Amerikan Rüyası; yaşamın herkes için daha iyi, daha zengin ve daha dolu olması gereken, herkese yeteneğine veya başarısına göre fırsat sunan bir ülke rüyasıdır. Truck Driver serisinin ikinci oyunu olan Truck Driver: The American Dream için de ilham kaynağının bu olduğu anlaşılıyor – acemi sürücülerini doyurucu bir toplumsal merkezin köklerine taşıyan, hikaye odaklı bir kamyonculuk simülasyon oyunu. Her ne kadar Amerikan Rüyası hakkında yorum yapamayacak olsam da şunu söyleyebilirim: Amerikan Rüyası eğer direksiyonun başına geçip haftanın birkaç günü, gün batımına doğru yol alma özgürlüğüne sahip olmaksa, geliştirici ekip bence bu rüyayı oldukça iyi bir şekilde yakalamış ve oyuncuların tüketimi için güzelce şişelemiş.

Sadece birkaç gün içinde, söz konusu suların (ya da bu durumda asfaltın) tadına bakma lüksüne sahip oldum – Truck Driver: The American Dream içerisindeki bu yolculuk beni çok sayıda arazi ve pastoral manzara üzerinde yüzlerce, hatta binlerce kilometre boyunca götürdü. Asıl soru şu: Sonunda bulunduğum yere vardığımda, o her zaman ele geçmez Amerikan Rüyası devam etsin diye istiyor muydum, yoksa hiç uyumasam daha mı iyiydi? İşte bu soruyu cevaplamadan önce oyunu biraz daha açmamız gerekiyor. Bu ülke çapındaki kendini keşfetme hikayesine katılmak ister misiniz? O zaman hemen inceleme yazımıza başlayalım.

Truck Driver: The American Dream, mesleği gereği ünlü bir kamyoncu olan ve tartışmasız tüm ilçenin en saygın sakinlerinden biri olan rahmetli babasının reenkarnasyonu olmayı arzulayan genç bir sürücü olan Nathan’ın hikayesini takip ediyor. Oyuncular, Nathan olarak yerel halkla bir ilişki kurmak ve yıllar önce sönmüş olan meşaleyi ileriye taşımakla görevlendiriliyor. Kavramsal olarak; fakirlikten, zenginliğe doğru ilerliyor karakterimiz ve kamyoncu özentisi olan size, kendinizi bir yabancı gibi hissettirmek için elinden gelen her şeyi yapıyor ve babanızın mirasına karşı bir mum bile tutamayacak biri olduğunuza inandırıyor.

Truck Driver: The American Dream, türünün herhangi bir oyunu gibi başlıyor: Zirveyi görmeyi arzulayan bir avare, üstündeki kıyafetlerden biraz daha fazlasıyla, görünüşte sonsuz bir teslimat ve boşaltılacak müfredat dışı işler serisi olan nispeten yeni bir kamyonla yola çıkıyor. Kısacası bu, yolculuğunuza başladığınız yer – daha iyi bir yarının hayalini kurarsınız ve amacınızı bulduğunuzu görmeye gizliden gizliye kararlı olan bir ilçede en sevdiklerinizle sıkı bir bağ kurmanızdan bahsetmiyorum bile. Bu arada, eğer unuttuysanız, bu bir kamyonculuk oyunu.

Truck Driver: The American Dream

Truck Driver: The American Dream, tahmin ettiğiniz gibi bir video oyunu değil

Truck Driver: The American Dream oyununu ilk açtığımda doğrudan böyle bir hikayenin içine dalmayı beklemiyordum ve oyun içi ailemin beklentilerini karşılamak zorunda kalmayı da beklemiyordum. Ancak geliştirici ekibin neden temelleri travma ile atmayı tercih ettiğini de anlayabiliyordum. Sanırım bu bir bakıma teşvik edici bir unsurdu; bu insanlar için doğru olanı yapmak istiyordum ve ülke çapında başarının poster çocuğu olmak istiyordum. Tabii bunu yapabilir miyim, bilemiyorum. Video oyunu dünyası eminim gerçek hayattan daha kolaydır.

Truck Driver: The American Dream içerisindeki hikayenin, aşağı yukarı neredeyse hiç viraj ya da dönemeç içermeyen kademeli bir yokuş olması beni şaşırtmadı. Şimdiye kadar seyahat ettiğim en telaşlı yol değildi; sayısız rampa ve çukurlarla dolu yüksek hızlı bir spiral de değildi. Aksine, pürüzsüzdü ve ruhumu sakinleştirdiğinden bahsetmiyorum bile. Bir kamyonculuk simülasyonu oyununu elimize aldığımızda beklediğimiz şey de tam olarak bu aslında: Huzurlu, biraz göz açıcı olsa da çok az sizi ters köşeye yatıran bir deneyim.

Truck Driver: The American Dream oyununda sevdiğim şey, size bir amaç duygusu vermesiydi; örneğin, boş bir dünya ve ona dahil olmak için özel bir neden yoktu. Elbette, yolları zaman zaman biraz boş ve biraz cansızdı, ancak çoğunlukla en basit görevleri bile yerine getirmekten zevk aldığımı söyleyebilirim; görevlerde de zaten karışık bir şey yoktu. Hiçbir noktada sonsuz görev listeleri ya da görevler tarafından boğulduğumu hissetmedim; sadece ben, direksiyon ve açık yol vardı. Bundan şikayet edemem. Sunulan deneyim rahatlatıcı ve anlamlı hissettirdi.

Tüm bunları söyledikten sonra, Truck Driver: The American Dream oyunundaki gürültünün bir süreliğine durmasını istediğim birkaç ana rastladım. Gürültü derken karakterler arasındaki diyaloglardan ya da Nathan’ın kendi iç sesinden bahsediyorum. Kabul ediyorum, bu deneyime belirli bir düzeyde gerçekçilik kattı, ancak her şey söylendiğinde ve yapıldığında, sanal karımın bir geceyi evde değil de bir motelde geçirmem hakkında ne düşünmüş olabileceği konusunda gerçekten endişelenmek istemedim. Sadece araba kullanmak istedim.

Truck Driver: The American Dream

Araçların ön plana çıktığı bir oyunda sürüş hissi pek de kendisini gösteremiyor

Haritalar ve yollar söz konusu olduğunda, Truck Driver: The American Dream oyununun içinde dolaşmak için oldukça geniş bir oynanabilir alana sahip olduğunu belirtmek gerekir. Hatta o kadar geniş ki, üzerinden geçmek elli ila altmış dakikamı alıyor – hem de nispeten yüksek hızlarda. Neyse ki manzaranın göze oldukça hoş gelmesi nedeniyle, tabiri caizse pedala sertçe basma ihtiyacını hiç hissetmedim. Aksine, çoğu zaman sadece ilerlemekle ve beni bir sonraki ritme götürecek genel bir yönde ilerlemekle yetindim. Oyun bu noktalarda beni şaşırttı.

Truck Driver: The American Dream içerisinde TIR kullanmak, garip bir şekilde, beklediğim gibi değildi. Aslında, özellikle de sürüşü deneyimin merkezine koyan bir oyundan beklediğimden çok uzaktı. Ancak bu durumda, kafanızı sarmanız gereken çok fazla şey yok, hatta dikkate almanız gereken herhangi bir ağırlık dağılımı bile yok. Gerçek şu ki, tüm sürüş deneyimi oldukça basit ve bu nedenle kamyon oyunlarına göre biraz gerçekçi değil. Yeni başlayanlar için kolay elbette – ancak örneğin American Truck Simulator ile aynı seviyede değil. Simülasyondan çok ama çok uzak.

Çoğu zaman yüzeylerin biraz kaygan olduğunu ve arazi tipleri arasında büyük bir fark olmadığını fark ettim. Daha çok tek bir ayakkabının herkese uyduğu bir durum söz konusuydu, bu da sadece birkaç kısa yolculukta temel konularda uzmanlaşmanın o kadar da zor olmadığı anlamına geliyordu. Truck Driver: The American Dream içerisinde bu tam olarak kötü bir şey değil, ancak kesinlikle umduğum ultra gerçekçi sürüş deneyimi de değildi. Biraz hayal kırıklığına uğradım.

Truck Driver: The American Dream, 30’dan biraz fazla bölüme ayrılmış ve her biri Nathan ve aile üyeleri arasındaki teslimatlar, hedefler veya hikaye anlarından oluşuyor. Çoğunlukla, her bölüm geniş bir bölgede geçiyor – gece-gündüz döngüsünün ilerlemenizi takip ettiği ve anlatıyı kademeli olarak bir sonraki vitese itmek için karakterlerin akın ettiği bir dünya. Yine bir şikayetim yok; her zaman yapacak bir şeyim ve ulaşmaya çalışacağım bir hedefim vardı.

Truck Driver: The American Dream

Truck Driver: The American Dream, bir sürüş oyunu yerine macera deneyimi sunuyor

Truck Driver: The American Dream içerisinde deneyiminizi kişiselleştirmenin çeşitli yolları da var ki bu da başlı başına bir nimet. Özel boya işlerinden, ince ayarlı parçalara ve mekanik ayarlara kadar oyun, aracınızı ve kargonuzu kendinize ait hale getirmenize izin veriyor, ki ben bunu sadece oldukça eğlenceli değil, aynı zamanda günlük rutinlerime de kolayca adapte edilebilir buldum. Aracınızı seferlerinizden elde ettiğiniz ufak tefek şeylerle donatabilmek yeni bir şey değil, ancak yine de yolculuklar arasında böyle bir özelliği keşfetme fırsatına sahip olduğum için kesinlikle minnettarım.

Şunu söyleyerek başlayacağım: Truck Driver: The American Dream, başlığına rağmen bir kamyon sürüş simülasyonu oyunu değil y da en azından geleneksel anlamda değil. Aksine, daha çok hikaye odaklı bir macera oyunu ve oynanışının büyük bir kısmı bir bütün olarak kamyonculuğun temel mekaniklerini taklit etmeye ayrılıyor. Bu nedenle, American Truck Simulator gibi oyunların sıkı hayranları, bu örnekte sulandırılmış mekaniklerle mücadele edebilirken, türde daha az deneyime sahip yeni gelenler şüphesiz karşılaştıracak daha az şey bulacaktır.

Yine de şunu söylemeliyim: Bu ortalama bir sürüş simülasyonu oyunu değil, daha çok birkaç tanıdık özelliğe sahip bağımsız bir macera. Beni yanlış anlamayın, Truck Driver: The American Dream içerisinde sevilecek çok şey var, ancak biraz gerçekçi bir şeyin peşinde olan biriyseniz, bu oyun biraz aldatıcı olarak karşımıza çıkabilir. Herhangi bir seviyede kötü bir oyun değil, ancak kendinizi direksiyonun arkasına koymadan önce neye imza attığınıza dikkat edin.

Söylemek istediğim şu ki Truck Driver: The American Dream kötü bir oyun değil, ancak hiçbir noktada tam teşekküllü bir sürüş simülasyonu deneyimi olarak da düşünülmemeli; sürüşün karmaşıklıklarını taklit etmekte başarısız oluyor. Yine, kötü bir oyun değil, ancak tüm bu gerçekçi alternatiflere sayısız saatler harcayanları kesinlikle hayal kırıklığına uğratacak. Daha çok, bir kamyon şoförünün başından geçen maceraları merak ediyorsanız, bu oyunu önerebilirim.

Truck Driver: The American Dream
Olumlu
Sürüş mekanikleri yerine macera hissine odaklanılıyor.
Anlatılan hikaye, oyunun bütçesine göre fena değil.
Araçları modifiye edebilme imkanı gayet güzel.
Yetenek ağacı hoş bir ilerleme hissi tanıyor.
Grafikler iyi olmasa bile sunulan manzaralar güzel.
Olumsuz
Sürüş mekanikleri yerine macera hissine odaklanılıyor.
Diyaloglar zaman zaman sıkıcı ve boğucu olabiliyor.
Güzel görünmeyen ve ucuz hissettiren bir yapıt.
Görevler her zaman açıklayıcı olmuyor.
Kullanıcı arayüzü çok işlevsiz.
7