Belli aralıklarla Souls serisinden ilham alan video oyunları karşımıza çıkıyor. GoldenKnights tarafından geliştirilen ve ilk olarak Lost Hero adı altında duyurulan The Last Oricru da o oyunlardan bir tanesi. Prime Matter tarafından PC, PlayStation 5 ve Xbox Series X/S için piyasaya sürülen bu yapıtı ben de PlayStation 5 konsolum ile deneme şansı elde ettim ve şimdi de sizlerin karşısına bir inceleme ile çıkıyorum. En baştan söylemem gerekiyor ki bu oyun her ne kadar Souls serisini örnek alıyor olsa da öne çıkan en büyük özelliğinin bu seri ile hiçbir alakası yok. Bu yapıtın en dikkat çekici yanı, hikayesinde gerçekten anlamlı seçimler yapabiliyor olmanız.
The Last Oricru oyunundaki maceramıza hiçbir geçmişimiz olmadan başlıyoruz. Karakterimiz, kim olduğunu ve nerede yer aldığını bilmiyor. Bizler de birer oyuncu olarak bunlardan haberdar değiliz. Yaptığımız tek şey, savaş için hazırlanmak. Daha sonra da öğreniyoruz ki bir savaşın ortasındayız. Bu savaş da Noboru ile Ratkins tarafları arasında veriliyor. Ondan da sonra öğreniyoruz ki karakterimiz de bu dünyanın bir yerlisiymiş; uzaylı filan değiliz yani. Bu oyun, hikayesini gayet güzel bir şekilde kuruyor ve diyalogların yazım kalitesi özellikle dikkat çekiyor. Yani, ben açıkçası çok yüksek bütçeli olmayan, Souls tarzı bir oyundan böyle bir zenginlik beklemiyordum.
The Last Oricru oyunundaki hikayenin en iyi yanı, karakterimin ciddiyetten kasım kasım kasılmıyor olması. Kendisi, hafıza yokluğunun da verdiği ekstra komik bir yan ile sürekli sarkastik cevaplar veriyor ve bu da oyunun kendisini daha eğlenceli bir hale sokuyor. Diyalog yazımının ve senaryonun ilgi çekici olması da bunu olumlu etkiliyor tabii ki. Ayrıca, tahmin edebileceğiniz üzere bu oyundaki ırkların ve Silver isimli ana karakterimizin kaderi de oyun boyunca yapacağımız seçimlerde yatıyor. Oyunda, savaşan üç ırk var ve yapacağınız seçimlere göre oyunun sonunda bu ırklardan bir tanesi, etkileyici bir üstünlük sağlayıp, kontrolü ele geçirebiliyor.
The Last Oricru oyununda yapacağınız seçimlerin hiçbir aynı değil. Bazı seçimler büyük hissettiriyor, bazıları da küçücük duruyor. Bu seçimler zaman zaman gerçekten hissettirdikleri gibi boyutlarda oluyor ama bazen de küçük sandığınız o seçim, oyun sonuna kadar bir çığ gibi büyüyor. Yaptığınız seçimlerin sonuçlarını bazen hemen görüyorsunuz, bazen de uzun vadeli bir hikaye anlatılıyor. Bazen de hem kısa, hem orta, hem de uzun vadede sonuçlar yaşıyorsunuz tek bir seçimden. Geliştirici ekip, hikaye ve seçim tarafına gerçekten alın teri dökmüş ve bunu oyunu oynarken çok büyük bir rahatlıkla görüp, deneyimleyebiliyorsunuz.
The Last Oricru, savaş kısmında problemler yaşıyor
The Last Oricru oyununda hikaye ne kadar güzelse, savaş anları o kadar kötü ve bir Souls benzeri video oyununda ne yazık ki hikayeden çok savaş anları önem taşıyor. Bu yapıttaki en büyük sıkıntılardan bir tanesi, ne yazık ki yapay zekanın pek de bir zeka bulunduramıyor olması. Düşmanlar, sizi takip etme konusunda çok kötü bir iş çıkartıyor ve ne zaman saldıracaklarını da bilmiyorlar. Yani, bir düşmanın saldırı hareketlerini öğrenmek için savunma yapmaya hazır bir şekilde, o düşmanın önünde beklersiniz ya, işte bu oyunda ne kadar bekleyeceğinizi bilmiyorsunuz. Düşmanlar, hiçbir şey yapmasanız bile size saldırmak yerine, boş boş bakıyorlar.
The Last Oricru, uzun vadede bu dengesizliği ile çok yorucu olabiliyor ama sıkıntılar burada bitmiyor. Yapay zeka ayrıca size saldırırken, farklı seviyelerde hasar veren saldırlar yapsa bile animasyonlar çok değişmiyor. Bu yüzden de hangi saldırının geldiğini anlayamayabiliyorsunuz. Bu da sizi daha büyük saldırılara karşı savunmasız bırakıyor. Bu oyunu ne kadar iyi oynarsanız oynayın, günün sonunda sürekli olarak hak etmediğinizi düşündüğünüz şekilde hasar alıyorsunuz ve ölüyorsunuz. Yani, oyunu kötü oynadığınız veya dikkatsiz olduğunuz için değil, yapay zekanın tamamen dengesiz yapısı yüzünden ölüyorsunuz. Bu da sinir bozuyor.
The Last Oricru oyununda savaş kısmı biraz sinir bozucu olabiliyor ama oyun, sürpriz bir şekilde oyunculara zorluk ayarı da sunuyor. Oyunda sadece iki ayar mevcut. Bir tanesi, daha önce bahsetmiş olduğum deneyimi yaşatıyor, öbürü de düşmanları birer tehdit olmaktan çıkartıyor. Ne yazık ki bu zorluk seviyesinin ortası bulunamamış ama hiç yoktan iyidir; en azından hikayeyi deneyimlemek isteyen oyuncular için ideal bir yol olabilir kolay zorluk seviyesi. Bu arada, oyunun içerisinde öyle çok keşif elementleri de bulunmuyor. Savaş anları zaten iki hikaye olayının arasını doldurmak için bir köprü olarak kullanılıyor; dünyada keşfedecek bir yer de bulunmuyor.
The Last Oricru oyununda ayrıca ekipmanlarınızı daha da güçlendirebiliyorsunuz ama temel savaş mekanikleri üzerindeki dengesizlik yüzünden bu güçlendirmeler de pek bir şey ifade etmiyor. Sizin için ifade edebilecek bir şey, oyunun çevrim içi ve çevrim dışı şekilde, eşli oyuncu desteği sunması. Eğer dilerseniz, dünyanın dört bir yanından bu oyunu oynayan insanlarla eşleşip, birlikte ilerleme kaydedebiliyorsunuz. Sıkıntı şu ki oyunu oynayan pek bir oyuncu yok. Çevrim dışı olarak da ekranı ikiye bölüp, yanınızdaki arkadaşınız ile bu deneyimi yaşayabiliyorsunuz. Yalnız, yine temel savaş/dövüş mekanikleri sıkıntılı olduğu için arkadaşınız da bu oyundan pek etkilenmeyebilir.
Sunum kategorilerinde belli bir başarı yakalanıyor
The Last Oricru, PlayStation 5 konsolunda güzel görünüyor ama oyunun sanat tasarımında pek de kreatif bir yapı bulunmuyor. Yani, birkaç küçük an haricinde oyunda göreceğiniz her sahne inanılmaz sıradan ve tatsız bir yapıya sahip. Hafif hayvanlara benzeyen düşman tasarımları ve görsel efektler ilgi çekici olsa bile oyundaki mekanlar vasat durduğu için görsel keyif birazcık kaçabiliyor. Yalnız, atmosferin sağlam olduğunu söyleyebilirim; özellikle de iç mekanlarda güzel ışıklandırmalarla birlikte hoş ortamlar yaratılabiliyor. Bu arada, düşmanlar haricindeki diğer karakter modellerinin de idare eder bir seviyede olduğunu belirtmek istiyorum.
The Last Oricru, performans tarafında pek bir sıkıntı çıkartmıyor. Oyun, gayet stabil bir şekilde, 60 FPS olarak oynanabiliyor. Ekran bölündüğü zaman performansın ne hale geldiğini bilemiyorum; bu oyunu tek başıma oynadım ama 30 FPS değerinin hedeflenmesi, güçlü bir tahmin olacaktır. Oyun ayrıca PlayStation 5 için destek sunuyor ve bu sayede yükleme ekranları kısa sürebiliyor. Oyun içerisinde de öyle çok rahatsız edici, büyük çaplı hatalar bulunmuyor. Ben kendi deneyimimde sadece birkaç ufak görsel hata gördüm, iki kere de çökme problemi yaşadım. Fakat bunlar hiçbir ilerlememi olumsuz olarak etkilemedi. DualSense için verilen destek ise vasat.
Sesler ve müzikler, ne yazık ki The Last Oricru oyununda bütçenin en az harcandığı kategoriler gibi görünüyor ve bu beni pek de şaşırtmadı. Her şeyden önce, bu oyunda herhangi bir seslendirme olması bile beni şaşırttı ama daha sonra seslendirmelerin kalitelerinin biraz düşük seviyeli olması, tüm şaşkınlığımı aldı. Beklentim de buydu zaten. Müzikler ise böyle bir oyundan tahmin edebileceğiniz üzere epik bir tarzda. Yalnız, aman çok yüksek kaliteli epik yapıdan bahsetmiyorum; müzik türü olarak epik. Müziklerin kendisi, kalite olarak hoş olsa bile hepsi, görsellik gibi sıradan hissettiriyor, hiçbir şey akılda kalıcı olamıyor.
The Last Oricru, hikayeye ve oyuncu seçimlerine çok önem verip, geriye kalan her şeyi biraz unutan bir oyun. Evet, hikaye açısında her şey gayet kaliteli ve oyuncu seçimleri de gerçekten birer seçim gibi hissettiriyor; söylediklerinizin ve aksiyonlarınızın yansımalarını rahatlıkla görebiliyorsunuz ama iş, düşmanlarla savaşmaya geldiği zaman ne yazık ki kalite birden bire düşüyor. En büyük problem de yapay zeka. Bunun haricinde oyun, sunum tarafında belli bir kaliteye ulaşmayı başarıyor ama bu kalite çok vasat bir şekilde sunuluyor; her şey güzel görünse bile sıradan bir yapıya sahip. Bunu özellikle de görsellik ve müziklerde hissedebiliyorsunuz.