Son birkaç senede özellikle World of Darkness evrenine karşı özel bir ilgi beslemeye başladım. Vampire: The Masquerade – Bloodlines 2 ve Vampire: The Masquerade – Swansong gibi video oyunlarının duyurusu olsun; Vampire: The Masquerade – Coteries of New York ve Vampire: The Masquerade – Shadows of New York gibi oyunların da hikayesi olsun, beni bir anda bu evrenin içine çekmişti. Yalnız, World of Darkness evreni sadece vampirlerden oluşmuyor. Bir de vampirlere karşı bir güç savaşı veren kurt adamlar bulunuyor. Vampirler, Vampire: The Masquerade ile anlatılırken, kurt adamlar da Werewolf: The Apocalypse serisi ile anlatılıyor.
Werewolf: The Apocalypse serisinin en iyi oyunlarından biri olan Werewolf: The Apocalypse – Earthblood ise çıkışını birkaç hafta önce gerçekleştirdi. Aslında ben bu oyunu çok daha erken bir tarihte oynayıp, incelememi de haftalar önce yayımlamayı planlıyordum ama hayat ne yazık ki istediğimiz gibi ilerlemiyor. Planlarımı erteleye erteleye, bu yapıtın incelemesi günümüze kadar sarktı. Yine de oyuncuların pek bir şey kaçıracağını düşünmüyorum; bu video oyunu, World of Darkness evreninin en vasat deneyimlerinden birini sundu bana. Bunun detaylarından tabii ki biraz sonra bahsedeceğim ama öncelikle oyunun hikayesine değinmek istiyorum.
World of Darkness evreninde vampirler ile kurt adamlar sürekli karşı karşıya gelse bile aslında Werewolf: The Apocalypse serisinde daha çok kurt adamların, dünyamızı koruma çabasına değiniliyor. Markanın evrenine göre kurt adamlar, veya diğer isimleri ile Garou, dünyayı tehdit eden kozmik güçlerle savaşmak adına yaratılmış olan varlıklar. Aynı vampirlerde olduğu gibi kurt adamlarda da birçok farklı kabile ve gruplaşma bulunuyor. Her kabile, yaşanan olaylara farklı açılardan baksa bile herkesin amacı aynı gibi görünüyor. Werewolf: The Apocalypse – Earthblood oyununda da bu konu ile alakalı bir hikaye anlatılıyor.
İncelemekte olduğum bu video oyununda Cahal Filin isimli bir karakterin rolünü alıyoruz. Kendisi, Ahroun tipinde bir Garou. Bu tip kurt adamlar genellikle savaş için yaratılmıştır ve oyunda da aslında bunu en iyi şekilde görüyoruz. Yine aynı şekilde savaşa çok önem veren bir kabileden, Fianna, gelen Cahal Filin, ne yazık ki karısını kaybediyor ve kız çocuğunu da geride bırakarak, kabileyi terk ediyor. Yalnız kurdumuz, birkaç sene sonra geri dönmek zorunda kalıyor; Endron isimli dev bir petrol şirketi, kendi çıkarları için dünyaya kalıcı hasarlar vermeyi planlıyor. Tabii işin içinde bazı kişisel nedenler de bulunuyor.
Werewolf: The Apocalypse – Earthblood sayesinde bir kere daha dünyayı kurtarmaya çalışıyoruz
Cahal Filin, Caern of Tarker’s Mill isimli bir sürü ile yaşıyor ve bu sürünün alfası da Rodko. Biraz önce bahsetmiş olduğum Endron isimli şirket, bu kurt adamların yaşam alanlarını ve genel olarak dünyayı tehdit edecek adımlar atmaya başlıyor. Bu sebepten ötürü de Rodko, bize önemli bir görev veriyor: Amacımız, şirkete sızmak ve onu yok etmek. Bu sırada karakterimizin birçok birçok evrimini görebiliyoruz; Lupus, Homid ve Crinos. Yalnız, bu görev sırasında karşımıza farklı bir kurt adam çıkıyor ve bir şekilde karımızı öldürüyor. Bu sinir ile Cahal Filin, nihai form olan Crinos’a ulaşıyor, önemli olaylar gelişiyor ve hikaye bu noktadan sonra başlıyor.
Karısını ve daha fazlasını kaybetmiş olan Cahal Filin, daha önce de söylemiş olduğum gibi 5 sene kadar herkesten uzakta yaşıyor. Yalnız, bu sırada kendisi boş durmuyor ve Endron şirketi üzerinde de çalışmaya devam ediyor. Bu sırada karakterimiz önemli bilgilere ulaşıyor ve ortada büyük bir tehlikenin var olduğunu anlayıp, sürüsüne geri dönüyor. Yalnız, karakterimizin başından olumsuz olaylar geçmeye devam ediyor ve oyun boyunca bizlere önemli bir şey anlatılmaya çalışıyor: Bir kurt adam, belki de kırık bir varlık, öfkesi ile mi hareket ederse en iyi sonuçlar doğar? Yoksa geride kalanlar için kendimize hakim mi olmalıyız?
Werewolf: The Apocalypse – Earthblood oyununa sadece hikaye olarak baktığımız zaman aslında hiçbir problem yok gibi görünüyor ama ne yazık ki durum bu kadar basit değil. Yani, oyunun arkasında çok zengin bir evren ve güzelce anlatılacak bir hikaye olsa bile bu oyun, kaliteli bir hikaye anlatılacak bir yapıt değil. Oyun, gizlilik ve aksiyon temelli bir ürün olarak görünüyor ve ne yazık ki hikayeye de pek önem verilmiyor. Oyun için ayrılan bütçenin de zaten düşük olduğunu hemen anlayabiliyorsunuz. Tabii ki kaliteli olan düşük bütçeli oyunlar da var ama bu yapıt, onlardan bir tanesi değil.
Hikaye tarafında ne yazık ki Werewolf: The Apocalypse – Earthblood, özel bir şeyler sunamıyor. Yani, sanki karşımızda herhangi bir aksiyon-gizlilik oyunu varmış gibi hissediyorum. Eğer ne oynadığımı bilmiyor olsam, bu oyunun World of Darkness evreninden geldiğini bile anlamam zor olurdu. Hikayeye önem verilmemesinin yanında, kendisine tanıklık ettiğimiz anlarda da kalitesiz seslendirmeler, başarısız yazılmış olan metinler ve daha fazlası ile karşı karşıya kalıyoruz. Eğer böyle bir video oyunundan hikaye bekliyorsanız, ne yazık ki yanlış şeyi arıyorsunuz. Hoş, oynanış için de aynı cümleyi tekrar kurabilirim sanırım.
Aynı görevi, aynı mekanlarda, aynı şekilde daha kaç kere yapmamız gerekiyor?
Tamam, Werewolf: The Apocalypse – Earthblood ile anlatılan hikayeye pek önem vermeyeceğiz. O zaman oynanış tarafına dönmemiz gerekiyor. Geliştirici ekip hikayeye pek önem vermediğine göre odak noktası herhalde oynanıştı, değil mi? Değil efendim. Biraz önce de dediğim gibi bu oyun, aksiyon ve gizlilik temelli bir yapıt. Karakterimiz, üç farklı forma bürünebiliyor ve bunlar da aslında oynanışın temelini oluşturuyor. Mesela, Lupus formunda bildiğiniz kurt oluyoruz ve etrafta gizlice dolaşabiliyoruz. Homid ise bildiğiniz insan formu ve bu sayede de gizlilikle düşmanları rahatça öldürebiliyoruz. Crinos ise öfkeden kendimizi kaybettiğimiz bir kurt adam formu.
Werewolf: The Apocalypse – Earthblood, 10 saat civarında bitirilebilecek bir video oyunu ve tam 10 saat boyunca sürekli olarak aynı şeyleri yapıyorsunuz. Aynı formlar arasında dolaşıp, aynı düşmanları öldürüp, aynı mekanlarda belki de yüzlerce farklı düğmeye basıp, havalandırma boşluklarında dolaşıp, kameralarla ve kapılarla oynuyoruz. Yani, oyunun ilk bölümünde ne yapıyorsak; ikinci, üçüncü, beşinci ve onuncu bölümünde de aynı şeyi yapıyoruz. Ayrıca, aksiyon ile gizlilik de pek iç içe girmiyor. Yani, oyunda gizlilik yapacağınız bölümler, gizlilik için tasarlanmış gibi görünüyor. Aksiyon yapacağınız bölümler de tam bir aksiyon oynanışına uygun bir şekilde duruyor.
Aksiyon ve gizlilik türleri iç içe girdiği zaman genelde akıllara ilk gelen video oyunu serisi Hitman olarak geçer ama Werewolf: The Apocalypse – Earthblood oyununun Hitman ile hiçbir alakası yok. Dediğim gibi, aksiyon ve gizlilik birbirinden tamamen ayrı çalıştığı için sanki 10-15 sene önceki türün ilk oyunlarını oynuyormuş gibi hissediyorsunuz. Bu noktada yapay zekanın aslında hiçbir şekilde akıllı olmaması ve bölümlerinde neredeyse birebir aynı olması, oyunun işini daha da zorlaştıyor. Yani, bu oyunu yarım saat oynamanız ile 10 saat oynamanız arasında hiçbir fark yok benim gözümde. Yarım saatlik oynanış ardından bile her şeyi görmüş olabilirsiniz.
World of Darkness evreninde aslında 3’den fazla form bulunuyor. Yani; Lupus, Homid ve Crinos her şeyin sonu değil. Bu noktada, en azından birkaç farklı form daha görmeyi isterdim ama bu noktada çok da olumsuz yorum yapamayacağım; oyunu Lupus veya Crinos olarak oynamak gerçekten zaman zaman eğlenceli olabiliyor. Bu noktada özellikle animasyonların ve yeteneklerin ilgimi çektiğini söyleyebilirim. Homid formu da yer yer ilgi çekici olabiliyor ama sonuçta insanız orada. Bir kurt adam oyununda insan yerine kurt olmayı tercih ederim. Yalnız, bu da oyunun nadir iyi noktalardan bir tanesi oluyor ve geneli kurtaramıyor.
Werewolf: The Apocalypse – Earthblood, gizlilikten ziyade aksiyonu çok daha iyi başarıyor
Werewolf: The Apocalypse – Earthblood, tam olarak bir gizlilik oyunu değil. İşin içinde aksiyon bulunuyor ve aslında bu aksiyon zirve yaptığı zaman, oyun da ulaşabileceği en iyi noktalardan birine ulaşıyor. Daha biraz önce söylemiştim, karakterimizin kurt formları gerçekten eğlenceli olabiliyor ve bu eğlence, Crinos ile zirve yapıyor. Düşmanları teker teker paramparça etmek, kanların arasında farklı animasyonlar ve farklı duruş pozisyonları ile düşmanları birçok farklı şekilde öldürmek gerçekten eğlenceli olabiliyor. Hatta, daha zorlu düşmanlar karşımıza çıktığı zaman gerçekten bir kurt adam gücünü kendi içimizde hissedebiliyoruz.
Werewolf: The Apocalypse – Earthblood oyununda en çok ilgimi çeken şeylerden bir tanesi ise aslında oyunun yarım bırakılmış hissi oldu. Şimdi, oyunda aslında gayet kaliteli görünen yetenek ağaçları, diyalog sistemi, güvenli bölgeler filan bulunuyor ama oyuna genel anlamda baktığınız zaman bunların hiçbiri işe yaramıyor. Ayrıca, bu oyun bazı zamanlarda World of Darkness evreninin ve Werewolf: The Apocalypse serisinin daha da derinliklerine inmeye çalışıyor ama çok kısa bir süre içerisinde tüm bu çabalar unutuluyor. Yani, oyun aslında kendisini derinleştirmek istiyor ama tüm bu istek, bir noktadan sonra tamamen yok oluyor, basit bir oyun oynamaya devam ediyoruz.
Werewolf: The Apocalypse – Earthblood, arkasındaki evrenden ötürü ciddi anlamda detaylandırılabilecek bir oyun. Zaten hikaye tarafı da bu yüzden beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Oyunu oynamaya devam ettikçe bu çabayı görmem, daha sonradan o çabanın tamamen ortadan kaldırılması ise bana bu oyunun aceleyle bitirilmiş olduğunu hissettiriyor. Hatta, gelecekte bu konu hakkında bir rapor çıksa ve bu oyunun kısa kesildiği, içinden bolca içerik çıkartıldığı, planların iptal edildiği filan söylense, hiç şaşırmayacağım. 2019 senesinde ilk defa gösterilmiş olan bu video oyununun belki de daha fazla zamana ihtiyacı vardı.
Tüm bunların arasında, Werewolf: The Apocalypse – Earthblood yine de World of Darkness evreninin kurt adam tarafını oyunculara kabul edilebilir bir şekilde tanıtıyor. Yalnız, hikayenin çok önemli olduğu bu tip evrenlerde, olayların bir aksiyon oyunuyla değil de hikaye temelli bir yapıt ile seriye yabancı olan oyunculara anlatılmasını çok isterdim. Mesela, şu anda Werewolf: The Apocalypse serisinden başka bir oyunu da oynuyorum ve inceleyeceğim, kendisi bir görsel roman ve World of Darkness için bence o oyun çok daha iyi bir parça. Hiçbir şey olmasa bile evreni çok daha kaliteli bir şekilde gösteriyor yeni oyunculara.
İnsanları katlettik, mesajımızı da aldık, artık gidebilir miyiz?
Werewolf: The Apocalypse – Earthblood, sunum tarafında da ne yazık ki net bir başarıya ulaşamıyor benim gözümde. Ben görselliğe çok önem vermem ama öncelikle şunu söylemek istiyorum: Oyun, kesinlikle PlayStation 3, belki de PlayStation 4 neslinin başındaki video oyunlarına benziyor görsel açıdan. Benim için en büyük problem ise oyundaki sanat tasarımının inanılmaz basit ve sıradan olması. Oyun, görsel anlamda hiçbir özellik taşımıyor ve sıradan, herhangi bir oyuna benziyor. Tasarımın yanında genel kalite de düşük olunca, tabii ki gözlerimizin oyuna ısınması biraz zor oluyor efendim.
Werewolf: The Apocalypse – Earthblood oyununun görselliğinin yanında performansı daha iyi kalıyor. Bu video oyununu PlayStation 5 konsolumda denedim ve oyunun yeni nesil sürümü de bulunuyor. Yani, geriye dönük uyumluluk programı dahilinde oyunun PlayStation 4 Pro sürümünü değil, PlayStation 5 sürümünü oynadım. Performans ise dediğim gibi başarılıydı ve stabil bir 60 FPS almayı başardım. Yalnız, görsel olarak 5-6 yaşında görünen bu oyunun zaten 30 FPS olması veya 60 FPS değerinin stabil olmaması, kabul edilebilir bir şey olmayacaktı benim tarafımdan. En azından akıcılık yakalanmış oldu.
Ses ve müzik tarafında ise hayal kırıklığına uğradım. Aslında seslerden daha önce birazcık bahsetmiştim; karakter seslendirmeleri filan bana pek kaliteli gelmemişti. Bunun üzerine, oyundaki ne yazık ki diğer ses efektleri de çok başarılı sayılmaz. Müzik tarafında da yeteri kadar çeşitlilik bulunmuyor; zaten müzikler çok fazla ön plana çıkamıyor da. Zaman zaman kaos dolu bir video oyunu olabilen Werewolf: The Apocalypse – Earthblood, bence çok sağlam müziklerle en azından aksiyonunu bir üst seviyeye çıkartabilirdi ama ne yazık ki böyle bir şey olmuyor. Bu yüzden sunum da genel anlamda pek başarılı sayılmaz.
Her şeyi özetlemek gerekirse, Werewolf: The Apocalypse – Earthblood aslında vasat bir video oyunu. Bu yapıt için ne iyi, ne de kötü diyebilirim. Oyunun çok iyi diyebileceğim yönleri de var ama aynı zamanda çok kötü diyebileceğim taraflar da bulunuyor. Bunun üzerine bir de genel anlamdaki hayal kırıklığım eklenince, ne yazık ki elde ettiğim bu 10 saatlik deneyimden pek zevk alamıyorum. Hatta çoğu zaman bu oyunun bir an önce bitmesini bile istediğimi hatırlıyorum. Geliştirici ekibe belki birkaç sene daha verilse güzel sonuçlar doğurulabilirdi ama acele işe herhalde şeytan karışmış diyorum bu oyun için.