World of Darkness her zaman ilgimi çeken bir evren olmuştu benim için. Özellikle de son birkaç sene içerisinde Vampire: The Masquerade dünyası ile ilgilenmeye başlamıştım ve şimdi de her ne kadar bir Battle Royale oyunu olsa bile Vampire: The Masquerade – Bloodhunt için oldukça heyecanlanmıştım. Genellikle bu tip Battle Royale oyunları pek hoşuma gitmiyor ama tamamen World of Darkness ve Vampire: The Masquerade için bu deneyimi yaşamak istemiştim. Zaten daha önce bu oyunun erken erişim sürümü için de bir ön inceleme yazmıştım; şimdi ise oyun, tam sürüm olarak piyasaya sürüldü ve ben de karşınıza tam bir inceleme ile çıkabildim.
Vampire: The Masquerade – Bloodhunt oyunundaki deneyiminiz basit bir öğretici bölüm ile başlıyor. Bu bölümde, oyundaki haritanın içerisinde nasıl silah toplayacağımız, nasıl hareket edebileceğimiz ve nasıl yeteneklerimizi kullanabileceğimiz gösteriliyor. Ondan sonra da yapay zeka tarafından yönetilen düşmanımızı öldürüyoruz ve kendimizi güvenli bir bölgede buluyoruz. Bu güvenli bölge içerisinde diğer gerçek oyuncuları çevrede koştururken görebiliyoruz, farklı karakterleri ziyaret edip, mini görevler yapabiliyoruz ve oyunun evreni hakkında biraz daha fazla bilgi sahibi olabiliyoruz. Ondan sonra da oyuna giriş yapmamız gerekiyor.
Vampire: The Masquerade – Bloodhunt oyununun güvenli bölgesinde aynı zamanda aktif meydan okuma görevleri de bu kısımda görünebiliyor. Bahsi geçen meydan okuma görevleri genellikle uzun sürede bitirilebilecek yapılarda sunuluyor; mesela oyun sizden 500 kişiyi öldürmenizi isteyebiliyor. Ondan sonra da istediğiniz Battle Royale deneyimlerinden birine giriş yapıp, oyunu oynamaya başlayabiliyorsunuz. Bu noktada da savaş alanına isterseniz tek kişi olarak, isterseniz de bir grup kurarak giriş yapabiliyorsunuz. Solo ve Trios olarak gruplandırılan bu oyun modları çok sınırlı görünüyor ve ne yazık ki benim için yeterli gelmiyor.
Bilmiyorum, sıkıntı bende mi ama Solo ile Battle Royale deneyimini birkaç kere yaşadıktan sonra, aynı şeyi bir daha oynamak bana inanılmaz sıkıcı geliyor. Yani, aynı modu üç kere oynadıktan sonra, dördüncü kere giriş yapmam için hiçbir sebep sunamıyor piyasadaki birçok Battle Royale oyunu. Vampire: The Masquerade – Bloodhunt da onlardan bir tanesi. Zaten birçok oyun bu şekilde sınırlı oyun modları ile çıkıyor, daha sonra etkinliklerle zenginleştiriliyor deneyim. Yani, şimdi bir oyunu çıkış gününde oynadığım için ben mi cezalandırılıyorum? Neyse, içerik konusunda zayıf olunsa bile belki oynanış eğlencelidir, değil mi?
Vampire: The Masquerade – Bloodhunt sayesinde vampirler karşı karşıya geliyor
Vampire: The Masquerade – Bloodhunt oyunundaki Battle Royale maceramız, harita üzerinde doğacağımız yeri belirleyerek başlıyor. Harita üzerinde dilediğimiz bir noktaya kendi karakterimizi yerleştirebiliyoruz ve daha sonra çevreye gönderilen radar sinyalleri sayesinde etrafımızdaki diğer gerçek insanları da görebiliyoruz. Daha sonra da karakter sınıfımızı seçip, kendimizi oyunun içinde buluyoruz. Oyunda seçebileceğiniz farklı karakter sınıflarının sayısı 7 ve aslında bu sınıflar, ikili gruplarla sunuluyor. Yani, oyunda 4 farklı klan var ve bir tanesi hariç her klanda iki farklı karakter sınıfı var. Oyuna zamanla yeni klanlar ve karakterler de ekleniyor.
Aynı klanın içerisindeki iki farklı karakter sınıfı, kısmen aynı şekilde oynanıyor ve birbirine benzer yeteneklere sahip oluyor. Bu klanları aslında oynanış tarzı olarak da düşünebilirsiniz. Bir klan gizliliğe odaklanırken, bir diğer klan tamamen agresif olmaya odaklanabiliyor. Bu karakter sınıfları ile vakit geçirdikçe kendilerine seviye atlatabiliyorsunuz ve bu da zamanla yeni avantajların kilidini açmanızı sağlıyor. Vampire: The Masquerade – Bloodhunt oyununda her karakter sınıfı için aktif sadece 1 adet avantaj seçebiliyorsunuz. Kısa bir bekleme süresinden sonra kendimizi Battle Royale sahasının içinde buluyoruz ve savaş başlıyor.
Vampire: The Masquerade – Bloodhunt oyununda, diğer Battle Royale oyunlarında olduğu gibi farklı nadirlik seviyelerinde farklı silahlar, can tazeleyebilecek olan ögeler, zırhlar ve benzeri şeyler yer alıyor. Ayrıca, sokakta dolaşan NPC tipi insanların kanını emerek de farklı özelliklerinizi güçlendirebiliyorsunuz. Bu özellikler, dört farklı kategoride oluyor ve her kategoriye özellik verebilen kanlar da farklı. Kan tiplerin farklılığını karakterlerin çevresindeki ışıktan anlayabiliyorsunuz. Bu mekaniklerin üzerine de gayet klasik bir Battle Royale deneyimi oturtturuluyor. Yani, yine harita sürekli daralırken, hayatta kalan son kişi olmaya çalışıyorsunuz.
Vampire: The Masquerade – Bloodhunt oyununu kısmen benzersiz kılan şeyler ise hem vampirlerin farklı güçlerinin olması, hem de haritanın oldukça tırmanılabilir olması. Yani, sadece sokaklarda dolaşmıyorsunuz, aynı zamanda gördüğünüz her binanın çatısına da çıkabiliyorsunuz. Ayrıca, oyunda yakın dövüş temelli silahlar da bolca bulunuyor ve menzilli silahlar haricinde onlara da önem veriliyor. Bir başka benzersizlik ise öldükten sonra savaş alanına 1 kere daha geri dönebiliyor olmanız. Yani, aslında herkesi iki kere öldürmeniz gerekiyor. Ayrıca bu yaşam hakkı, nadiren de olsa yükseltilebiliyor.
Vampirimizi özelleştirmeyi de unutmamak gerekiyor tabii ki
Vampire: The Masquerade – Bloodhunt oyunundaki ilk Battle Royale karşılaşmanızı tamamladıktan sonra ufak bir istatistik sayfası görebiliyorsunuz. Toplam verdiğiniz hasar, öldürdüğünüz vampir sayısı, ne kadar tecrübe puanı kazandığınız ve görevlerde nasıl ilerlediğiniz filan rahatlıkla bu sayfada görünebiliyor. Tecrübe puanı kazandıkça seviye atlayabiliyorsunuz ve yeni özelleştirme ögelerinin kilidini açabiliyorsunuz. Yalnız oyun, ne yazık ki vampirinizi genel anlamda özelleştirebilmeniz için mikro ödemelere yelteniyor; seviye atlayınca sadece profil özelleştirme ögelerinin kilidi açılıyor.
Vampire: The Masquerade – Bloodhunt oyununda 100 seviyeden oluşan ve mikro ödeme ile satın alınabilen bir savaş bileti ve düzenli aralıklarla güncellenen ve yine mikro ödeme kullanılarak satın alım yapabileceğiniz bir kozmetik öge dükkanı yer alıyor. Tüm bu sistemler sayesinde vampirinizin kıyafet setini, göz rengini ve benzeri ögeleri özelleştirebiliyorsunuz. Yalnız, oyun halihazırda sıkıcıyken, karakter özelleştirmenin de sadece mikro ödeme ile sağlanması beni bu oyundan iyice uzaklaştırdı. Zaten sunulan temel oynanış da yeterince vasat; bazı benzersiz elementler olsa bile çok da zengin bir oynanış hissi sunulmuyor.
Konu, Vampire: The Masquerade – Bloodhunt oyununun sunumu olduğu zaman ise güzel bir iş çıkartılıyor. Mesela, PlayStation 5 konsolunda görsellik gayet hoş. Ayrıca, performans modunu seçerek, oyunu 60 FPS olarak da oynayabiliyorsunuz. Performans modundaki çözünürlük ve görsellik hiç rahatsız edici olmuyor ve performans da gayet stabil bir şekilde sunuluyor. Çözünürlük modundaki performans ise ne yazık ki çok başarısız. Bu yüzden, oyunu sadece performans modunda oynamanızı öneriyorum. Ayrıca, oyundaki sesler ve müzikler de ortalama. Zaten oyunda pek bir seslendirme yok; müzikler ve ses efektleri hoş sayılır.
Durumu özetlemek gerekirse, Vampire: The Masquerade – Bloodhunt sadece Battle Royale türünü seven oyunculara hitap etmeyi başarıyor. Yani, eğer halihazırda bu oyun mantığına aşık değilseniz, sunulan Battle Royale deneyiminden zevk almanız çok zor olacaktır. Benim gibi World of Darkness ve/veya Vampire: The Masquerade dünyalarını seviyor olsanız bile bu oyun, sizi eğlendirmeyi başaramıyor. Yetersiz oyun modu sayısız, her karşılaşmanın aynı hissettirmesi, karakter özelleştirmenin mikro ödemelere dayanması filan derken, ne yazık ki en fazla ortalama üstü bir deneyim sunuyor diyebilirim bu oyun için.