Little Nighmares II oyununun ön incelemesinde de bahsettiğim korku oyunlarında yaratıcılık konusunun The Medium ile bir adım daha ileri gittiğini düşünüyorum. Bloober Team tarafından geliştirilen The Medium bana kalırsa yeni bir serinin başlangıcı olabilecek bir potansiyele sahip. Halihazırda Microsoft şirketinden destek alan Bloober Team, bu fırsatı kullanarak The Medium oyununu seriye dönüştürebilir ya da aynı ölçekte iddialı oyunlar sunabilir.

Benim her oyunda mutlaka olmasını istediğim özelliklerden olan özgünlük, zengin içerik ve çeşitli oynanış dinamiklerinde The Medium oyununun hakkını verdiğini söyleyebilirim. Öncelikle şunu belirtmek gerek ki bu oyun sadece korku ve gerilim sunmuyor bizlere. Bulmaca, macera ve gizem gibi konular oyunda korku kadar yer verilmiş. Hele bulmaca kısmına baya ağırlık verilmiş gibi hissettim. Bulmacaya ağırlık verilmesinin sebebinin Bloober Team ekibinin geçmişte bulmaca türünde oyun çıkarmış bu alanda tecrübesi olan bir geliştirici olmasından geldiğini düşünüyorum. Bununla berabere bulmacaların gayet uyumlu bir şekilde sunulduğunu söyleyebilirim.

The Medium

The Medium oyununda Polonya, güzel olduğu kadar gizemlidir

Hikaye, Polonya’nın Kraków şehrinde geçiyor. Geçmişte komünist etkisi altında kalmış olan Polonya’nın hikayesi The Medium oyununda da işlenmiş. Geçmişe gittiğimiz o anılarda ve keşfettiğimiz belgeler ve fotoğraflarda da bu hissiyatı ediniyoruz. Oyun, her ne kadar açık dünyada geçemese de oyunun havası yaklaşık bir yılını Polonya’da geçirmiş bana geçmişteki bazı anıları hatırlattı diyebilirim. Başladığımız evimiz ve sonrasında ziyaret etiğimiz otel üzerinde iyi çalışılmış diyebilirim. Bununla beraber Polonya’nın sahip olduğu o gri hava oyunda da aynı şekilde görülebiliyor.

Marianne adındaki özel bir yeteneğe sahip karakterimiz ile oynuyoruz The Medium oyununu. Oyunumuza Marianne’nin üvey babasının cenazesini hazırlayarak başlıyoruz ki babasının mesleği de ölen insanların cenazelerini hazırlamak. Babasını son yolculuğa hazırlayan Marianne, babasının masasında otururken bir gizemli bir telefon alıyor ve macera böyle başlıyor. Polonya’nın Kraków şehrinde Niwa Resort adındaki bir tatil yerine giderek bu gelen telefonun gizemini çözme mücadelemize ilk adımı atmış oluyoruz. Komünist dönemden kalma harabeye dönmüş bu otel, tüyler ürpertici bir havaya sahip.

Karakterimizin özel yeteneğini ilk olarak babasının ofisinde deneyimlemiş olsak da tam olarak otel arazisine giriş yaptıktan sonra oyunu oynamaya başlıyoruz. Oyunumuzun ana teması, karakterimizin bu özel yeteneği üzerine kurulu. Bu yetenek ise 2 farklı dünya hayatı arasında geçiş yapabilmemiz. Bunlardan birisi normal hayat, birisi de gerektiğinde geçiş yapabildiğimiz ruhlar alemi. Kendisini evlat edinen üvey babası buna uyum sağlaması konusunda kendisine yeterli desteği vermiş ki kendisi bunu nasıl yararına kullanacağını öğrenebilmiş. Eğer ki gittiğimiz yerin, mekanın anlatacak bir hikayesi var ise ruhlar alemine geçiş yapıp farklı bir dünyada keşif yapmaya devam ediyoruz.

Otele giderken bize yol gösteren ve birçok noktada sorularımıza yanıt bulmamızı sağlayan bir kız çocuğu ile tanışıyoruz otelin lobisinde. Ruhlar aleminde iletişim kurduğumuz bu kız çocuğu kilit noktalarda bize nereye gitmemiz gerektiğini ve geçmişte bu otelde neler olduğuna dair ufak ufak bilgiler paylaşıyor. Tabii ki de tek tanıştığımız karakter bu küçük kız çocuğu değil. Değişik tipte bir canavar ile de karşılaşıyoruz ilerleyen anlarda. Bu karakterler hala otelde varlığını sürdüren karakterler ama tabii ki de biz onlarla ruhlar alemi tarafında iletişim kurabiliyoruz. Karakterimizin tek yeteneği sadece iki dünya arasında seyahat edebilmek değil elbette.

Yeteneklerimiz, oynanış temelini oluşturuyor

Bir eşya vasıtası ile geçmiş yıllara ait seslere ulaşabiliyor konuşmaları dinleyebiliyoruz. Tüm bunları uç uca ekleyerek hikayemizde ilerleme kaydediyoruz. Aynı zamanda oyunda ilerlerken, karakterimiz de bizlere kendi geçmişi hakkında bilgileri anlatıyor. Daha oyunun başında bu otelde çok büyük kötü işlerin döndüğünü anlıyoruz. Bu bilginin ışığında başta sadece bizi telefon ile arayan kişiyi bulmaya geldiğimiz otelde artık farklı bir amaç ile ilerliyoruz. Niwa katliamı hakkında her şeyi öğrenebilmek için adım adım ilerleyip yapbozun parçalarını birleştirerek resmi tamamlamaya çalışıyoruz.

Karakterimizin aralarında geçiş yapabildiği bu iki dünya birbirinden farklı fakat aynı zamanda birbiri ile bağlantılı birçok noktada. Oyunun büyük bölümünde bu iki dünyayı aynı anda oynuyoruz. Bu yüzden ekran birçok kez ikiye bölünüyor. Elbette bu yüzden oyun bambaşka bir boyuta taşınıyor. Öyle aksiyon ve buna benzer olaylar olmasa da bir mekanın hem normal dünyada, hem ruhlar alemindeki halinde bulunuyoruz ve ruhlar alemi maceranın temel kısmını oluşturuyor. Ruhlar aleminde kullandığımız bir çeşit enerjiye sahibiz. Bu enerjiyi ruhlar alemindeki zararlı varlıklardan korunmak için kullanabiliyoruz.

İki dünyada da aynı anda ilerlediğimiz için ruhlar aleminde sahip olduğumuz bu enerjiyi kendi dünyamızda da kullanabiliyoruz. Bozulmuş, çalışmayan elektronik eşyaları tekrar çalıştırmak için bu enerjiyi kullanabiliyoruz. Ne de olsa enerji, enerjidir. Bununla beraber, sadece normal bedenimiz ile oynadığımız zamanlar olduğu gibi normal bedenimizden çıkıp, sadece ruhlar aleminde hareket ederek oynadığımız anlar da oluyor. Bu mekaniğe oyunda, beden dışı deneyim gibi bir isim vermiş. Normal dünyamızda tıkandığımız ilerleyemediğimiz durumlarda sadece ruhlar alemine odaklanıp bu şekilde ilerleme sağlayabiliyoruz.

Bu yeteneklerimizi tam olarak kavradığımızda oyunda neyi yapmamız gerektiğini anlamış oluyoruz zaten. Genel mekanik çok karmaşık değil ama bulmacalar kısmı zengin. İlerleme kat etmek için daha önce de dediğim gibi bulmacaları çözmemiz gerek. Ne kolay, ne de zor bu bulmacalar. Bununla beraber içeriklerin birbirini tekrar etmiyor olması oyunu içerik anlamında zenginleştirmiş diyebilirim. Bulmacaları çözmeye çalışırken dikkatli davranmak gerek; gözden kaçırdığımız ufak bir ayrıntı için dakikalarca deli gibi boş boş dolaşabiliyoruz. Aynı zamanda edindiğimiz bilgileri unutmamak gerek zira hepsi birbiri ile bağlantılı ve ilerleme kat etmek için önem arz ediyor.

The Medium, bir yerine iki oyun oynamak gibi

Genel anlamda sunumu beğendiğimi söyleyebilirim rahatlıkla. Zaten başta iki farklı dünya tasarımının içinde aynı anda bulunmak bambaşka bir deneyim. Oyunun genel teması buna bağlı olarak baya ağır bence. Ağır derken sıkıcı değil, gerçekten sizi kasan bir hava hakim oyunda. Oyun müzikleri ve seslendirmeleri ise yeterli seviyedeydi diyebilirim. Daha iyi olabilirdi ama yine de oyunun havasını bozan bir yapısı yoktu. Bulmaca dinamiklerinde ise oyun başlar başlamaz bize öğretiyor zaten genel mekanikleri. Gerisi sizin bakış açınıza ve oyun yeteneğinize kalmış bir durum.

Bahsettiğim gibi The Medium normal dünyamızın yanı sıra ruhlar alemi adında ikinci bir dünya sunuyor bize. Bu bağlamda The Medium, bir değil iki evren, iki tema, iki oynanış sunuyor. Oyun, sabit kamera bakış açısı ile oynanıyor. Birinci şahıs bakış açısı olsa ne olurdu diye düşünmedim değil ama bu hali ile de gayet güzel bir havaya sahip. Genel hatları aynı olsa da minimal dokunuşlar ile ruhlar alemine bambaşka bir hava verildiği yadsınamaz. Birbirine gayet uyumlu olan bu iki dünya, oyunu teknik anlamda ağır bir ölçeğe çıkarıyor. Normalde aldığınız saniyedeki kare hızı ekran ikiye bölününce yarı yarıya düşüyor.

Hatta bazı anlarda dörtte biri oranında bile düşüşler olduğunu söylemeliyim. Bu bölünme sinematik anlarında da devam ediyor. Saniyedeki kare hızı düşmelerini normal karşıladım bu ölçekteki bir oyun için ve optimizasyon anlamında büyük bir problem olduğunu düşünmüyorum. Herhangi bir oyun hatasına da rastlamadım. Sabit kamera açısı da oyunda herhangi bir eksiklik hissettirmiyor; hatta genel anlamda ortamı hissetme de etkili oluyor bile diyebilirim. Her ortamın, odanın kendine has havası, adım adım yaptığımız bulmacaları da farklı bir boyuta taşıyor her seferinde.

Oyunun sinematik anlarında film olsa izlenir dedim bazen. Gerçekten güzel bir senaryoya sahip The Medium. Bununla beraber arka plan müzikleri ve oyuncu seslendirmelerini de yeterli seviyede bulduğumu söyleyebilirim. Seslendirmeler daha iyi olabilirdi bence ama mevcut olanlarda azımsanmayacak kalitede kesinlikle. The Medium çoğunlukla tek bir mekan içinde geçse de girişte deneyimlediğimiz dış dünya da güzel tasarlanmış bana kalırsa. Hele ki en başta Marianne’in yaşadığı apartman dairesi ve onun çevresi gayet hoş ve gerçekçi olmuş. Evden çıkıp otele ulaşmaya çalışırken ki orman bile gayet iyi çalışılmış görsellere sahipti diyebilirim.

Korku türünü sevenleri rahatlıkla tatmin edecek kalitede

Daha önce de bahsettiğim gibi The Medium, Microsoft tarafından desteklenen Bloomer Team tarafından geliştirildi. Muhtemelen bundan dolayı da oyun, PlayStation platformuna çıkmadı. Bu nedenle oyunu Xbox veya PC sahibi olan kullanıcılar oynayabilecek. Oyun, Microsoft Store üzerinde 127,12 Türk Lirası gibi bir fiyatla bizleri karşılıyor. Steam üzerinde de satışa sunulan The Medium, bu mağazada 188,10 Türk Lirası gibi bir fiyattan satışa sunulmuş durumda. Ancak oyun aynı zamanda Xbox Game Pass kapsamına da alınmış durumda.

Bu yüzden oyunu oynamak için satın almak zorunda değilsiniz aslında. Eğer Xbox Game Pass sahibiyseniz oyuna erişim sağlayabiliyorsunuz. Aynı zamanda oyunu satın almak yerine fiyatı 30 Türk Lirası olan 1 aylık Xbox Game Pass üyeliği almak daha mantıklı olacaktır bizler için. Korku oyunu seven bir oyuncu iseniz 30 Türk Lirası, bu oyun için değer ancak hiçbir oyunda olmadığı gibi The Medium için de en az fiyatı olan 127,12 Türk Lirasını bile ödemenizi önermiyorum. Korku oyununa aşina olmayan oyuncular için bile keyifli bir deneyim sunabileceğini düşünüyorum. Korku seven biriyseniz zaten kesinlikle atlamamanız gereken bir oyun.

The Medium
The Medium
Olumlu
Özgün bir senaryo.
Yeni oyun mekaniklerinin zenginliği.
Etkileyici bir oyun atmosferi.
Özenilmiş grafik tasarımı.
Atmosfere uyum sağlamanızı kolaylaştıran sesler ve müzikler.
Olumsuz
Dünyalar arası geçişin basitliği.
İki dünyada aynı anda oynarken gelen performans düşüklüğü.
8

Etiketler:

,