Yakuza serisi her zaman belli bir başarıya ve belli bir oyuncu kitlesine sahipti. Yalnız, bu markaya ait olan en yeni oyunlar o kadar başarılıydı ki Yakuza, sadece Asya’da değil, Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da da tanınır hale geldi. Belki bu sebeptendir, belki de değildir, bilemiyoruz ama şimdi de karşımıza Yakuza: Like a Dragon çıktı. Bunu söylememin sebebi, birazdan incelemeye başlayacağım bu oyunun tamamen yeni kahraman ve yeni bir dünya ile oyunculara sunuluyor olması. Yani, bu oyun bir yan ürün ve hikayeyi net olarak anlamak için de tüm eski oyunları oynamanız gerekmiyor.
Yakuza: Like a Dragon, kendi serisinin diğer oyunlarına göre farklı bir kahraman bulunduruyor, farklı bir hikaye anlatıyor, farklı bir bölgede ve haritada geçiyor, kısmen farklı bir dövüş sistemi sunuyor… Aslında bu sebeplerden ötürü de bahsi geçen oyunumuz, Yakuza serisine ilk defa adım atmak isteyen oyuncular için en uygun yapıt haline geliyor. Ben bu oyunu PlayStation 4 Pro konsolumda oynuyorum ama aynı zamanda oyun; PC, PlayStation 5, Xbox One ve yeni nesil Xbox konsollarında da bulunuyor. Yani, oyunun platform yaygınlığı da bence yeterince zengin efendim.
Yakuza markasını eğer daha önce duymadıysanız, sizi uyarmam gerekecektir. İsminden ötürü belki bu serinin çok ciddi olduğunu düşünebilirsiniz ama tam tersine, bu seriye ait olan oyunların neredeyse tamamı oldukça abartılı, yaşanan olayları pek ciddiye almayan, espri temelli bir temele sahip. Çok hızlı gelişen olaylar, fantastik durumların karşımıza çıkması, aklınızın ucundan bile geçmeyecek sürprizlerin yaşanması, hikayenin bir anda tamamen yön değiştirmesi, karakterleri beklenmedik hallerde görmek ve çok daha fazlası, Yakuza: Like a Dragon ile de aynı şekilde karşımıza çıkıyor.
Bu video oyununun hikayesinde Ichiban Kasuga isimli yeni bir karakteri kontrol ediyoruz. Kendisi, hiç işlemediği bir suç için 18 sene kadar hapishanede kalıyor. Yalnız, karakterimi hapishaneden çıktığı zaman dünya çok değişmiş oluyor ve kendisiyle birlikte, bizler de sanki günümüz dünyasını bir kere daha keşfediyoruz. Karakterimiz, 18 sene önceki hayatına geri dönmek için sıfırdan başlamaya hazırken, işler her Yakuza oyununda olduğu gibi karışıyor ve kendimizi bir anda iki farklı tarafın savaşının içinde buluyoruz. Böylece de Yakuza: Like a Dragon oyunumuz başlıyor.
Yakuza: Like a Dragon, temelinde bir JRPG ve bunun da ufak bir cezası var
Yakuza: Like a Dragon, açık dünya temelli bir aksiyon-macera deneyimi sunuyor. Hatta bazı oyunlar, bu oyunu ve serideki diğer oyunları Grand Theft Auto serisine de benzetiyor ama özellikle bu yapıt, daha çok bir JRPG deneyimi sunuyor. Bu türdeki oyunlarda da ilerleme kaydedebilmek için genelde çok çalışmak, hatta ineklemek gerekir. İşte benim bu oyundaki çok sevdiğim hikaye de aslında bu çok çalışma mevzuları yüzünden çok kritik problemlerle karşı karşıya kalıyor. Hikayenim kendisi her ne kadar çok eğlenceli, güzel ve aksiyon dolu olsa bile, ne yazık ki kusursuz değil.
Ichiban Kasuga ile anlatılan bu hikaye, ne yazık ki pek başarılı bir şekilde anlatılmıyor. Yani, oyun zaman zaman su gibi akıyor ve bu anlarda da Yakuza: Like a Dragon, hikaye anlatımı konusunda zirveye çıkıyor ama bazen öyle bir an geliyor ki işin içine birçok farklı JRPG mantığı giriyor ve hiçbir hikaye parçası bile görmeden, saatlerce oyunu boş boş oynamamız gerekiyor. Bu da oyunun hikayesinde ve hikaye anlatımında kritik bir tempo problemi yaratıyor. Ayrıca, bu oyunun temelinin Asya’ya dayanıyor olması seslendirmeler tarafında da farklı deneyimler sunuyor efendim.
Yakuza: Like a Dragon oyununun orijinal seslendirme dili Japonca. Yalnız, oyunu eğer isterseniz İngilizce seslendirmeler ile oynayabiliyorsunuz. Ben genelde video oyunlarının tamamını orijinal seslendirme dillerinde oynamayı tercih ederdim. Bu oyunu da Japonca olarak oynayacaktım ama bu sefer sebepsiz yere bunu yapmayı canım istemedi; oyunu İngilizce olarak başlattım ve seslendirmelerin berbat olduğunu fark ettim. Ana karakterimiz aslında başarılı sayılır ama İngilizce seslendirmelerde sanki sadece ona önem vermişler, geriye kalan karakterler öylesine seslendirilmiş gibi hissettirdi bana.
Bu sebepten ötürü de Yakuza: Like a Dragon oyununu sadece orijinal seslendirmeleri ile oynamanızı önerebilirim. Yalnız, bu da başlı başına bir sorun. Eğer bu tip oyunlara alışık değilseniz, normalde de sürekli İngilizce veya Türkçe seslendirmeler ile oyunlarınızı oynuyorsanız, Japonca seslendirmeler ile oyuna odaklanmak çok zor olacaktır. Yine de ben denemenizi öneriyorum orijinal seslendirmeleri. Bence, oyunun hikayesindeki diyalogları filan en iyi bu şekilde anlayabilirsiniz. Hikayeyi en iyi şekilde deneyimleyebilmeniz için konuşmalardaki duyguları ve vurguları anlamak çok önemli.
Bir açık dünyanın içinde kayboluyoruz
Yakuza: Like a Dragon oyununda bence en önemli olan şey hikayeydi ve ondan halihazırda bahsettik. Sırada ise oyunun dünyası bulunuyor. Yakuza serisinin eski oyunlarını oynadıysanız, birer bölüm olarak Kamurocho ve Sotenbori geri dönüyor bu yapıtta. Yalnız, kendilerini tamamen keşfedemiyoruz, sadece hikaye odaklı sebeplerden ötürü bu eski bölümler karşımıza çıkıyor. Oyunun asıl bölgesi ise Yokohama olarak geçiyor. Bu bölgenin teması, tahmin edebileceğiniz gibi Japonya, Tokyo ve gerçekten de bu temayı olabildiğince iyi bir şekilde hissedebilmek mümkün.
Yokohama bölgesinin en büyük özelliği ise Yakuza serisi için gelen en büyük haritalardan bir tanesi olması. Yalnız, böyle dedim diye hemen aklınıza 120 kilometre karelik dev gibi haritalar gelmesin. Yakuza: Like a Dragon, kendi çapında büyük bir haritaya sahip sadece. Ayrıca bu haritanın içi de oldukça dolu, canlı ve yoğun. Daha önce Tokyo’ya gitmedim ama gördüğüm kadarıyla yorum yapabilirim ki Tokyo’nun havası da çok güzel bir şekilde alınabiliyor burada. Peki, bu oyunun açık dünyasında neler yapıyoruz, ne gibi aktivitelerin ve fantastik olayların içinde kendimizi buluyoruz?
Yakuza serisindeki oyunlar genellikle açık dünya aktiviteleri ile de ön plana çıkar ve Yakuza: Like a Dragon oyununda da yeni olan açık dünya aktiviteleri arasında Dragon Kart yarışları, istatistiklerinizi yükseltebileceğiniz dersler, ritim temelli bir sinema aktivitesi ve şirket yönetimi bulunuyor. Evet, bu video oyununda şirket yönetmek, bir mini oyun gibi çıkıyor ve bu yönetim dahilinde yatırımlar yapabiliyoruz, yatırımcıları memnun etmek için şekilden şekle girebiliyoruz ve Part-Time Hero gibi farklı görev serilerinin içinde kendimizi bir anda bulabiliyoruz.
Aktivitelere katılırken, oyundaki görevleri yaparken ve genel anlamda açık dünyada dolaşırken birçok farklı çöp de toplayabiliyorsunuz. İşte bunlara da çöp deyip, geçmemek gerekiyor; onlarla zırhlarımızı ve silahlarımızı güçlendirebiliyoruz. Yakuza: Like a Dragon, JRPG yapısı ile de zaten tam da bu noktada karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda Summon dediğimiz, genelde birçok farklı JRPG türündeki yapıtta olan özellikleri de bu çöplerle kullanabilmemiz mümkün oluyor. Tabii bunlar bu oyunun evreninde Summon değil, Poundmate deniyor. Poundmate demişken, dövüşlerden de bahsetmek lazım.
Yakuza: Like a Dragon, özlediğimiz o dövüş sistemini bir kere daha karşımıza çıkartıyor
Yakuza serisinin eski oyunlarında gerçek zamanlı bir dövüş sistemi kullanılıyordu. Yakuza: Like a Dragon ise çok şaşırtıcı bir şekilde bu formülü izlemiyor ve sıra tabanlı dövüş mantığını kavrıyor. Oyunda sürekli olarak dört kişilik bir grubumuz bulunuyor ve bu grup ile sıra tabanlı dövüşlere giriyoruz. Bu dövüşlerde de birbirinden fantastik varlıklarla karşı karşıya geliyoruz. Sıra bize geldiği zaman ise saldırmak, savunmak, Poundmate kullanmak ve özel yetenek hareketi yapmak seçenekleri karşımıza çıkıyor. Bu anlarda en çok özel hareketleri sevdim; birbirinden abartılı animasyonlar izletiyordu onlar.
Bu tip dövüş sistemleri aslında her oyunda güzel yapılabilir ama Yakuza: Like a Dragon gibi 50 saat oynanabilecek video oyunlarında, ilk 10 saatten sonra sıra tabanlı dövüşler ciddi anlamda sıkıcı oluyor benim için. Bir süre sonra otomatik dövüş sistemi bile yetmiyor, karşılaşmalardan kaçmak eğer mümkünse en mantıklı seçenek oluyor. Yine de bu sisteme tam olarak kötü diyemiyorum; oyun boyunca karşımıza çok yaratıcı düşmanlar ve düşman tasarımları çıkıyor. Bu yüzden de oyunun temel dövüş sistemini kısmen beğenip, düşmanlarına bayıldığımı söyleyebilirim.
Konu, sunum olduğu zaman da Yakuza: Like a Dragon, kesinlikle güzel bir deneyim sunuyor. Daha önce de demiştim, bu oyunu PlayStation 4 Pro konsolumda deneyimledim ve yeterince güzel bir görsellik aldım. Yalnız, bu görselliğin yanında ne yazık ki 30 FPS değerinde yaşanılan deneyim, pek de hoş değildi. Bunun üzerine, oyunun yeni nesilde bile 1440p/2160p değerlerinde çalışırken yine 30 FPS verecek olması daha da kötü bir durum. Son olarak, sesler hakkında yorumlarımı da daha önce yapmıştım. Geriye de sadece müzikler kaldı ki ben bu oyundaki müzikleri beğendi.
Durumu özetlemek gerekirse Yakuza: Like a Dragon, kesinlikle başarısız bir oyun değil. Bu oyunun özellikle Yakuzu serisine ilk defa adım atacak olan kişilere uygun olması benim çok hoşuma gitti. Tabii ki serinin eski oyuncuları da kendilerine uygun birçok şey bulacaktır bu oyunda. Beni en çok sıkan şey ise sıra tabanlı dövüş sisteminin 10 saat sonra çok sıkıcı ve kendisini tekrarlayan bir hale gelmesi ve oyunun sunumunda performansın sıkıntılı olması; bunu yeni nesil konsolların bile düzeltilememesi. Eğer bu tip absürt oyunları seviyorsanız, JRPG tipi de ilginizi çekiyorsa, bu oyuna bir şans vermelisiniz.