunuyor. Bunların üzerine daha güçlü ve daha farklı mekaniklere sahip olan zombiler de ekleniyor. Mesela, çelik yelek giyen zombiler, bölüm sonu canavarı tadında üç başlı zombiler ve çok daha fazlası bu oyunda karşınıza çıkabiliyor. Benim en sevdiğim zombi tipi ise gizlilik kullananlar oldu diyebilirim.
Zombiler gibi insan tarafında da farklı çeşit düşman tipleri bulunuyor. Bunların arasından bahsetmeye en değer olanlar, köpeklerle birlikte çalışan insanlar. Evet, bu oyunda köpekler de bir düşman olarak karşımıza çıkabiliyor. Onlar, bizim kokumuzu takip ederek, gizliliği tamamen hiçe sayabiliyor. Açıkçası bu durum yüzünden köpekler benim en sinirimi bozan düşman tipi oldu ama ilk oyunla karşılaştırınca da en yenilikçi düşman tipi kesinlikle köpekler ve bölüm sonu canavarı tipindeki düşmanlar idi.
Bu kadar gerçekçiliği kimse beklemezdi herhalde
İlk oyunda gizlilik çok rahat bir şekilde yapılabiliyordu. En azından benim için öyleydi durum. Yalnız, The Last of Us Part II oyununda geliştirilmiş olan yapay zeka, beni sürekli olarak hayrete düşürebilecek kadar gerçekçi seviyede idi. Şöyle ki karşınıza çıkan düşmanlar, sürekli aralarında iletişim kurarak sizin yerinizi bulmaya çalışıyor ve bu, düşmanları çok ciddi bir taktiksel yapıya sokuyor. Yani, siz bir çalının içine girip, karşınızdaki 10 kişiyi de rahat bir şekilde oradan öldüremiyorsunuz; düşman, size taktik yapıyor.
İnsanların bu şekilde iletişim kurmasını duyabiliyorsunuz ve siz de onlara karşı taktik geliştirebiliyorsunuz ama Seraphites tarafı, ona da çözüm buluyor. Gizliliğe önem veren Seraphites, iletişim için ıslık kullanıyor. Yani, herhangi bir yerden farklı ıslıkların ne anlama geldiğini öğrenmediyseniz, Seraphites tarafının kendi arasında ne konuştuğunu ve sizin hakkınızda ne düşündüklerini anlayamıyorsunuz. Aynı zamanda ıslık olsun veya olmasın, yapay zekanın kurduğu iletişim gerçek gibi kaliteli bir yapıya sahip.
İşte bahsetmiş olduğum tüm bu sebeplerden ötürü gizlilik oldukça zor ve zaman zaman sinir bozucu olabiliyor. Yine de oyun ilerledikçe silahlarınız geliştiği için işler en azından son çeyrekte filan biraz daha rahatlıyor. Oyunun çok büyük bir kısmında malzemeler ve mermiler sınırlı olduğu için kendinizi olması gerektiği gibi dezavantajda hissediyorsunuz ve bu gerçekten müthiş bir şekilde veriliyor. Aynı zamanda, birçok bölümü hiçbir düşmanı öldürmeden geçebilmeniz de mümkün kılınıyor.
Yani, yapay zekanın hep kendi arasında iletişim olması, düşmanların her birinin isminin olup, biri öldüğü zaman ona tepki verilmesi, oyunun daha sonra bahsedeceğim genel kalitesi filan öldürdüğünüz her insanı, gerçekten benzersiz bir insan gibi sunmayı başarıyor. Tabii ki karakterlerin tipleri filan aynı olabiliyor zaman aman ama öldürdüğünüz karakterler, size gerçek gibi bir his veriyor ve bugüne kadar da ben neredeyse hiçbir oyundan böyle bir his alamamıştım. Geliştiricileri kesinlikle tebrik etmek gerekiyor.
The Last of Us Part II, ne kadar ulaşılabilir bir oyun?
Günümüzde video oyunlarının ulaşılabilir olması çok önemli. Kulağı ağır işiten, gözlerinde problem olan veya oyun oynamasına engel olabileceği düşünülen herhangi bir rahatsızlığa sahip insanlar, video oyunlarını aslında oynayabilmeli. İşte tam da bu noktada işin içine, ulaşılabilirlik ayarları giriyor. Modern oyunlar bu ayarlara çok önem veriyor ve The Last of Us Part II da üzerine düşeni, başarılı bir şekilde yapabiliyor. Bu oyundaki ayar sayısı, Gears 5 oyununun ulaşılabilirlik ayarları ile yarışacak seviyede.
Oyunda öncelikle engellere karşı birçok farklı ayarı bulunuyor. Yani, görme konusunda çok sıkıntı çeken insanlar için oyunun dünyası tamamen gri olup, dost karakterler mavi, düşman karakterler kırmızı olana kadar oyunu ulaşılabilir yapabiliyorsunuz. Görsel, işitsel, oynanış temelli ulaşılabilirlik ayarları ve çok daha fazlası, bence bu oyunu herkesin oynamasını sağlayabilecek seviyede. Aynı zamanda, genel oyun kalitesini iyileştirebilecek bazı ayarlar da oyunculara sunuluyor The Last of Us Part II ile birlikte.
Genel oyun ayarları oldukça detaylı ve Yeni Oyun + modu için bile toplanabilir öge takibi ayarı bulunuyor. Yani, ilk oynadığınızda topladığınız ögeleri ikinci kere oynarken ayırt eden şeyler çıkıyor karşınıza. Aynı şekilde oyunun zorluğu da özelleştirilebilir seviyede. Mesela, Ellie’nin canını, düşman hasarlarını, yapay zekanın baskısını filan ayrı ayrı ayarlayabiliyorsunuz ve kendinize en uygun olan zorluğu belirleyebiliyorsunuz. Ayrıca, sinematik sahneler yaşanırken, onları tekrar oynatma gibi ayarlar da var.
Yalnız, ayar konusunda benim canımı sadece görsellik kısmı sıkıyor. Oyunun görselliğinden de daha sonra bahsedeceğim ama standart olarak oyunda çok yüksek bir değerde Film Grain denen şey aktif. Yani, oyunun görsel anlamda karıncalandığını çok büyük bir rahatlıkla fark edebiliyorsunuz. Bu ayar, oyunun ortalama başarılı olan fotoğraf modunda kapatılabiliyorken, neden temel oyun için kapatılamıyor, gerçekten anlamadım. Bunun haricinde, temel ayarlar da ulaşılabilirlik ayarları da inanılmaz başarılı bu oyunda.
Oynanış kısmından biraz daha bahsetmeyelim mi?
The Last of Us Part II oyununun içerisinde birçok küçük mekanik bulunuyor. İnceleme yazımın bu kısmında o küçük mekaniklere değinmek istiyorum. Bunlardan ilki, saldırılardan kaçınmak ile alakalı. Eğer yanlış hatırlamıyorsam, L1 tuşunu kullanarak tüm saldırılardan kaçınabiliyorsunuz. Mermiler, bombalar, yakın dövüş saldırıları filan hiç işlemiyor size. Yalnız bunu yapabilmek için öncelikle kaçınma şansınızın olması gerekiyor ve ardından da doğru zamanlamayı tutturabilmeniz gerekiyor. Yine de zor bir şey kendisi.
Aynı zamanda, oyunun daha önce bahsetmiş olduğum açık dünyasında ve o bölümden bir süre sonra da at ile yolculuk ediyorsunuz. Bu sırada serbest bir şekilde attan inebiliyorsunuz, tekrar binebiliyorsunuz. Hatta bölümün tamamını sadece yürüyerek de geçebiliyorsunuz, atımız ise bizi sürekli olarak takip ediyor. Ayrıca, Ellie de oldukça dinamik bir karakter olduğunu, hava durumuna ve bulunduğu bölgeye göre dinamik olarak eldiven veya kapüşonunu takarak veya çıkartarak, çok iyi bir şekilde belli edebiliyor efendim.
Oyunun temelinde, özellikle de ilk 5-10 saat içerisinde bulmacalar karşınıza çıkabiliyor. Bu bulmacalar genellikle elektrik ve elektriği sağlayan kablolar ile alakalı oluyor. Kabloyu nereye fırlatacağınızı algılayabilmeniz gerekiyor. Aynı zamanda oyun ilerledikçe benzer bir sistemi keşif bulmacaları için de kullanabiliyorsunuz. Eğer bu tip noktalarda takılırsanız, oyun size oldukça başarılı bir şekilde ipucu veriyor. Genel anlamda kaybolduğunuzu düşünürseniz bile L3 tuşunu kullanarak hemen ipucu isteyebiliyorsunuz.
Son olarak, The Last of Us Part II oyununda gitar da çalabiliyoruz. Kontrol olarak gitar çalmak oldukça rahat ama gitar çalmaya başladığımız zaman Ellie’nin tam olarak hangi şarkıyı çalacağını bilmediğimiz için ritm tutturmak oldukça zor oluyor; zaten bir süre sonra da Ellie, kendisi otomatik olarak çalmaya başlıyor. Oyunun içerisinde gayet başarılı bir gitar çalma mekaniği yapılmaya çalışılmış ama bence yarıda bırakılmış. Böyle bir sistem yerine direkt olarak ritm oyunu tarzında bir mini oyunun yapılabileceğini düşünüyorum.
The Last of Us Part II, adeta gerçek hayatın bir parçası
The Last of Us Part II, her açıdan başarılı bir video oyunu. Oynanış açısından da ilk oyundan çok uzaklaşmayan bu yapıt, her şeyi çok daha gerçekçi bir şekilde oyunculara sunmayı başarıyor. Benim bu oyunda ilgimi en çok çeken gerçekçilik ögeleri, şiddet ve animasyonlar oldu. Aslında ikisi de birbiri ile bağlı ama böylesine gerçek ve rahatsız edici şiddet ögelerini oyunun içerisinde bulundurmak, cesaret isteyen bir şey. Bu yüzden de Sony Interactive Entertainment ve Naughty Dog taraflarını tebrik etmek gerekiyor.
Öncelikle animasyonlardan bahsedeyim: The Last of Us Part II, benim bugüne kadar gördüğüm en gerçekçi ve kaliteli animasyonları içerisinde bulunduruyor. Karakterlerin vücut animasyonları filan bir yana, özellikle yüz animasyonları oldukça gerçekçi. Bu gerçekçilik sadece sinematik sahnelerde değil, oyunun içerisinde bile belli oluyor. Sinematik anlarda bu gerçekçilik, karakterin yaşadığı hisleri oldukça gerçekçi bir şekilde aktarırken; oyun içerisindeki kalite de ondan aşağı kalmıyor. Birini öldürdüğünüz zaman, hissediyorsunuz.
Birini öldürdüğünüz zaman o ölümü gerçekten hissediyorsunuz; eğer dikkat edecek olursanız hem Ellie, hem de ölen karakter, animasyon bakımından oldukça gerçekçi bir şekilde tepki veriyor. Ayrıca, oyunun mekanikleri bakımından da atış hissinin başarılı olduğunu daha önce söylemiştim. Oyunun içerisindeki şiddet ise bu gerçekçi animasyonlar sayesinde oldukça katlanıyor. Mesela, bu oyunun bir tanıtım videosunda asılma sahnesi filan görüyorduk. O sahneleri oyunda deneyimleyince bir garip oldum açıkçası.
Gerçek şiddet aslında video oyunlarında benim için büyük bir önem taşıyor. Günümüzün oyunları, politik açıdan güvende olabilmek için, ülkelerde yasaklanmamak/sansürlenmemek için bolca saçmalık yapıyor. Bazı oyunlarda akan kan, kana bile benzemiyor ama The Last of Us Part II, asılma sahnelerinden tutun da oldukça açık seks sahnelerine; bolca küfürden, kanlar içerisinde kameraya nefretle bakan karakterlere kadar her şeyi sunuyor ki özellikle asılma sahneleri, genelde televizyonda görülen bir şey değildir.
Peki, bu konular üzerinde olumsuz hiç mi bir şey yok?
The Last of Us Part II oyununun hikayesi hakkında sevmediğim kısımları size aktarmıştım. Şimdi ise aynısını oynanış için yapmak istiyorum. Öncelikle bahsetmek istediğim konu, bu kaliteli animasyonların özellikle yakın dövüş kısımlarında sürekli olarak kendisini tekrar ediyor olması. Eğer yanlış gözlemleme yapmadıysam; her açıdan, her şekilden, her silah ile yakın dövüş için birer tane animasyon hazırlanmış. Eğer bu noktada 1’den fazla animasyon olsa, oyun içerisinde güzel bir çeşitlilik olabilirdi diye düşünüyorum.
Bununla birlikte, oyunun en başlarında karlı bir bölümde yer alıyoruz. Kar, video oyunlarının birkaç sene önce çok zorlandığı bir sistem idi ama 2018 senesinin God of War oyunu, inanılmaz bir iş çıkartmayı başarmıştı. Bence, Naughty Dog ekibinin Santa Monica Studio cephesinden bu konuda biraz ders alması gerekiyor. The Last of Us Part II oyununda da karlar kesinlikle gayet güzel ama ne yazık ki birkaç sene önce piyasaya sürülmüş olan God of War kadar başarılı değil. En azından ben, daha fazlasını beklerdim.
Tabii bir de ara sahneler var. Oyundaki sinematik sahneler kesinlikle başarılı ve bu sinematik sahnelerin çok doğal bir yolla oynanışa geçiyor olması çok güzel bir şey ama oynanış anları sırasında bazen sinematik sahne yerine direkt olarak gerçek zamanlı bir şekilde oyunun içerisinde yaşanan ara sahneler devreye giriyor. Tabii ki ara sahnelerin yapımı daha kolay ve kısa sahneler için sinematik seviyesi tercih edilmez ama böyle bir video oyununda, sinematiklerin üzerine gelen o ara sahneler, kaliteyi bence düşürüyor.
Son olarak, ne yazık ki oyundaki karakterlerin seslerini duymakta da ayrı bir zorluk yaşadım. Şöyle anlatayım: Normalde benim televizyonumda her oyunu, ses seviyesi olarak 15’de açarım ve her şeyi net bir şekilde duyarım. Yalnız, The Last of Us Part II oyunundaki konuşmaları duyabilmek için seviyeyi 30’a çekmem gerekiyor. Böyle olunca da patlamalar, silah sesleri filan bütün apartmanda yankılanıyor. Bunu, bazı birinci parti oyunlarda daha yaşamıştım ama hiçbir oyunun ayarlarında bir çözüm bulamadım.
The Last of Us Part II için sunumu da unutmayalım
İnceleme yazımı toparlamadan önce The Last of Us Part II oyununun görselliğinden, müziklerinden, seslerinden ve performansından bahsetmek istiyorum. Her zaman olduğu gibi öncelikle görsellik ve tahmin edebileceğiniz gibi bu oyun, görsel açıdan mükemmel. Grafik açısından Red Dead Redemption 2 ile başa baş giden bu oyun, benim bugüne kadar gördüğüm en gerçekçi çevre detaylarını ve ana karakterleri içerisinde bulunduruyor. Yan karakterler filan düşük seviyede ama oyun, genel anlamda kusursuza yakın.
The Last of Us Part II oyununu PlayStation 4 Pro konsolumda, 4K/HDR destekli bir televizyonda deneyimledim. Öncelikle, HDR benim için çok bir fark yaratmadı ama yine de HDR ile olan görsellikten yeterince memnundum. Açıkçası bu oyundan bir performans modu da bekliyordum ama öyle bir şey olmadı; oyun direkt olarak 30 FPS değerlerinde çalışıyor ve çözünürlük olarak da sahte bir 4K veriliyor. Saf oynanış anlarında oyunun performansı 30 FPS ama odak modu açılınca, 20 FPS civarına düşebiliyor oyun.
Sesler ve müzikler ise neredeyse kusursuz. Biraz önce bahsettiğim karakterlerin sessiz konuşmasını göz ardı edersek, ses açısından kaliteli bir oyun var karşımızda. Zaten oyunun karakterlerini canlandıran kişiler de oldukça deneyimli ve her şey, inanılmaz başarılı bir şekilde halledilmiş. Yani; konuşmalar, çevre efektleri filan günümüzün yüksek kaliteli filmlerinden hiç farklı değil. Müzikler ise aynı ilk oyundaki gibi hissi net olarak veriyor ve sonsuza dek aklınızda kalabilecek, oldukça büyük bir potansiyele sahip bence.
Sunum ile alakalı olarak, The Last of Us Part II oyununu Türkçe dublaj ve metin desteği ile oynayabiliyorsunuz. Yalnız, ben her oyunu orijinal ses dilinde oynamayı severim. Mesela, bu oyunda Ashley Johnson ve Troy Baker tarafından ortaya konulan performansı, herhangi bir Türkçe dublajda bulabilmeniz imkansız. Oyun çevirisi genel hatlarıyla başarılı olmakla birlikte duygu-yoğun sahneleri daha iyi deneyimlemek için orijinal dil daha iyi bir seçenek. Metin desteği ise başarılı, yer yer eksik çeviriler var.
Karşımızda, en iyi birinci parti oyunlardan biri mi var?
The Last of Us Part II oyununun sızdırılan her şeyini görmem tabii ki deneyimimi çok olumsuz etkiledi. Bu yüzden aslında oyunun son çeyreği haricindeki hiçbir olay için heyecanlanamadım. Yalnız bu olay üzerinden de dersimi aldığıma inanıyorum. En azından gelecekte, benzer olayları yaşamaktan tüm gücümle kaçınacağım. Ayrıca, sızıntılar yüzünden sürprizlerin ve heyecanımın kaçması da bu oyunun hikayesini olumsuz bir noktaya taşımıyor tabii ki. Bence bu oyunun hikayesi, neredeyse kusursuz.
İnceleme yazımın başında, Ellie ile alakalı rahatsız edici bir durumdan bahsetmiştim. O cümleler ile şu anda yazdığım cümleler arasında 2-3 gün bulunuyor ve şu andaki kafamla düşündüğüm zaman aslında yaşanan final üzerine filan çok dert edemiyorum. Ayrıca oyunun ve doğal olarak anlatılan hikayenin de benim için 27-28 saat sürdüğünü belirtmek istiyorum. Yani, Naughty Dog ekibine göre oldukça büyük ve uzun bir oyun geliştirilmiş. Oyunda geçen her saat dolu dolu oluyor ve kesinlikle sıkıcı anlarla karşılaşmıyorsunuz.
Oynanış kısmında ise aslında oyunun temelinde direkt olarak The Last of Us yatıyor. Bu temelin üzerinde modern sistemler, zıplamalar, yere yatmalar ve oyunun genel kalitesi ekleniyor. Sonucunda ise kusursuza yakın bir oynanış görüyoruz. Özellikle animasyonların kalitesi, oyunun dünya yapısı ve tabii ki yapay zekalar hakkında her şey, The Last of Us Part II oyununu oldukça yüksek bir noktaya taşıyor. Hikaye gibi oynanış kısmında da sevmediğim birkaç nokta var ama kaliteli yönler, o kötülükleri benim gözümde kapatıyor.
Sunum konusunda da bu oyun neredeyse kusursuz seviyede. Görsellik için diyebilecek bir şeyim yok ama en azından bir performans modu sunulabilirdi ve odaklanma anlarındaki performans biraz daha iyi olabilirdi. Aynı şekilde konuşma sesleri de biraz dengelenebilirdi ama bu problem net olarak oyun ile mi alakalı, yoksa benim oyun oynadığım oyun ile mi alakalı, henüz çözemedim. Yalnız, Death Stranding ile de aynı problemi çok daha şiddetli bir şekilde yaşadığımı çok net bir şekilde hatırlıyorum efendim.
Bildirim geldiği gibi koştum geldim ( inceleme yi okuduktan sonra edit leyeceğim)
Mükemmel bir inceleme olmuş elinize sağlık. Oyun tamamen çıktıktan sonra spoiler’li inceleme gelirmi hikaye le alakalı?
İnceleme olarak değil de fikir yazısı şeklinde iki farklı içerik düşünüyorum oyun hakkında. İlki, dediğiniz gibi hikayeden daha detaylı bahsedeceğim bir yazı olacak. İkinci yazıda da The Last of Us Part III hakkında olacak. Muhtemelen iki yazıyı birleştirebilirim de. 😀 Şimdilik net değil planım ama oyunun çıkış gününe yayımlamak istiyorum yazıyı/yazıları.